Dr. Mahmoud Hanafi’nin al-jazeera’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Geçtiğimiz ay Addis Ababa'da düzenlenen 38. Afrika Zirvesi'nde Afrikalı liderler İsrail'e karşı sert bir tutum benimseyerek Gazze'ye yönelik saldırılarını “soykırım” olarak kınadı ve İsrail’in Filistin’i işgali sona erene kadar her türlü işbirliğine son verilmesi çağrısında bulundu.
Sonuç bildirisinde ayrıca Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesi reddedildi ve İsrail'in kıtadaki etkisini arttırma girişimlerine rağmen Afrika'nın Filistin davasını destekleme konusundaki tarihsel kararlılığını yansıtan iki devletli çözümün barışa giden tek yol olduğu vurgulandı.
Afrika'nın bu tutumu, kıta üzerindeki önemli ABD baskısına rağmen İsrail için bir gerileme anlamına gelmektedir. Washington, İsrail'e karşı sert kararlar alınmasını engellemek için bazı Afrika başkentlerine yoğun baskı uygulamış, bazı ülkelere ekonomik yardımları azaltma tehdidinde bulunmuş ve bu ülkeleri uluslararası forumlarda gerilimi tırmandırıcı tutumlardan kaçınmaya zorlamıştır.
Ancak Afrika ülkeleri, Batı'nın diktelerine uymayı reddederek ve bağımsız duruşlarını teyit ederek kayda değer bir diplomatik uyum sergiledi. Bu durum güç dengelerindeki değişimi ve kıtanın sömürge ve apartheid karşıtı ilkeleriyle uyumlu kararlar alma arzusunu yansıtmaktadır.
Afrika Birliği'nde Kararlar Nasıl Alınıyor?
Toplam 54 üye ülkeden oluşan Afrika Birliği, şubat ayında düzenlenen; devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı yıllık zirvesinde kararlar almaktadır. Kararlar oy birliği ya da üçte iki çoğunlukla alınır. Dışişleri bakanlarından oluşan Yürütme Konseyi, politikaların hazırlanmasında ve onaya sunulmasında rol oynamaktadır.
Afrika-İsrail İlişkilerinin Tarihçesi
İsrail ve Afrika arasındaki ilişkiler geçtiğimiz on yıllar boyunca radikal değişimler geçirdi. İsrail 1950'ler ve 1960'lardan bu yana birçok Afrika ülkesinin bağımsızlığından faydalanarak kıtadaki varlığını güçlendirmeye çalıştı.
İsrail, Gana ve Liberya gibi ülkelerle diplomatik ilişkiler kurdu ve özellikle tarım, teknoloji ve eğitim alanlarında kalkınma projelerine katıldı.
Ancak bu yakınlaşma, Arap petrol ambargosu ve Arap Birliği'nin önderliğindeki diplomatik baskıların çoğu Afrika ülkesinin İsrail ile bağlarını koparmasına neden olduğu Ekim 1973 savaşından sonra keskin bir gerilemeyle karşılaştı ve İsrail'in kıtadaki etkisinin çökmesine yol açtı.
Bu izolasyon uzun sürmedi. İsrail'in Filistin-İsrail müzakerelerine eşlik eden uluslararası açıklıktan faydalanarak birçok Afrika ülkesiyle ilişkilerini yeniden kurmaya başlamasıyla 1993 Oslo Anlaşmaları bir dönüm noktası oldu.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve İsrail arasındaki Oslo Anlaşmaları'ndan sonra bazı Afrika ülkeleri Filistin-İsrail çatışmasının diplomatik bir çözüme doğru gittiğine ikna oldu ve İsrail ile ilişkilerini yeniden değerlendirmeye başladı.
Sonuç olarak, özellikle Batı ve Doğu Afrika'daki birçok Afrika ülkesi, tarım, teknoloji ve güvenlik alanlarında işbirliğine odaklanarak İsrail ile diplomatik bağlarını yeniden kurdu.
İsrail de bu eğilimden faydalanarak Afrika'daki çeşitli stratejik sektörlerde teknik ve eğitim desteği sunarak varlığını güçlendirdi.
Son yıllarda İsrail ve Afrika arasındaki diplomatik ilişkiler genişledi; Tel Aviv şu anda 54 Afrika ülkesinden 40'ı ile resmi ilişkilerini sürdürüyor ve Güney Afrika, Nijerya, Kenya ve Kamerun gibi önde gelen ülkeler de dâhil olmak üzere kıtada 10 aktif büyükelçiliği bulunmaktadır.
Özellikle 2020 İbrahim Anlaşması'ndan sonra yaşanan Arap normalleşmesi dalgası, İsrail ile bağları olan Arap ülkelerinin bazı Afrika hükümetlerini güvenlik, yatırım ve tarım alanlarında işbirliğini geliştirmeye teşvik etmesiyle bu genişlemenin desteklenmesinde rol oynadı.
Bu gelişmelere rağmen, birçok Afrika ülkesi Filistin davasını destekleme konusundaki kararlılıkları nedeniyle İsrail ile ilişkileri derinleştirme konusunda temkinli davranmaya devam etmektedir.
Güney Afrika gibi sömürgecilik ve apartheid deneyimi yaşamış ülkeler, İsrail'in Filistinlilere yönelik politikalarının Afrika'nın geçmişte maruz kaldığı apartheid uygulamalarını anımsattığını düşünerek İsrail ile yakın ilişkilerin reddedilmesine öncülük ediyor. Bu bölünme, İsrail ile Afrika arasındaki ilişkiyi ekonomik çıkarların siyasi ve tarihi mülahazalarla dengelenmesine bağlı kılmaktadır.
Gazze Savaşı Sonrasında Tırmanan Gerilim
İsrail ile Afrika Birliği arasındaki ilişkiler, İsrail'in Ekim 2023'te Gazze'ye düzenlediği ve on binlerce sivilin hayatını kaybetmesine, hastaneler, okullar ve yollar da dâhil olmak üzere altyapının büyük ölçüde tahrip olmasına neden olan saldırının ardından keskin bir şekilde kötüleşti.
Bu saldırı Afrika genelinde yaygın bir öfkeye yol açmış, birçok ülke güçlü kınama açıklamaları yayınlayarak Filistin halkıyla dayanışma içinde olduklarını ve İsrail politikalarını reddettiklerini teyit etmişlerdir.
Bu duruş şaşırtıcı değildi, aksine Afrika'nın İsrail'in kıtaya tecavüzüne karşı artan direnişinin bir uzantısıydı. Şubat 2023'te Addis Ababa'daki Afrika Birliği Zirvesi sırasında, Güney Afrika, Cezayir ve Nijerya'nın güçlü itirazlarının ardından İsrail delegasyonu sınır dışı edilerek İsrail'e büyük bir diplomatik darbe indirildi ve 2021'de elde ettiği gözlemci statüsü iptal edildi.
İsrail'in yatırımlar ve kalkınma projeleri yoluyla Afrika'daki varlığını güçlendirme çabalarına rağmen, bu çabalar Afrika'nın duruşundaki köklü siyasi ve ahlaki düşüncelerle çatışmaktadır.
Afrika, sömürgecilik ve apartheid'a karşı mücadele tarihine sadık kalmış ve Filistin davasını özgürlük ve adalet mücadelesinin bir uzantısı olarak görmüştür. Bu durum, potansiyel ekonomik faydaları ne olursa olsun İsrail işgaline karşı katı bir tutum benimsemesini pekiştirmiştir.
Gergin İlişkinin Nedenleri
İsrail'in Afrika'da artan yatırımlarına ve Tel Aviv'in tarım, teknoloji, güvenlik ve altyapı projeleriyle nüfuzunu genişletme çabalarına rağmen, birçok Afrika ülkesi İsrail'in özellikle Filistin meselesiyle ilgili politikalarını eleştirmeye devam ediyor.
İsrail sulama ve güneş enerjisi teknolojileri geliştirmeye, iletişim ve yapay zekâ projelerini genişletmeye ve bazı Afrika hükümetlerine gözetleme sistemleri ve silah satmaya odaklandı. Ayrıca bölgesel ortaklıklarını genişletmek için altyapı ve sağlık hizmetlerine de yatırım yaptı.
Ancak bu ekonomik çabalar, çeşitli nedenlerle Afrika ülkelerinin pozisyonlarında köklü bir değişim oluşturamadı:
1-Tarihsel Değerler ve Mücadele Mirası
Afrika'nın sömürgecilik ve ırk ayrımcılığına karşı uzun bir mücadele geçmişi vardır ve bu da birçok ulusun Filistin davasını adaletsizlik ve baskıya karşı verdikleri mücadelenin bir uzantısı olarak görmelerine yol açmıştır.
Bu miras, Afrika halklarının sömürgecilik ve ırkçı baskı altında yaşadıklarına benzer koşullarla karşı karşıya olan Filistinlilerle derin bir dayanışma duygusunu beslemektedir.
Bu bakış açısı, İsrail işgalini “yeni bir apartheid sistemi” olarak tanımlayan ve İsrail'i Gazze'de “soykırım” yapmakla suçlayarak Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail'e karşı dava açan Güney Afrika gibi ülkelerin tutumlarında açıkça görülmektedir.
2-Filistin ile Büyüyen Halk ve Sivil Dayanışma
Filistin davasına ilişkin kamuoyu bilinci Afrika genelinde önemli ölçüde artmış, bu da İsrail'e karşı dayanışma kampanyalarının ve boykotların artmasına yol açmıştır.
Güney Afrika ve Nijerya gibi ülkelerde son yıllarda Filistinlilerin haklarını destekleyen ve İsrail'in ihlallerini kınayan büyük çaplı gösteriler ve etkinlikler düzenlendi.
Sonuç olarak, kamuoyu baskısı, işbirliğinin potansiyel ekonomik faydalarına rağmen, Afrika hükümetlerini İsrail'e karşı daha sert tutumlar benimsemeye zorlayan önemli bir faktör haline geldi.
3-Jeopolitik Denge ve Batı'ya Bağımlılığın Azaltılması
Afrika uluslararası ittifaklarını giderek çeşitlendirmekte, Çin ve Rusya gibi küresel güçlerle bağlarını güçlendirmekte ve İsrail'e koşulsuz destek veren Batılı ülkelere olan bağımlılığını azaltmaktadır.
Bu değişim, Afrika ülkelerine Batı baskısından uzak, stratejik çıkarlarıyla uyumlu bağımsız pozisyonlar benimsemeleri için daha fazla siyasi alan sağlıyor.
Bu bağlamda, Rusya ve Çin genellikle İsrail politikalarını kınayan uluslararası kararları destekleyerek Afrika ülkelerine Tel Aviv'e karşı daha güçlü bir duruş sergilemeleri için diplomatik destek sunuyor.
İsrail ile Normalleşme Neden Sınırlı Kalıyor?
İsrail'in yatırımlar ve ekonomik işbirliği yoluyla Afrika'daki varlığını güçlendirme girişimlerine rağmen, İsrail'in çabaları Afrika uluslarının siyasi ve tarihi kaygılarıyla çatıştığından, bu normalleşmenin etkinliği sınırlı kalmaktadır.
Buna ek olarak, bazı Afrika ülkeleri Batı'ya rakip olan Çin ve Rusya gibi küresel güçlerle ittifaklarını güçlendirmeye çalışmakta ve Filistin davası da dâhil olmak üzere uluslararası meselelerde daha bağımsız tutumlar benimsemeleri için kendilerine daha fazla siyasi güç sağlamaktadır.
Bazı Afrika ülkeleri bu konuda öncü bir rol oynamaktadır:
Güney Afrika: Aralık 2023'te UAD'de İsrail'i Gazze'de soykırım yapmakla suçlayan bir dava açarak İsrail'e karşı benzeri görülmemiş yasal adımlar attı. Mahkeme, askeri operasyonlara son verilmesini ve insani yardıma izin verilmesini talep eden geçici tedbirler aldı.
Cezayir: İsrail'in Afrika Birliği'nde gözlemci statüsü elde etmesini engellemede kilit bir rol oynayarak 2021 kararını kınadı ve Şubat 2023'te askıya alınması için Güney Afrika ve Nijerya ile birlikte çabalara öncülük etti. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbune, İsrail ile her türlü yakınlaşmanın bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına bağlı olduğunu belirtti.
Sonuç
İsrail 54 Afrika ülkesinden 40'ı ile diplomatik ilişki kurmayı başarmış olsa da, son Afrika Zirvesi'nin katı tutumunun da gösterdiği gibi, bu normalleşmenin etkisi sınırlı kalmaktadır.
Afrika ülkeleri, ekonomik çıkarlarına rağmen, İsrail'i Filistinlilere karşı apartheid politikaları uygulayan işgalci bir güç olarak görmeye devam ediyor ve bu da kıtadaki diplomatik etkinliğini zayıflatıyor.
İsrail varlığını genişletmeye çalışırken Afrika, tarihsel pozisyonların ve yeni ittifakların Afrika-İsrail ilişkilerinin geleceğini şekillendirmede kilit rol oynadığı jeopolitik bir denge unsuru olmaya devam etmektedir.