فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ اِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَسَفًا ﴿٦﴾
"Onlar bu söze inanmazlarsa, neredeyse arkalarından üzülerek kendini helâk edeceksin." (Kehf, 18/6)
Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- soydaşlarının Kur’anı yalanlamalarından, doğruyola girmekten kaçınmalarından, buna karşılık sonunda yapacaklarını bildiği bir yolu izlemelerinden dolayı . üzülmesini hoş karşılamamışa benzer bir hitap yöneltiliyor.
Yani, şayet bu Kur’ana inanmayacak olurlarsa belki de duyacağın üzüntüden dolayı kendini öldüreceksin… Bırak onları ne halleri varsa görsünler.
Burada, bu surenin nazil olduğu sırada Peygamber'in (s.a) üzüntüsünün gerçek sebebine değinilmektedir. Bu Peygamber'in (s.a), kendisinin ve arkadaşlarının gördüğü işkenceye değil, kavminin sapıklık ve ahlâkî bozukluğuna üzüldüğünü göstermektedir. Onu en çok üzen konu ne kadar yola getirmeye çalışırsa çalışsın,kavminin sapıklıkta inat etmesiydi. O çok üzülüyordu, çünkü kavminin sapıklığının en sonunda helâk olmalarına ve Allah'ın azabının üzerlerine hak olmasına neden olacağından korkuyordu. Bu nedenle gece gündüz onları kurtarmaya çalışıyordu, fakat onlar sanki Allah'ın azabının gelmesini istercesine inat ediyorlardı. Peygamber (s.a) bu durumu konuyla ilgili hadisinde şöyle açıklamaktadır: "Benim ve sizin benzeriniz, ateş yakan ve ateşine pervane ve çekirgeler düşmeye başlayınca onları ateşten kurtarmaya çalışan kimse gibidir. Ben sizi ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutuyorum. Oysa siz benim elimden kurtulmaya çalışıyorsunuz." (Buhari-Müslim)
TEFHİMUL KUR'AN
Peki biz ne yapacağız? Tanıdığımız, tanımadığımız ulaşabildiğimiz herkese bu âyetleri duyurmak, onların dirilişine sebep olmak, onların cennetlerine sebep ve cehennemlerine engel olmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız, bunun için var gücümüzle çırpınacağız, ama dinlemediler diye de kahrolmayacağız. Yâni insanlar istenilen noktaya gelmediler, adam olmaya yanaşmadılar diye kendimizi kahredecek, kulluğumuzu aksatacak noktaya gelmeyeceğiz. Çünkü biz anlatmakla, duyurmakla mükellefiz, dinletmek ve hidâyet etmek konumunda değiliz.
İnsanların îman etmeyişleri, Allah’a ve Allah’ın âyetlerine karşı vurdumduymaz davranarak, Allah’a ve Allah’ın elçisine karşı müstekbirce bir tavır takınarak süratle ateşe doğru gidişleri karşısında kahrolan mahvolan ve yerinde duramaz hale gelen Allah’ın Resûlüne en büyük teselli kaynağı oluyordu bu âyetler.
Yanı başında hızla cehenneme gidenleri görüyordu. En yakınları, akrabaları Allah’ı ve Onun azâbını tanımadan gafilce bir hayat yaşıyordu.
Çünkü şu gerçeği hiç bir zaman unutmayacağız ki Rabbimiz az evvel peygamberine anlattığı konu Rabbimizin yeryüzünde değişmeyen bir yasasıdır. Bu yasa gereği yeryüzünde kâfirler de olabilecektir. Rızası olmamakla beraber yeryüzünde kâfirin olabileceğini bildirmektedir Rabbimiz. Rabbimizin murâdı gereği yeryüzünde biz ne yaparsak yapalım, biz ne kadar çırpınırsak çırpınalım cehenneme gidenler de olabilecektir.
BASAİRUL KUR’AN