“Neden protesto ettiğimizi” soruyorlar. Biz de soruyoruz: “Neden protesto etmeyelim ki?”

Hükümetler katilleri silahlandırırken ve onları hesap vermekten korurken boş jestleri mi alkışlayalım? Pasif bir şekilde adaletin gökten yağmasını mı beklemeliyiz?

Adnan Hmidan’ın Middle East Monitor’de yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


İsrail'in Gazze'ye yönelik amansız saldırısının 22. ayına girerken bir soru yankılanmaya devam ediyor. Bombaların altında kalanlardan değil, sessizce izleyenlerden:

“Neden hala protesto ediyorlar?”

Ama belki de daha iyi bir soru şu: Nasıl protesto etmeyelim ki?

Gazze yaklaşık iki yıldır bir imha kampanyasına maruz kalıyor - evlerin sistematik olarak bombalanması, sivillerin kasıtlı olarak aç bırakılması, tüm ailelerin ortadan kaldırılması ve yaşamı sürdüren her şeyin yok edilmesi.

Böylesi bir dehşet karşısında protesto bir seçim değildir. Ahlaki bir zorunluluktur.

Britanya'nın dört bir yanında ve çok ötesinde insanlar ayaklandı. Bir hafta sonu için değil, bir fotoğraf için de değil. Ama sürekli olarak, aydan aya, şunu duyurmak için:

“Suç ortağı olmayacağız. Sessiz kalmayacağız.”

Protesto işe yarar. Bu yüzden korkuyorlar

Son aylarda Filistin ile dayanışmayı bastırmaya yönelik yoğun bir çaba görüyoruz. Tutuklamalar, gözaltılar, görevden uzaklaştırmalar ve karalama kampanyaları: “Savaş suçu işleyenlere karşı değil, onlara karşı çıkmaya cesaret edenlere karşı.”

Bu gerçek bile tek başına çok şey anlatıyor.

Çünkü protestonun bir faydası olmasaydı, onu bastırmak için bu kadar çaba sarf etmezlerdi. Tehdit oluşturmayan bir şeyi suç sayamazsınız. Duyulmayan bir şeyi susturmak için uğraşmazsınız.

Üniversitelerini işgal eden öğrenciler. Sessiz kalmayı reddeden işçiler. Ellerinde pankartlarla yağmur altında duran insanlar. Bu eylemler şiddet içermiyor. Ama güçlüler. Güç, adaletsizliğe yatırım yapanları tedirgin eder.

Bu baskı ‘kamu düzenini’ korumakla ilgili değil. Bu halkın farkındalığını kontrol altına almakla ilgili.

Bu hareket bir meydan okuma oluşturmasaydı bakanlar bu kadar sert tepki verir miydi? Kamuoyu değişmeseydi kurumlar paniğe kapılır mıydı? Protestodan korkuyorlar. Çünkü protesto işe yarıyor.

Görmezden gelinemeyecek kadar yaygın bir hareket

Bu artık uç bir mesele değil. Filistin, kamu kurumlarına ulaştı ve zemin kazanıyor.

  • UNISON, UCU ve NEU gibi sendikalar ateşkes çağrılarını destekledi, boykotları destekledi ve hükümetin suç ortaklığına alenen meydan okudu.
  • Glasgow, Leicester ve Tower Hamlets'teki yerel konseyler elden çıkarmayı tartıştı, silah ambargolarını destekleyen önergeler kabul etti ve İsrailli firmalarla olan bağları sorguladı.
  • Öğrenciler tarihi oturma eylemleri düzenleyerek üniversitelerin savaştan kâr eden şirketlerle akademik ve mali bağlarını kesmelerini talep ettiler.
  • Siyasi yelpazenin dört bir yanındaki milletvekilleri her zamankinden daha fazla sayıda ayağa kalktı. Hatta birçoğu gerçeği söylemek için parti çizgilerine meydan okudu.

Bir zamanlar dokunulmaz olarak görülen emeklilik kurulları ve yatırım fonları gibi kurumlar bile artık kamuoyunda artan öfke karşısında portföylerini yeniden değerlendirme baskısı altında.

Bu artık sadece bir protesto hareketi değildir. Bu, kolektif bir ahlaki vicdanın yükselişidir.

Eğer protesto değilse, o zaman ne?

Hala “Ne anlamı var?” diye soranlara basit bir yanıt veriyoruz. Alternatif nedir?

Binlerce insan katledilirken sessiz mi kalalım?

Hükümetler katilleri silahlandırırken ve onları hesap vermekten korurken boş jestleri mi alkışlayalım?

Pasif bir şekilde adaletin gökten yağmasını mı beklemeliyiz?

Sessizlik soykırımı sürdürür. Ve bizi susturmaya çalışanlar da bunu çok iyi biliyor.

Bize hem üstü kapalı hem de açık bir şekilde vicdan yerine rahatlığı/konforu seçmemiz söyleniyor.

Biz vicdanı seçiyoruz. Her seferinde.

Durmayacağız

Biz bir - iki aydır yürümüyoruz. Tam 22 aydır yürüyoruz: “Fırtınalarla, karalamalarla, tutuklamalarla ve yorgunlukla.”

İşgal ettik, kesintiye uğrattık, eğittik ve harekete geçirdik. Kolay olduğu için değil ama gerekli olduğu için.

Garantili bir başarı beklediğimiz için değil. Ama sessizlik “suç ortaklığına” ortak olmak olduğu için.

Ve 22. ay başlarken mesajımız kararlılıkla devam ediyor.

Gözümüzü korkutamayacaklar!

Susmayacağız!

Ve Filistin'in yanında durmaktan vazgeçmeyeceğiz!

Ta ki ölümler sona erene, kuşatma kalkana ve adalet sağlanana kadar.

Eğer protestonun bir anlamı olmasaydı, onu kırmak için bu kadar uğraşmazlardı.

Ve bu, her şeyden önce bize bir şey söylüyor:

Biz tam olarak olmamız gereken yerdeyiz.

Tarihin doğru tarafındayız.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş