وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفًا ﴿٥٩﴾
59- “Onlara mucizeler gördermeyişimizin sebibi, ancak önceki kavimlerin kendilerine gönderilen mucizeleri yalanlamalarıdır. Biz, Semud’a apaçık bir mucize olarak dişi bir deve verdik. Ne var ki onlar buna zulmettiler (Yaptıklarının cezasını da gördüler). Biz, mucize ve delillerimizi ancak insanları sakındırmak için göndeririz.”
Her toplum elçilerinden farklı âyetler istediler. Bakın Rabbimiz âyet göndermeme hikmetini bu âyetiyle şöyle dile getiriyor:
Öncekiler bu tür âyetleri yalanlamışlar, şimdi Muhammed (a.s)’ın toplumu da yalanlayacaktır. Allah’ın böyle yalanlanamayacak âyetlerini yalanlayan toplumlar mutlak helâki hak etmişlerdir. Eğer Allah onlara da böyle bir âyet gönderir de yalanlamaya kalkışırlarsa kesinlikle helâk edilecekler. İşte Rabbimiz onların helâkini istemediği için bu tür âyetlerini göndermediğini açıklıyor. Değilse o tür âyetleri göndermeye gücü yetmediği için değil.
Allah Semûd toplumuna bu tür bir âyet göndermişti. Bir mûcizevi dişi deve yarattı onlar için. Gözlerinin önünde bir kayalıktan yarattı Allah o deveyi. Gözleri açılsın, kalpleri dirilsin, Rablerinin gücünü, kudretini bilip anlasınlar da Ona kulluğa yönelsinler diye.
Bu deve gerçekten akıllara durgunluk verecek seviyede mûcizevî bir deveydi. Asla reddedilmeyecek, yalanlanmayacak bir deveydi. Bir gün tüm kuyuların suyunu içecek ve ama içtiği o suyu süt olarak tüm kavme ikram edecek ve toplumun tamamını doyuracak özellikte bir deveydi.
Kendileri için nimet olan bir deve. Diğer develerin yanına bile yaklaşamayacağı korkunç özellikte bir deve görüntüsü vardı.
Bu mûcizevi deveyi görür görmez hemen iman etmeleri gereken bu insanlar o deveye ve Allah’ın elçisi Sâlih (a.s)’a karşı çok kötü davrandılar. Allah’ın devesine de, Allah’ın bu âyetine de, elçisine de zulmettiler. Takınmaları gereken iman ve teslimiyet tavrını takınmadılar. Deveyi öldürdüler, Sâlih (a.s)’ı da yalanladılar. Sonra Sâlih (a.s) ı da öldürmeye teşebbüs ettiler. Gece Allah’ın elçisini yok etmeyi planladılar. Rabbimiz elçisinin ağzıyla onlara üç gün müsaade ettiğini bildirdi. Ve o tanınan sürenin sonunda hepsini helâk ediverdi.
Allah size de bu tür âyetler gönderip de sizler yine iman etmeseniz sizler de helâki hak edeceksiniz. Halbuki Rabbiniz bu tür âyetlerini göndermeyerek şu anda size fırsat tanıyor. Belki bu sûrelerin inişinden beş yıl sonra, on yıl sonra, belki fetihten sonra müslümanlıkla şereflenir, cehenneme gitmekten kurtulursunuz diye. Gerçekten de öyle olmuştur. Bir zamanlar İslâm’ın azılı düşmanlarının tamamı müslüman olmuşlardır.
BASAİRUL KUR’AN
İslâm’ın mucizesi Kur’an’dır. Kur’an hayat için eksiksiz bir sistem belirlemektedir. Kalbe, düşünceye hitap etmekte ve bozulmamış fıtratın ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Birbirini izleyen kuşakların kıyamet gününe kadar okuyup iman etmeleri için bu kitap apaçıktır. Maddi mucizelere gelince, bunlar sadece insanlığın bir kuşağına hitap ederler. Ve sadece bu kuşağın olaya şahit olanlarıyla sınırlı kalır.
İnsanlığın bu deneyimleri, son peygamberliğin mucizesiz gönderilmesini gerektirmiştir. Çünkü bu peygamberlik, sadece onunla muhatap olan bir neslin değil, gelecekteki tüm kuşakların peygamberliğiydi. Ayrıca bu, insanlığın olgunluğa eriştiği sırada gönderilen peygamberliğiydi. Kuşak-kuşak insanlığın tüm duygularına hitap ediyordu. İnsanın temel özelliği olan ve bu nedenle Allah’ın onu pek çok yaratıklarından üstün kıldığı kavrayışına ve anlayışına değer veriyordu.
FİZİLALİL KUR’AN