Salih Caferavi, Doghmush klanı ve ateşkes yanılsaması

​​​​​​​İsrail'in desteğinin cazibesiyle kendi halkına karşı dönen klanlar, sadece fırsatçı suçlular değildir; çok daha karanlık bir siyasi projenin araçlarıdır.

Mohammad Aaquib’in MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Salih Caferavi, Gazze'deki Hamas karşıtı bir grup olan Doghmush klanının üyeleri tarafından kaçırıldı ve infaz edildi. O, savaşta değil, dış etkiler altında hareket eden iç milislerin faaliyetleri sırasında öldürüldü.

Bu acı gerçek, ön plana çıkarılmayı hak ediyor, çünkü sözde “ateşkes”in sürdüğü anlarda bile işleyen sessiz bir şiddet mimarisini ortaya koyuyor. Bu, işgalin en sinsi biçimidir; tanklar veya jetlerle değil, işbirlikçiler ve kaosla yürütülen, Gazze'nin asla gerçek anlamda huzur bulmamasını sağlayan bir savaş. Bu sonsuz savaş mimarisinde, ateşkesler birer illüzyondur, kesintisiz kontrol mekanizmasını gizleyen kırılgan duraklamalardır. İsrail'in eli görünmez ama her zaman mevcuttur ve sessizlikte bile şiddeti yönetir.

Netanyahu'nun Haziran 2025'teki itirafı, birçok analistin uzun süredir şüphelendiği şeyi doğruluyor: İsrail, Hamas'a karşı çıkan klanları “harekete geçiriyor”, en azından zımnen onları silahlandırıyor veya destekliyor ve Gazze'deki iç bölünmeleri kullanıyor. Netanyahu, birçok açıklamasında, “güvenlik yetkililerinin tavsiyesi üzerine” İsrail hükümetinin bazı Filistin klanlarının Hamas'a karşı faaliyet göstermesine izin verdiğini iddia etti. Netanyahu, “Bunun nesi yanlış? Bu sadece iyi bir şey. IDF askerlerinin hayatlarını kurtarıyor” dedi.

Bu şekilde güçlendirilen önde gelen klanlardan biri, İsrail'in faaliyete geçirdiğini itiraf ettiği, Rafah merkezli Ebu Şebab klanıdır. Onlarla bağlantılı “Halk Güçleri”, Filistinliler ve yardım çalışanları tarafından, gelen insani yardım konvoylarını yağmalamak da dâhil olmak üzere suçlu davranışlarla suçlanmaktadır. Bu klanlar, karmaşık geçmişleri olan yerel aktörlerdir: Bazıları 2007'de Hamas'ın Gazze'yi ele geçirmesinden önce nüfuz sahibiydi; bazıları kaçakçılık veya gayri resmi güç ağlarına karışmıştı; bazıları ise Hamas yönetimi altında marjinalleştirilmişti. Netanyahu'nun yaptığı şey, mevcut iç bölünmeleri silah olarak kullanmak ve klan rekabetlerini vekalet savaşının bir aracı olarak kullanmaktır.

Bu bağlamda, Doghmush klan üyeleri tarafından Salih Caferavi'nin kaçırılması ve öldürülmesi, bireysel bir trajediden daha fazlasıdır. Bu, işbirlikçilerin veya klan milislerinin direnişe sadık sesleri susturmak, yerel yönetimi zayıflatmak ve korku yaymak için nasıl kullanıldığının bir vaka çalışmasıdır. Caferavi, yıkım, yerinden edilme ve sivillerin acılarını haberleştirmesiyle tanınıyordu ve bu da onu Hamas'ın direniş hareketiyle açıkça aynı çizgide gösteriyordu. Hamas'a karşı olan bir klan tarafından kaçırılıp öldürülmesi, sıradan bir suç değil, hedefli bir şiddet olduğunu gösteriyor. Bu, İsrail'in bu klanlara verdiği desteğin sadece lojistik veya retorik olmaktan öte olduğunu, onları tehlikeli iç ajanlar haline getirdiğini gösteriyor.

Bu modelde ateşkes fikri ciddi şekilde tehlikeye giriyor. İsrail ile Hamas arasındaki bombardıman veya açık askeri operasyonlar durduğunda bile, savaş gölgede devam ediyor. Milis şiddeti, kaçırmalar, suikastlar: bunlar ateşkes anlaşmalarıyla durdurulmaz. Sınırdaki düşmanlıkların azaldığı bir dönemde El Caferavi'nin öldürülmesi, ateşkesin güvenliği garanti etmediğini göstermektedir. Ateşkes, bazı savaş biçimlerini açık savaş alanlarından Filistinliler arasındaki rekabetlere ve gizli operasyonlara kaydırmaktadır. Bu da, dış saldırılar ile iç ihanetler arasında ayrım yapamayan birçok sivil için barışı bir illüzyon haline getirmektedir.

Bu bir politika başarısızlığı değil, amaçlanan bir sonuçtur. İsrail, Gazze'de tam bir askeri zaferin elde edilemez olduğunu uzun zamandır anlamıştır; sayısız yenilgiye tanık olmuştur. Elde edilebilir olan şey, kalıcı bir tutarsızlıktır. Bu taktik, bir tür entropik savaşa denk gelir: yeniden yapılanmayı önlemek için kasıtlı olarak kaos oluşturmak. İsrail, toprakları doğrudan işgal etmek yerine, çöküş yoluyla yönetir. Toplumsal uyumun bozulması, garnizonla aynı işlevi görür. Filistinliler kendi kurumlarına veya birbirlerine güvenmeyi bıraktıklarında, İsrail'in stratejik hedefleri görünür bir kontrol gerektirmeden gerçekleştirilir. Salih Caferavi'nin öldürülmesi bu görünmez savaşı örneklemektedir.

Dahası, klan vekillerinin bu şekilde kullanılması Gazze'deki yönetişimi temelden zayıflatmaktadır. Hamas bir dereceye kadar halkın meşruiyetine sahiptir: 2006 seçimlerini kazanmıştır ve birçok Gazze sakini onu hala işgale karşı direnişin sembolü ve abluka ve savaş ortamında sosyal hizmetler sunan fiili hükümet olarak görmektedir. Karşı klanlar harekete geçtiğinde ve İsrail tarafından desteklenip güçlendirildiğinde, sadece Hamas'a askeri olarak meydan okumakla kalmazlar, aynı zamanda onun yönetme yeteneğini de zayıflatırlar. Paralel güç kaynakları, güvensizlik ve öngörülemezlik yaratırlar. Vatandaşlar için bu, hiç kimsenin tam olarak güvende olmadığı, hiç kimsenin tam olarak hesap verebilir olmadığı ve kamu kurumlarının sadece dış baskıyı değil, iç sabotajı da savuşturmak zorunda oldukları için zayıfladıkları anlamına gelir.

Bu strateji başka yerlerde de görülen kalıpları yansıtmaktadır: Örneğin Lübnan'da İsrail, gücü parçalamak, birleşik direnişi azaltmak ve güvensizlik bölgeleri yaratmak için tarihsel olarak Hizbullah gibi egemen gruplara düşman olan milisleri ve yerel grupları desteklemiştir. Bu taktikler genellikle uzun vadeli istikrarsızlığa, şiddet döngülerine, sosyal parçalanmaya ve açık savaş bittikten sonra da uzun süre devam eden insani kayıplara yol açmaktadır.

Ortaya çıkan bir model var: İsrail'in stratejisi Hamas'la askeri olarak çatışmakla sınırlı değil; Hamas'ın iç düşmanlarının Hamas'a olan desteği zayıflatmasını, yönetimini istikrarsızlaştırmasını, destekçilerini terörize etmesini ve sesini susturmasını da içeriyor. Salih Caferavi'nin öldürülmesi sembolik bir olay haline geldi. O sınırda, İsrail hava saldırısı sırasında değil, iç ihanet sonucu öldürüldü — Hamas karşıtı aktörler tarafından kaçırıldı ve infaz edildi. Bu, acı bir gerçeği ortaya koyuyor: Ateşkes olsa bile, vekâlet şiddetini mümkün kılan ve işbirlikçileri harekete geçiren yapılar ortadan kaldırılmadıkça barış sağlanamaz.

Bu tür bir savaşın avantajı, inandırıcı bir inkâr imkânı sunmasıdır. Filistinliler kendi aralarında savaşırken, İsrail bir seyirci gibi davranabilir, “iç kaosu” kınarken stratejik olarak bundan faydalanabilir. Kargaşa görüntüsü, Filistinlilerin kendi kendilerini yönetemeyecekleri anlatısını pekiştirerek, dış kontrolün devamını meşrulaştırır.

İsrail'in desteğinin cazibesiyle kendi halkına karşı dönen klanlar, sadece fırsatçı suçlular değildir; çok daha karanlık bir siyasi projenin araçlarıdır. İşgalden para, silah veya koruma kabul ederek, apartheid ve egemenlik üzerine kurulu bir devletin uzantıları haline gelirler. Onların ihaneti, Filistin toplumunun ahlaki dokusunu içeriden çürütür ve bombardıman ve ablukaların tek başına başaramadığını başarır: dayanışmanın ortadan kaldırılması, güvenin aşınması ve direnişin sessizce ortadan kaldırılması.

* Mohammad Aaquib, Kalküta'da yaşayan Hintli bir yazar ve araştırmacıdır. Çağdaş Güney ve Batı Asya'da komünalizm, siyasi şiddet ve Müslüman kimliği üzerine çalışmalar yapmaktadır.

Çeviri Haberleri

İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş
İsrail, Gazze'nin tarım arazilerini yıllardır zehirliyor
BBC'nin kimse istifa etmeyeceği düzenlemesi