Starmer'ın tiyatrosuna aldırmayın. Gazze'nin kan izleri doğrudan onun kapısına çıkıyor

Batı başkentleri soykırıma yönelik ‘eleştirileri’ konusunda İsrail ve ABD ile koordinasyon halinde olmaya devam ediyor - tıpkı katliama verdikleri destek konusunda koordinasyon halinde oldukları gibi.

Jonathan Cook’un MEE’de yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


19 ay boyunca hükümetlerinden Gazze ile ilgili yalan yanlış açıklamalar alan Batı kamuoylarına şimdi farklı ama aynı derecede aldatıcı bir anlatı sunuluyor.

İsrail'in soykırıma varan etnik temizlik programının bitiş çizgisi yaklaşırken, Batı'nın Gazze senaryosu aceleyle yeniden yazılıyor. Ancak hiç kuşkunuz olmasın: bu aynı kendine hizmet eden yalanlar ağıdır.

Sanki gizli bir orkestra şefinin yönetimindeymiş gibi, ABD'nin kilit müttefikleri İngiltere, Fransa ve Kanada bu hafta İsrail'i kınayan bir koro oluşturdular.

İsrail'in Gazze'nin ayakta kalan son parçalarını da yerle bir etme planlarını “orantısız” olarak nitelendirirken, İsrail'in iki milyondan fazla Filistinli sivili aylardır açlığa mahkûm etmesini de “kabul edilemez” olarak nitelendirdiler.

Bu ton değişikliğinden önce, geçen hafta bu sayfalarda da belirttiğim gibi, Batı basınında İsrail'e karşı yeni ve daha sert bir dil kullanılmaya başlanmıştı.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Kanada Başbakanı Mark Carney'nin bir buçuk yılı aşkın bir süre kayıtsız kaldıktan sonra Gazze'nin çektiği acılar karşısında aniden ortaya çıkan ahlaki ve siyasi kaygının çok ani ya da çok tuhaf görünmemesi için önce müesses nizam medyasının anlatısının değişmesi gerekiyordu.

Sanki İsrail'in soykırımında bir köşe dönülmüş gibi davranıyorlar. Ancak soykırımların köşeleri yoktur. Sadece durdurulana kadar acımasızca ilerlerler.

Medya ve politikacılar halkları için bilişsel uyumsuzluğu dikkatle yönetiyorlar.

Ancak daha derinlerde yatan gerçek, Batı başkentlerinin İsrail'in Gazze'deki soykırımına yönelik “eleştirileri” konusunda İsrail ve ABD ile koordinasyon halinde olduklarıdır - tıpkı daha önce bu soykırıma verdikleri destekte olduğu gibi.

İsrail'in Haaretz gazetesine konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili de bunu kabul etti. Yetkili ani ton değişikliğine atıfta bulunarak şunları söyledi: "Geçtiğimiz 24 saat bildiğimiz planlı bir tuzağın parçasıydı. Bu, Brüksel'deki AB toplantısı öncesinde koordineli bir hamleler dizisiydi ve büyükelçilerimiz ile dışişleri bakanımızın ortak çabaları sayesinde sonucu yumuşatmayı başardık."

İsrail'in “kendini savunma hakkı” ile ilgili daha önceki sessizlik ve konuşma karışımından biraz farklı olarak, el çırpma sadece bir başka sahne oyunu. Ve aynı amaca yöneliktir: İsrail'e “işi bitirmek” için zaman kazandırmak - yani Gazze'deki soykırımını ve etnik temizliğini tamamlamak.

Batı hala Hamas'ın yardım çalıp çalmadığı, yeterli yardımın ne olduğu ve bu yardımın nasıl ulaştırılması gerektiği konusunda tamamen İsrail tarafından uydurulmuş “sahte tartışmalar” yürütüyor.

Tüm bunlar, bizi ilgili tek konudan, yani İsrail'in Gazze halkını katlederek ve aç bırakarak soykırım yaptığı ve Batı'nın da bu soykırıma yardım ve yataklık ettiği konusundan uzaklaştırmak için yapılan gürültülerdir.

Halkla ilişkiler çalışması

İsrail'in ablukası nedeniyle gıda stokları tamamen tükenen BM'nin insani yardım şefi Tom Fletcher salı günü BBC'ye yaptığı açıklamada, acil yardım ulaşmadığı takdirde Gazze'de 48 saat içinde yaklaşık 14.000 bebeğin ölebileceğini söyledi.

Uzun vadede ise durum daha da vahim.

Pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail'in yaklaşık üç aydır giriş noktalarında beklettiği binlerce araçtan bazıları bebek maması içeren beş kamyonu serbest bırakarak bir miktar yardımın girişine izin verdi. Bu sayı, uzmanların ölümcül açlığı önlemek için her gün girmesi gerektiğini söylediği kamyon sayısının yüzde birinden daha azdı.

Salı günü, yaygara büyüdükçe, Gazze'ye girmesine izin verilen yardım kamyonlarının sayısının yaklaşık 100'e çıktığı bildirildi - ya da minimumun beşte birinden daha azına. Bu yazı yazıldığı sırada yardımların hiçbirinin enklavdaki nüfusa ulaşmadığı bildiriliyordu.

Netanyahu, büyük çoğunluğu tasarlanmış açlığın devam etmesi için hevesli görünen İsrail kamuoyuna bunu herhangi bir insani dürtüden dolayı yapmadığını açıkça ifade etti.

Bunun tamamen Batılı başkentleri kontrol altında tutmaya yönelik bir halkla ilişkiler çalışması olduğunu söyledi. Amaç, bu liderlerin kendi kamuoylarından gelen İsrail'i cezalandırma ve Gazze halkının devam eden katliamını durdurma taleplerini hafifletmekti.

Ya da Netanyahu'nun dediği gibi: “Dünyadaki en iyi dostlarımız, ABD'deki en İsrail yanlısı senatörler... bize BM Güvenlik Konseyi'nde tüm yardımları, silahları, desteği ve korumayı sağladıklarını söylüyorlar ama kitlesel açlık görüntülerini destekleyemiyorlar.”

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich daha da açık konuştu: “Hamas'ı yok etme yolunda, Gazze Şeridi'nden geriye kalan her şeyi yok ediyoruz.” Ayrıca bölgeyi “temizlemekten” de söz etti.

Taş Devrine Dönüş

Batılı kamuoyları son 19 aydır bu yıkımı izliyor - ya da en azından Batı'nın yerleşik medyası katliamı haber yapma zahmetine girdiğinde kısmi enstantaneler gördüler.

İsrail, Gazze halkının hayatta kalması için gerekli olan her şeyi sistematik olarak ortadan kaldırdı: evlerini, hastanelerini, okullarını, üniversitelerini, fırınlarını, su sistemlerini ve yardım mutfaklarını.

İsrail, anavatanlarından etnik olarak temizlenmeyi reddetmeleri halinde Filistin halkına yapmakla 20 yıldır tehdit ettiği şeyi nihayet hayata geçirdi. Onları “Taş Devrine” geri gönderdi.

Geçen hafta Hollanda gazetesi NRC tarafından yayınlanan ve dünyanın önde gelen soykırım akademisyenlerinin katıldığı bir ankete göre İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığı konusunda herkes hemfikir. Çoğu, soykırımın son aşamalarına ulaştığını düşünüyor.

Bu hafta, İsrail'in ana merkezci partisinin lideri ve İsrail ordusunun eski başkan yardımcısı Yair Golan, aynı duyguları daha grafik bir biçimde ifade etti. Hükümeti “bebekleri hobi olarak öldürmekle” suçladı. Tahmin edilebileceği üzere Netanyahu da Golan'ı “antisemitizmle” suçladı.

Starmer, Macron ve Carney'nin ortak açıklaması elbette çok daha yumuşaktı ve Netanyahu tarafından üç liderin Hamas'a “büyük bir ödül” verdiği şeklinde nispeten sessiz bir yanıtla karşılandı.

Açıklamada şunlar kaydedildi: “Gazze'de insanların çektiği acılar tahammül edilemez boyutlarda.” Muhtemelen şimdiye kadar Gazze'deki Filistinlilerin bir buçuk yıldır katlandıkları cehennem ortamını “tahammül edilebilir” olarak görüyorlardı.

Soykırımın ortasında Netanyahu ile el sıkışırken fotoğraf çektirmekten mutluluk duyan İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, bu hafta parlamentoda Gazze'nin “karanlık yeni bir aşamayla” karşı karşıya olduğunu söyledi.

Bu onun için uygun bir yorum. Gerçekte Gazze'de çok uzun bir süredir gece yarısı yaşanıyor.

Üç lider arasındaki görüşmelere katılan üst düzey bir Avrupalı diplomatik kaynak BBC'ye yaptığı açıklamada, yeni üsluplarının “insani duruma karşı artan siyasi öfkeyi, aşılan bir çizgiyi ve İsrail hükümetinin cezasızlıkla hareket ediyor gibi görünmesini” yansıttığını söyledi.

Bu durum, Batılı başkentlerin şimdiye kadar İsrail'in Gazze'deki evlerin çoğunu yıkması; Gazze'deki hastaneleri ve diğer temel insani altyapıyı ortadan kaldırması; Filistinli sivilleri “güvenli” bölgelere sürmesi ve buralarda bombalaması; on binlerce çocuğu katletmesi ve sakat bırakması; ve iki milyondan fazla nüfusu açlığa mahkum etmesi gibi İsrail'in ihlal ettiği diğer tüm sınırlara ses çıkarmadığını hatırlatmalıdır.

Aptal yerine konmak

Üç Batılı lider şimdi İsrail'e karşı “hedefli yaptırımlar” da dâhil olmak üzere “daha somut adımlar” atma tehdidinde bulunuyor.

Bu kulağa olumlu geliyorsa, tekrar düşünün. Avrupa Birliği ve İngiltere, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'daki yasadışı yerleşimlerinden ithal edilen malların etiketlenip etiketlenmeyeceği ve nasıl etiketleneceği konusunda on yıllardır tereddüt ediyor. Çalınmış Filistin toprakları üzerine inşa edilen ve bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyen bu sürekli genişleyen yerleşimlerin varlığı bir savaş suçudur; hiçbir ülke bunlara yardım etmemelidir.

2019 yılında Avrupa Adalet Divanı, Avrupalı tüketicilere hangi ürünlerin İsrail'den, hangilerinin yerleşimlerden geldiğinin açıkça belirtilmesi gerektiğine hükmetti.

Tüm bu süre zarfında Avrupalı yetkililer, İsrail'e yönelik “hedefli yaptırımlar” bir yana, yerleşimlerin gayrimeşruluğu açık olmasına rağmen, yerleşim yerlerinden gelen ürünlerin yasaklanmasını bile hiç düşünmediler. Hatta yetkililer, İsrail'e karşı boykot ve yaptırım çağrısında bulunanları “Yahudi düşmanı” ve “antisemit” olarak karaladılar.

Gerçek şu ki, Batılı liderler ve yerleşik medya, tıpkı son 19 aydır olduğu gibi bir kez daha bizi aptal yerine koyuyor.

“Daha somut eylemler” İsrail'e zaten somut eylemler uygulandığını gösteriyor. Bu İsrail, geçtiğimiz günlerde Eurovision Şarkı Yarışması'nda ikinci olan İsrail'dir. İsrail'in yarışmadan çıkarılmasını isteyen protestocular - tıpkı Ukrayna'yı işgal ettiği için Rusya'ya yapıldığı gibi - karalanıyor ve kınanıyor.

Batılı liderler İsrail'e anlamlı bir sembolik ceza bile uygulayamazken, ona karşı somut adımlar atabileceklerine neden inanalım?

Eylem iradesi yok

Salı günü İngiltere'nin “somut eylemler” ile neyi kastettiği daha da netleşti. İsrail Büyükelçisi bize söylenene göre azarlanmak üzere çağrıldı. Titriyor olmalı.

Ve İngiltere, İsrail ile zaten kapsamlı olan ticari bağlarını genişletmeyi öngören yeni bir serbest ticaret anlaşması müzakerelerini askıya aldı - yani erteledi. Bu görüşmeler şüphesiz birkaç ay bekleyebilir.

Bu arada, 27 Avrupa Birliği üyesinden 17'si, İsrail'e özel ticaret statüsü sağlayan AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'nın yasal dayanağını gözden geçirmek üzere oy kullandı.

İsrail'in “insan haklarına ve demokratik ilkelere saygı” gösterip göstermediğini görmek için yapılacak böyle bir inceleme basit bir zaman kaybıdır. Geçen yıl yapılan soruşturmalar İsrail'in yaygın zulümler ve insanlığa karşı suçlar işlediğini ortaya koymuştur.

İngiliz parlamentosunda konuşan Lammy şunları söyledi: “Netanyahu hükümetinin eylemleri bunu gerekli kılmıştır.”

İngiltere ve diğer batı başkentlerinin atabileceği ve aylar önce atmış olabileceği çok daha ciddi “somut adımlar” var.

Salı günü İngiltere ve AB'nin Rusya'ya - soykırım yaptığı için değil ama Ukrayna ile ateşkes konusunda tereddüt ettiği için - kapsamlı ek yaptırımlar açıklamaları bunun bir örneğidir.

Nihayetinde Batı, Ukrayna'da işgal ettiği toprakları geri vermeyi reddettiği için Moskova'yı cezalandırmak istiyor ki bu, İsrail'in Filistin topraklarını on yıllardır işgal etmesine rağmen Batılı güçlerin İsrail'den hiçbir zaman anlamlı bir şekilde talep etmediği bir şey.

Rusya'ya yönelik yeni yaptırımlar, mevcut ağır ekonomik yaptırımlara ve petrol ambargosuna ek olarak, askeri çabalarını ve enerji ihracatını destekleyen kuruluşları hedef alıyor. İsrail için benzer bir şey önerilmiyor bile.

İngiltere ve Avrupa, Gazze'de Filistinli çocukları katletmesi için İsrail'e silah sağlamayı durdurabilirdi. Eylül ayında Starmer İsrail'e silah satışını yaklaşık yüzde sekiz oranında azaltma sözü vermişti - ancak hükümeti takip eden üç ay içinde İsrail'in soykırımını silahlandırmak için Muhafazakârların 2020 ile 2023 yılları arasındaki tüm dönemde gönderdiğinden daha fazla silah gönderdi.

İngiltere ayrıca başka ülkelerin silahlarını taşımayı ve İsrail adına Gazze üzerinde gözetleme uçuşları yapmayı da durdurabilir. Uçuş takip bilgileri, İngiltere'nin bu hafta bir gece Kıbrıs'taki Kraliyet Hava Kuvvetleri üssünden Tel Aviv'e silah ve asker taşıyabilen bir askeri nakliye uçağı gönderdiğini ve ardından İsrail'in katliamına yardımcı olmak üzere istihbarat toplamak için Gazze üzerinde bir casus uçak gönderdiğini gösterdi.

Elbette İngiltere, İrlanda ve İspanya'nın daha önce yaptığı gibi Filistin devletini tanımak gibi “somut bir adım” atabilir ve bunu her an yapabilir.

İngiltere İsrailli bakanlara yaptırım uygulayabilir. Netanyahu'nun İngiltere'yi ziyaret etmesi halinde Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin tutuklama emri doğrultusunda savaş suçlarından tutuklanmasını sağlamaya hazır olduğunu ilan edebilir. Ve İsrail'in spor etkinliklerine erişimini engelleyerek, Rusya'ya yapıldığı gibi onu bir parya devlet haline getirebilir.

Ve elbette İngiltere, yine Rusya'ya yapıldığı gibi İsrail'e kapsamlı ekonomik yaptırımlar uygulayabilir.

Gazze'deki askerlik görevinden dönen Britanyalıların savaş suçu işledikleri gerekçesiyle tutuklanma ve yargılanma riskiyle karşı karşıya olduklarını duyurabilir.

Tüm bu “somut eylemler” ve daha fazlası kolaylıkla hayata geçirilebilir. Gerçek şu ki bunu yapmak için siyasi irade yok. Sadece daha iyi bir halkla ilişkiler, İngiltere'nin artık gizlenemeyen bir soykırımdaki suç ortaklığını daha iyi cilalama arzusu var.

Kurt ifşa oldu

Batı için sorun, İsrail'in on yıllardır Batılı başkentler tarafından süslendiği kuzu postundan artık sıyrılmış olmasıdır.

İsrail'in yırtıcı bir kurt olduğu çok açık. Filistin halkına yönelik acımasız, sömürgeci davranışları tamamen ortadadır. Saklanacak bir yeri yoktur.

Bu nedenle Netanyahu ve Batılı liderler giderek zorlaşan bir tangoya girişmiş durumdalar. Batı'nın petrol zengini Orta Doğu'daki askerileştirilmiş müşteri zorbası İsrail'in sömürgeci, apartheid, soykırımcı projesinin korunması gerekiyor.

Şimdiye kadar bu, Starmer gibi Batılı liderlerin İsrail'in işlediği suçlara ve İngilizlerin suç ortaklığına yönelik eleştirileri saptırmasını içeriyordu. İsrail'in “kendini savunma hakkı” ve “Hamas'ı ortadan kaldırma” ihtiyacını durmaksızın ve akılsızca tekrarlamaktan ibaretti.

Ancak İsrail'in soykırımının nihai hedefi iki milyon insanı açlıktan öldürmek - ya da Gazze'den çıkmaya zorlamak, hangisi önce gelirse. İkisi de batılı politikacıların bize sattığı hedeflerle uyumlu değil.

Dolayısıyla yeni anlatı Netanyahu'nun katliamdaki kişisel sorumluluğunu vurgulamalı - sanki soykırım İsrail'in Filistin halkına on yıllardır yaptıklarının mantıksal son noktası değilmiş gibi.

İsraillilerin çoğu da soykırım konusunda hemfikir. Muhalefetin tek anlamlı sesi İsrailli rehinelerin ailelerinden geliyor - o da İsrail'in saldırısının sevdikleri için yarattığı tehlike nedeniyle.

Starmer, Macron ve Carney'in amacı, Netanyahu'nun “çok ileri gittiğini” ve dizginlenmesi gerektiğini geç de olsa fark ettiklerini iddia ettikleri yeni bir anlatı oluşturmaktır. Böylece İsrail başbakanına karşı gürültüyü giderek arttırabilir, İsrail'in tutumunu değiştirmesi için lobi yapabilir ve İsrail direndiğinde ya da karşı çıktığında Washington'a “somut eylem” için baskı yaptıkları görülebilir.

Yeni anlatı, eskisinin aksine, haftalarca ya da aylarca daha devam edebilir - ki bu süre Gazze'deki soykırımcı etnik temizliğin bitiş çizgisini geçmesine ya da hiçbir fark yaratmayacak kadar yaklaşmasına yetecek kadar uzun olabilir.

Batı başkentlerindeki umut - evet, umut - budur.

Ellerindeki kan

Starmer, Macron ve Carney'nin yeni uydurma anlatısının birkaç avantajı var. Gazze'nin kanını ellerinden temizliyor. Aldatıldılar. Fazla hayırsever davrandılar. Antisemitizme karşı verilen hayati iç mücadeleler dikkatlerini dağıttı.

Suçu doğrudan tek bir adamın ayaklarına atıyorlar: Netanyahu.

O olmadan, şiddet yanlısı, son derece militarize, apartheid bir İsrail devleti, soykırım İsrail'in kusursuz sicilinde talihsiz bir yanlış adımmış gibi, eskisi gibi devam edebilir.

Lübnan, Suriye, Yemen ve İran'dan gelen yeni sözde “terör” tehditleri, bizi Doğu'daki barbarlardan koruyan cesur bir Batı medeniyet karakoluna ilişkin amigo anlatılarına geri çekmek için abartılabilir.

Yeni anlatı Netanyahu'nun adaletle yüzleşmesini bile gerektirmiyor.

Vahşetin ve ölü sayısının gerçek boyutlarına ilişkin haberler ortaya çıktıkça, sahte bir pişmanlık duyan Netanyahu iki devletli bir çözümden yeniden bahsederek Batı'yı yatıştırabilir - on yıllardır gerçekleştirilmesinden kaçınılan ve on yıllar boyunca daha kaçınılmaya devam edilebilecek bir çözüm.

“İsrail-Filistin çatışmasının” nihayet köşeyi dönmek üzere olduğu yıllara daha maruz kalacağız.

Netanyahu istifa etmek zorunda kalsa bile, bayrağı kanatlarda bekleyen diğer Yahudi üstünlükçü, soykırımcı canavarlardan birine devredecektir.

Gazze'nin yıkımından sonra, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki Filistin yaşamının ezilmesi, 58 yıldır batı kamuoyunun radarından uzak tutulmasına izin veren daha önceki, daha yavaş bir hıza geri dönmek zorunda kalacak.

Gerçekten böyle mi olacak? Sadece batılı elitlerin hayallerinde. Gerçekte, batı kamuoylarının büyük bir kısmı için fazlasıyla görünür olan bir soykırımın yaklaşık iki yılını gömmek çok daha zor bir görev olacaktır.

Son 19 ayda Avrupa ve ABD'de çok sayıda insanın gözleri açıldı. Kendilerine canlı olarak aktarılanları görmezden gelemezler ya da bunun kendi siyasi ve medya sınıfları hakkında söylediklerini görmezden gelemezler.

Starmer ve arkadaşları kendilerini Gazze'deki soykırımdan şiddetle uzak tutmaya devam edecekler ama bundan kaçış yok. Ne söylerlerse söylesinler ya da ne yaparlarsa yapsınlar, kan izleri doğrudan onların kapısına kadar uzanıyor.

* Jonathan Cook, İsrail-Filistin çatışması üzerine üç kitabın yazarı ve Martha Gellhorn Gazetecilik Özel Ödülü sahibidir.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş