Maged Mandour’un Middle East Eye’da yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Körfez desteği Kahire'nin fırtınayı atlatmasına yardımcı olabilir ve Sisi rejimi Filistinlilerin haklarını savunabilir.
ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'ni etnik olarak temizleme planının bir parçası olarak her iki ülkeyi de Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden kitlesel göçünü kabul etmeye zorlamak amacıyla Mısır ve Ürdün'e yapılan yardımları kesmekle tehdit etti.
Amerika'nın bu yeni politikası, sadece sınır dışı edilmelerine direnen Filistinlileri kitlesel soykırım şiddetiyle tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Mısır rejiminin 2013 yılında Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi'nin iktidara gelmesinden bu yana karşılaştığı en ciddi tehdidi oluşturuyor.
ABD'nin Mısır'a yaptığı yıllık yaklaşık 1,3 milyar dolarlık askeri yardımın, daha geniş bir sindirme kampanyasının parçası olarak askıya alınması, kısa ve orta vadede rejimin istikrarı açısından ciddi sonuçlar doğuracaktır. Ancak uzun vadede, paradoksal bir şekilde, Sisi'nin iktidarını sağlamlaştırmasına yardımcı olabilir.
Bu durum, Mısır rejiminin fırtınayı atlatabilmesi için kritik öneme sahip olabilecek bölgesel aktörlerin tepkileri de dâhil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlı olacaktır.
Mısır'ın ABD'ye ve özellikle de Amerikan askeri donanımına olan aşırı bağımlılığı bariz bir yapısal zayıflık.
2000 ile 2019 yılları arasında Mısır'ın silah ithalatının yüzde 41,6'sı ABD'den geldi. Mısır 2015 itibariyle 230 adet Amerikan F-16'sına sahipti ve bu sayı sabit kanatlı uçak filosunun üçte birinden fazlasını oluşturuyordu.
Bu güçlü yapısal bağımlılık ışığında, yardımın askıya alınması, rejimin Amerikan yapımı silah cephaneliğini koruma ve geliştirme kabiliyetine büyük bir darbe vuracak ve İsrail'in giderek daha saldırgan hale gelen sömürgeci politikası karşısında bölgesel konumunu zayıflatacaktır.
Ekonomik baskı
Süregelen borç krizinin ortasında Mısır ekonomisinin zayıflığı durumu daha da kötüleştiriyor. ABD'nin baskısı, rejimin sermaye girişi sağlama ve kendini ayakta tutma kabiliyeti önünde önemli engeller yaratabilir.
Finans piyasalarının Amerikan politikalarına karşı hassasiyeti, Trump'ın göreve gelmesinin ardından Mısır dolar tahvillerinin, yönetiminin rejime dostça davranacağı varsayımına dayanarak yükseldiği ocak ayında da kendini göstermişti ki bu mantıksız bir teori değil.
ABD'nin mali gücü, Ocak 2024'te eski Hazine Bakanı Janet Yellen'in Uluslararası Para Fonu ile kredinin artırılmasına ilişkin görüşmeler sırasında rejime desteğini dile getirmesiyle de ortaya çıktı. Kredi daha sonra 3 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkarıldı ve toplamda 50 milyar doları aşan daha geniş bir uluslararası kurtarma paketi oluşturuldu.
Dolayısıyla, ABD doğrudan fon sağlamasa bile, küresel finans sisteminin hakemi olarak hareket ediyor ve Mısır gibi bir ekonomide anlatılamaz bir tahribata neden olabiliyor.
Tüm bunlar, Mısır'ın dış borcunun geçtiğimiz yıl yaklaşık 2.3 milyar dolar arttığı ve Mısır'ın dört yıllık finansman ihtiyacının 2024 yılı başı itibariyle yaklaşık 25 milyar dolar olarak tahmin edildiği bir dönemde gerçekleşiyor. Bu da ülkeyi dış baskılara karşı son derece hassas hale getiriyor.
Ancak Trump tehditlerini yerine getirirse, rejimin ayakta kalmasına yardımcı olabilecek dengeleyici güçler var: Körfez ülkelerinden gelen mali desteğin yanı sıra rejimin krizi, yıpranmış halk desteğini yeniden tesis etmek için kullanma becerisi.
İlk bilinmeyen, BAE ve Suudi Arabistan'ın diğer finansman kaynaklarındaki olası kayıpları telafi etmek için mali desteklerini artırma konusundaki isteklilikleridir.
Bu ayın başında Kahire'de yapılan bir toplantının ardından BAE, Mısır, Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün dışişleri bakanları Filistinlilerin Gazze'den zorla göç ettirilmesini reddeden ortak bir bildiri yayınladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Suudi Arabistan'da bir Filistin devleti kurulması yönündeki önerisi sert bir karşılık buldu.
İsrail'in tüm Arap devletleri için ortak bir tehdit olarak algılanması halinde Körfez'in Mısır rejimini desteklemek için devreye girmesi muhtemeldir. Ancak bu garanti değil, özellikle de Mısır'ın borç krizi karşısında Körfez desteğinin yavaşladığı düşünüldüğünde.
Altın fırsat
BAE için son dönemdeki desteğin en belirgin örneği, geçen yıl Mısır kıyı şeridinin bir bölümünü geliştirmek için yaptığı 35 milyar dolarlık yatırımdı - bu rakam Mısır'ın GSYİH'sinin yaklaşık yüzde 10'una tekabül ediyor.
Ancak BAE'nin kırılgan müttefikini kurtarmak için, özellikle de İsrail-Emirlik ilişkilerinin derinleştiği bir dönemde, kitlesel sermaye akışı göndermeye devam etme isteği konusunda önemli sorular var.
Bu arada Suudiler de Mısır'da büyük ölçekli yatırımlara katılma konusunda oldukça isteksiz davrandılar; geçen yıl imzalanan 15 milyar dolarlık bir anlaşmaya rağmen ilgili projelerin somut detayları belirsizliğini koruyor. Körfez'den kayda değer bir destek gelmediği takdirde Mısır'ın yaşayacağı ekonomik kayıplar çok büyük olabilir.
Ancak iç cephede Trump açmazı, rejimin kendisini Mısır egemenliğinin koruyucusu olarak markalaştırarak yıllar içinde kaybettiği halk desteğinin bir kısmını geri kazanması için altın bir fırsat sunuyor.
Bu söylem, katı rejim destekçilerinden Nasırcı ve liberal muhalefete kadar siyasi yelpazenin her kesimine hitap edecektir. Sisi'nin Filistinlilerin sınır dışı edilmesinin rejiminin tahammül edemeyeceği bir “adaletsizlik” olduğunu söylerken ima ettiği gibi, rejim kendisini hem Mısırlıların hem de Filistinlilerin haklarının koruyucusu olarak gösterebilir.
Bu durum, ABD baskısıyla ilişkili olası ekonomik zorlukların halk tarafından kabul görmesine yardımcı olabilir, böylece rejimin ömrünü uzatabilir ve demokratik haklar pahasına askeri rejimin arkasında ulusal birlik ideolojik yapısını canlandırabilir.
ABD politikasının İsrail sömürgeciliğinin en aşırı versiyonuna dizginsiz destek vermeye doğru kayması, Mısır rejimi ve bir bütün olarak bölge için belirsiz bir gelecek anlamına geliyor. Tahmin edilemeyen sonuçlarla birlikte karşıt güçler devreye girecektir.
Ancak en olası senaryo, bu güçlerin sadece Filistin halkının hayatını mahvetmekle kalmayıp, aynı zamanda Sisi ve rejimi için nihai sonuç ne olursa olsun, öngörülebilir gelecekte sürekli ekonomik yoksunluk, yoksulluk ve demokratik haklarının ihlalinden muzdarip olacak sıradan Mısırlılara da zarar vereceğidir.
*Maged Mandour, Arab Digest, Middle East Eye ve Open Democracy'ye düzenli olarak katkıda bulunan bir siyasi analisttir.