Azzam Tamimi'nin Middle East Eye'da yayınlanan makalesi, Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Donald Trump'ın Gazze'yi etnik olarak temizleme planı, ABD'nin Orta Doğu'da uzun süredir devam eden politikasını değiştirmekle kalmıyor; aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan kurallara dayalı düzenin de sonunu işaret ediyor.
Trump'ın Gazze'ye ilişkin açıklamaları hiçbir şüpheye yer bırakmıyor: Birleşmiş Milletler'in ve iki dünya savaşı sırasında işlenen savaş suçlarını engellemek olmasa da kısıtlamak üzere tasarlanmış tüm uluslararası kurumların katledilmesine tanık oluyoruz.
Bu tür şiddet hiçbir zaman durmadı. Ancak en azından savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar oldukları gibi kabul edildi.
Soykırım ve etnik temizlik - Trump'ın Gazze'de ve belki de daha sonra işgal altındaki Batı Şeria ve İsrail'deki Filistin halkının geri kalanına yapmayı önerdiği şey - bu suçların en rezilleri arasındadır.
Orta Doğu çatışmasının tarihini bilenler, bu uzun süreli krizi başlatanın Filistin halkı olmadığının farkındadır. Trump'ın Gazze için çözüm olarak önerdiği şey, ilk olarak bir asırdan fazla bir süre önce başka bir meseleye çözüm olarak önerilmişti.
O dönemde İngiltere ve Fransa, Ortadoğu'yu parçalamaya ve merkezinde bir Yahudi vatanı ve Avrupa'nın askeri ileri karakolu olarak hizmet edecek Batı tarzı bir varlık ortaya çıkarmaya karar verdiler.
Balfour Deklarasyonu ile Avrupa'nın “Yahudi sorununu” çözmeyi ve dünyanın bu bölgesinde İslami gücün yeniden canlanmasını önlemeyi amaçladılar.
Özgürlük mücadelesi
Filistin'de bir Yahudi anavatanı oluşturulması, ‘katliamlar ve etnik temizlik’ olmadan başarılamazdı. Kendisine Filistin için uluslararası bir manda verilen İngiltere, Siyonist toprak hırsızlığına ve Filistin halkının mülksüzleştirilmesine bilerek izin verdi.
En az 750.000 Filistinlinin mülteci durumuna düştüğü 1948 Nekbe'si bu sürecin doruk noktası olmuştur.
O zamandan bu yana, sözde uluslararası toplum Filistinli mağdurlara sözde hizmet verirken, 1948 öncesinde, sırasında ve sonrasında başlarına gelenleri etkin bir şekilde meşru olarak kabul etti.
Filistinliler geri dönüş haklarından vazgeçme fikrini reddettiklerinde, kendilerine sık sık şu soru sorulmaktadır: “O zaman çözüm nedir?” Özgürlük için verdikleri mücadele sıklıkla terörizm, boyunduruk altına alınmaya karşı direnişleri ise aşırılık olarak nitelendirilmektedir.
Ancak Filistinliler, kendilerinden önce çeşitli sömürgelerdeki yerli halklardan Vietnam, Cezayir, Güney Afrika ve Afganistan'ın ezilen halklarına kadar pek çok kişinin benzer mücadeleler verdiğini biliyor.
Temelde iki seçenek var: teslim olmak ve yok edilmek ya da özgürlüğünüzü ve saygınlığınızı yeniden kazanmak için mücadele etmek. Filistinliler en başından beri kendilerine üçüncü bir seçenek sunulmadığını biliyorlardı.
Hatta 1993'te Oslo Anlaşmalarının imzalanmasıyla sonuçlanan barış süreci bile Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) Filistin'in Siyonist işgaline yardımcı olacak ve bu işgali uzatacak bir güvenlik kurumuna dönüştürerek Filistin meselesini sona erdirmek üzere tasarlanmıştı.
Bugün Washington'da Trump yönetimi, seleflerinin Vietnam ve Afganistan gibi ülkelerde başaramadıklarını başarabileceğine inanıyor. Kibirden gözü dönmüş olan Trump, önceki yanlış hesaplamaların sonuçlarını öğrenmek için tarih kitaplarına başvurmaya isteksiz görünüyor.
Geçmişteki aşağılamalar
Öte yandan Filistinliler iyi birer öğrenicidir. Emperyalist maceralarında ABD'nin, bir zamanlar diğer ulusları dize getirebileceklerini, hayatlarını ve kaynaklarını ellerinden alabileceklerini düşünen Fransa'nın ve diğer sömürgeci güçlerin uğradığı aşağılanmaların farkındalar.
Trump ve onun gibiler, geçmişte ve günümüzde, cehalet ve kibir kokteyli temelinde hareket etmektedirler. Filistin halkı bunun son derece farkında ve bu nedenle ne korkuyor ne de sindiriliyor.
Bu Hamas'la ilgili değil. Örgütler gelir ve gider, bireyler gelir ve gider ama fikirler nesilden nesile miras kalır, aktarılır.
Tarihin ve dünyanın başka yerlerindeki önceki kurtuluş projeleri gibi Hamas da, El Fetih ya da FKÖ'nün aksine, bu fikrin yaşamasını garanti altına almak için mücadeleye devam etmeye istekli olduğunu göstermiştir. Trump ve danışmanları bu gerçeği kavramaktan aciz görünüyor.
Dolayısıyla Trump'ın Gazze ve halkı için öngördüğü emlak vizyonu karşısında Filistinlilere teslim olmak ya da mücadeleye devam etmek dışında bir seçenek kalmıyor. Birçok Filistinli tarafından yankılanan Hamas'ın pozisyonu, teslim olmanın bir seçenek olmadığı ve bu nedenle savaşmaktan başka seçeneklerinin kalmadığı yönünde.
ABD ve İsrail'in 15 ay içinde tam bir başarısızlıkla sonuçlanan Gazze savaşını yeniden başlatmaya istekli olup olmadıklarını göreceğiz. Eski bir deyişin dediği gibi: “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.”
* Azzam Tamimi, Filistinli bir İngiliz akademisyen ve siyasi aktivisttir. Halen Alhiwar TV Kanalının Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmaktadır.