Taha Kılınç, Çin’in Uygur Bölgesi’nde geçirdiği 8 günü ve bugüne dek bölgeyle ilgili bilinmeyen uygulamaları anlattığı “Kayıp Coğrafyanın İzinde-Doğu Türkistan Seyahatnamesi” kitabı Serbestiyet’e anlattı:
“Çin’in götürdüğü gazetecilerin açık dediği camiler müzeye çevrilmiş; hatta bara, otele çevrilenler var. Çin’in, onları götürmedikleri yerlere girdik. Cami avlusunda Çin’e bağlılık yemini ettirilen yaşlı amcaları, karakolun içinden geçen bir otobanı, Türkiye’den geldiğimizi duyunca sevincini gizlice göstermek zorunda kalan bir insanı gördüm. Sokaklarda ne turist gördüm ne de başörtülü bir kadın. Uygurlar, araçla benzin almak için istasyona girerken, yolcuları indirmek zorunda. Uygurlara çadır, dürbün, teleskop satışı yasak, Uygur evlerindeki kesici aletlerin hepsi QR koduyla nüfus cüzdanlarına işlenmiş. Türkiye’ye dönüşümden sonra Pekin, diplomatik kanallardan kitabın yayımını engellemeye çalıştı.”
Gazeteci-yazar Taha Kılınç’ın, geçen Haziran ayında Çin’in Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ne yaptığı 8 günlük seyahatindeki izlenimlerini anlatan “Kayıp Coğrafyanın İzinde-Doğu Türkistan Seyahatnamesi” kitabı Ketebe Yayınları’ndan çıktı.
2016’dan bu yana uluslararası toplum tarafından “soykırım” diye tanımlanan Çin’in Uygurlara yönelik baskı politikalarıyla ilgili bugüne değin hiç bilinmeyen birçok uygulamaya tanıklık eden Taha Kılınç, bunlardan birçoğunu da fotoğraflarla belgeledi.
Taha Kılınç, Uygur Özerk Bölgesi’nde gördüğü, dünyada başka bir örneği olmayan uygulamaları Serbestiyet kanalında Onur Erkan’a anlattı.