İsrail'deki Filistinlilerin devlet zulmü karşısında sesleri kısılıyor

Gazze soykırımını kınayan herkes kışkırtma kampanyalarının ve devlet baskılarının hedefi olma riskiyle karşı karşıya.

Abed Abou Shhadeh’in Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.

Gazze'deki soykırımın ilk günlerinden itibaren İsrail toplumu, politikacılarının saldırgan söylemlerine hızla uyum sağlayarak İsrail Devletinin Filistinli vatandaşlara yönelik baskısını körükledi.

Birçok İsrailli şiddeti kışkırtmayı, Filistinlileri aşağılamayı ve hatta Gazze'de yaşanan vahşet karşısında öfkesini dile getiren Filistin vatandaşlarının tutuklanması çağrısında bulunmayı görev edindi.

‘Yeşil Hat’ içindeki Filistinliler yeni gerçekliği gördüler ve ‘sessizlik politikası’ benimseyerek karşılık verdiler.

İsraillilerle siyasi söylemlerden kaçındılar, sosyal medyadaki varlıklarını kısıtladılar ya da sildiler ve yaygın kışkırtmalar karşısında İsrailli tanıdıklarıyla bağlarını kopardılar.

Gazze'den üzücü görüntüler geldikçe, İsrail içindeki Filistinliler İsrail'in savaş suçlarına verilen kamuoyu desteğinin boyutunu gördüler ve doğru siyasi iklimde hiçbir şeyin işgal devletinin kendilerine karşı önlemler almaktan alıkoymayacağını anladılar - 1948'den 1967'ye kadar katlandıkları askeri yönetime geri dönmek ve daha kötüsü toplu sürgün de dâhil olmak üzere.

Filistinlilerin vatandaşlıklarının iptal edilmesi, Gazze'ye sınır dışı edilmeleri, Knesset'te siyasi temsilin kısıtlanması ve temel vatandaşlık haklarının ellerinden alınmasına ilişkin parlamento tartışmalarına tanık oldular.

Az sayıda Filistinli kamuya açık siyasi tartışmalara ve İsrail haber panellerine katıldıkça, sağcı gruplar odak noktalarını değiştirdi. Arapça medya ve sosyal medya platformlarını izlemeye başladılar ve aktif olarak İsrail konsensüsünden farklı siyasi görüşler ifade eden - özellikle de soykırımı kınayan - Filistin vatandaşlarını tespit ettiler.

Bu kişiler tespit edildikten sonra kışkırtma kampanyalarının ve kurumsal baskıların hedefi haline geldi.

Tüyler ürpertici gerçeklik

Geçtiğimiz hafta Filistinli komedyen Nidal Badarneh, İsrail polisi tarafından “halk için tehlike oluşturduğu” gerekçesiyle gözaltına alındı ve sorgulandı. Badarneh, Gazze'deki İsrailli esirlerin durumunu hafife almakla suçlanmasının ardından sağcı gruplar tarafından İsrail'deki gösterilerini iptal etmeye zorlanmıştı.

Bu arada gazeteci Said Hassanain, İsrailli esirlere yönelik muamelesi nedeniyle Hamas'ı alenen övmesi ve İsrail ordusunu kınamasının ardından futbol spikerliği görevinden alındı. Kısa bir süre sonra İsrail polisi evine baskın düzenleyerek onu tutukladı.

İsrailli bir yargıç daha sonra Hassanain'in gözaltı süresini uzatarak: “Dosyayı inceledikten sonra, bu ifadelerin bir terör örgütünü övme ve onunla özdeşleşme, kışkırtma ve sadece ulusal mutabakata uymayan bir görüş teşkil edip etmediği sorusunun soruşturma sırasında daha fazla inceleneceğini düşünüyorum.” dedi.

Bu durum tüyler ürpertici bir gerçeğin altını çizmektedir: İsrail yargısı artık hukuka göre değil, hâkim olan siyasi atmosfere göre işlemektedir.

İsrail'in hukuk ve kanun uygulama sistemleri bu yeni gerçekliğe tamamen adapte oldular - on yıldan uzun bir süre önce başlayan ancak yerleşimci sağ kanadın yükselişiyle zirveye ulaşan bir dönüşüm.

İster İsrail'in iktidar koalisyonunda temsil edilmek, ister kilit bakanlık pozisyonları elde etmek, isterse de genel olarak Dindar Siyonist politikacıların artan popülaritesi yoluyla olsun, yerleşimci sağ artık devlet kurumlarında köklü değişiklikler yapmaya yetecek kadar nüfuza sahip bulunmaktadır.

Eski Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in polis teşkilatı üzerindeki kontrolünü sıkılaştırması ve teşkilatı kendi ideolojik vizyonuna uygun olarak yeniden şekillendirmesi bu durumu açıkça ortaya koydu. Bu arada Adalet Bakanı Yariv Levin mahkemeleri zayıflatmayı amaçlayan yargı reformlarını ilerletirken, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ‘Yeşil Hat’ içindeki Filistin vatandaşlarına yönelik fon ve hizmetleri kesmeye devam ediyor.

Güvencesiz konum

Bu değişimler, İsrail'in Filistinli vatandaşlarını giderek daha güvencesiz bir konuma getirmiştir. Kendilerini koruyacak ve uluslararası sahnede temsil edecek bağımsız kurumlardan yoksun olan Filistinliler, Gazze'deki yıkıma aktif olarak katılmış ve destek vermiş bir İsrail toplumu içinde savunmasız kalmaktadırlar.

Bir zamanlar yasal olarak korunan her siyasi ifade artık mercek altına alınıyor ve herhangi bir açıklama kışkırtma kampanyalarına ve tutuklanmaya yol açabiliyor.

Daha da endişe verici olanı, İsrail toplumu içinde Filistin vatandaşlarının, İsraillileri ahlaki yüklerinden potansiyel olarak “kurtarabilecek” tek kişiler olarak görülmeleridir. Birçok İsrailli, Gazze, Lübnan ve daha geniş Arap dünyasında yaşanan dehşete rağmen, kendilerini anlamaya ve affetmeye istekli Arapların hala var olduğuna dair bir onay arayışında.

Yine de, siyasi ve ekonomik kırılganlıklarına ve İsrail ekonomisine olan bağımlılıklarına rağmen, Filistin vatandaşları ‘affetmeyi’ reddediyorlar. Savaşa ve kan dökülmesine karşı ilkeli bir duruş sergiliyorlar - bu da kendilerini hala nihai kurban olarak gören birçok İsrailliyi hayal kırıklığına uğratıyor.

İsrail siyasi kültürü uzun zamandır Filistinli vatandaşlara beşinci kol muamelesi yapıyor, ancak yakın zamana kadar en azından bireysel haklarını koruyan yasal güvenceler vardı. Siyasi manzara değiştikçe, İsrail'in nehirden denize kadar tüm Filistinlilere yaklaşımı da değişiyor. Zayıflamış bir yargı ve siyasallaşmış bir polis gücü, aşırı sağın gündeminin güç kazanmasına olanak sağladı.

Özellikle endişe verici bir gösterge, İsraillilerin dörtte üçünün artık Filistinlilerin toplu olarak sınır dışı edilmesini destekliyor olmasıdır. Filistinli vatandaşların yüzde 20'sini denklemin dışında tutarsak, bu İsrail'deki Yahudi halkın neredeyse tamamının etnik temizliği desteklediği anlamına geliyor. Bu fikirlerin sadece Gazze'de değil, işgal altındaki Batı Şeria'da ve İsrail'in Filistinli vatandaşlarına karşı da uygulanmasını engelleyecek çok az şey var.

Siyonist tarihle uyumlu bir şekilde, İsrail ve vatandaşları hala her sorunun ‘kaba kuvvetle’ çözülebileceği inancına sarılıyor. Ancak giderek daha fazla şiddete başvurdukça, eylemleri gücü değil, derinlerde yatan güvensizliği ortaya çıkarıyor. Filistinli vatandaşlara yönelik mevcut zulüm dalgası bu zayıflığın bir kanıtıdır.

* Abed Ebu Shhadeh, Yafa'da yaşayan bir siyasi aktivisttir. Ebu Shhadeh, 2018-2024 yılları arasında Yafa-Tel Aviv'deki Filistin toplumunun Belediye Meclisi Temsilcisi olarak görev yaptı ve Tel Aviv Üniversitesi'nden siyaset bilimi alanında yüksek lisans derecesine sahip.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş