Yasmine Ahmed’in The New Arab’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
4 Haziran Çarşamba günü eski İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, Parlamento'da, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına Birleşik Krallık'ın katılımı ve olası suç ortaklığı konusunda bir soruşturma açılması çağrısında bulunan bir yasa tasarısı sundu.
Corbyby'nin müdahalesi, artan ve süregelen eleştiriler karşısında İsrail'e silah satışına devam etmesini haklı göstermeye çalışan hükümet üzerindeki baskıyı daha da arttıracak gibi görünüyor.
Geçtiğimiz ay İngiltere hükümeti, İsrail hükümetinin Gazze'de devam eden “korkunç eylemleri ve söylemleri” karşısında şimdiye kadarki en sert tutumunu benimsemiş ve Dışişleri Bakanı David Lammy İsrail ile serbest ticaret müzakerelerinin askıya alındığını, İngiltere-İsrail ikili ilişkileri için 2030 Yol Haritası'nın gözden geçirileceğini ve şiddet yanlısı yerleşimcilere ve ilgili kuruluşlara daha fazla yaptırım uygulanacağını duyurmuştu.
Lammy, İsrail hükümetinin Filistinlileri kitlesel olarak zorla yerinden etmeyi planladığını ve bunun etnik temizliğin tırmandırılması anlamına geleceğini, “ahlaki açıdan gerekçelendirilemez, tamamen orantısız ve tamamen ters etki yaratacak” olduğunu açıkça ifade etti. Ancak hükümetin daha fazla ne yapabileceği sorulduğunda, “gerekirse daha somut adımlar atacağız” diyerek kasıtlı olarak muğlâk konuştu.
Eğer İngiliz hükümeti İsrail hükümeti üzerinde baskı kurma konusunda ciddiyse, yapabileceği çok açık bir ‘somut eylem’ vardır: ‘İsrail'e tam ve kapsamlı bir silah ambargosu uygulamak.’
Geçtiğimiz eylül ayında Birleşik Krallık Hükümeti, İsrail'e ihraç edilen ve Gazze'de kullanılan Birleşik Krallık askeri bileşenlerinin uluslararası insancıl hukukun ciddi ihlallerini kolaylaştırmak veya gerçekleştirmek için kullanılabileceğine dair açık bir risk olduğunu değerlendirerek silah ihracatını kısmen askıya almıştı.
Hükümete göre, İsrail'e verilen yaklaşık 350 silah ihracat lisansından sadece 30'unu kapsayan bu askıya alma kararı, Gazze'deki mevcut çatışmalarda İsrail güçleri tarafından kullanılan tüm silah ve askeri teçhizatı kapsıyor.
Bu askıya almalar kapsamlı bir ambargonun çok gerisinde kalmaktadır ve Hükümetin Gazze'de askeri kullanım için olmadığını değerlendirdiği geri kalan 300 silah lisansı kapsamında İsrail'e ihraç edilen ekipmanı kapsamamaktadır. Buna eğitimde kullanılan uçaklar ve diğer denizcilik ekipmanları da dâhildir.
Aslında basında çıkan son haberler, mevcut İşçi Partisi hükümetinin geçen yıl üç ay içinde İsrail'e, Muhafazakâr hükümetin önceki dört yılda onayladığından daha fazla silah ruhsatı onayladığını göstermektedir.
Rahatsız edici bir şekilde, Birleşik Krallık hükümeti aynı zamanda İsrail'in Gazze'deki bombalama kampanyasında önemli bir rol oynayan F-35 savaş uçağı filosunda Birleşik Krallık yapımı parçaların kullanılmaya devam etmesi anlamına gelen yasal bir boşluk yaratmıştır. F-35 jetlerinin Temmuz 2024'te İsrail'in ‘güvenli bölge’ ilan ettiği El-Mevasi'ye düzenlenen ve yaklaşık 90 kişinin ölümüne neden olan saldırıda kullanıldığı bildirildi.
Birleşik Krallık F-35 bileşenlerini doğrudan İsrail'e tedarik etmese de, İsrail bu bileşenleri Birleşik Krallık'ın tedarik etmeye devam ettiği ve ABD Savunma Bakanlığı'na ait olan ‘küresel yedek parça havuzu’ programı aracılığıyla temin etmekte serbesttir.
Hükümet, İsrail'de kullanılmak üzere F-35 bileşenleri tedarik etmesinin kendi silah ihracatı kontrol yasalarını ihlal ettiğini zaten kabul etmişti, ancak bu boşluk aynı zamanda Birleşik Krallık hükümetini soykırımı önleme ve savaş suçlarına ortak olmama konusundaki uluslararası yükümlülüklerini ihlal etme riskiyle karşı karşıya bırakıyor.
Eğer tarih bize bir şey söylüyorsa, Lammy haklıdır. Birleşik Krallık bu ‘canavarca’ planlar karşısında harekete geçmeli, ancak elindeki en güçlü kozları kullanmaya da istekli olmalıdır.
Apartheid Güney Afrika'sına uygulanan siyasi baskı kapsamlı bir silah ambargosunu da içeriyordu ve Birleşik Krallık hükümetinin de bu önemli adımı atmasının zamanı geldi. Daha sonra devletler ambargoyu uygulamak için BM Genel Kurulu'nu ve ardından Güvenlik Konseyi'ni kullandılar. Şimdi, Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin vetosu karşısında, cesur bir küresel liderlik sergilemek Birleşik Krallık gibi devletlere düşmektedir.
Geçen ay Parlamento'da yapılan tartışmayı izleyen Dışişleri Bakanı'nın İsrail hükümetinin eylemleri karşısında öfkelendiği açıktı; Birleşik Krallık'ın bugüne kadar İsrail'in ihlallerini dile getirme konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, bu durum İngiliz-İsrail ilişkilerinde bir deniz değişikliği gibi hissedildi. Ancak asıl soru şu: Filistinlilere karşı işlenen suçlara bir son vermek için ne yapmak gerekiyor? Eğer Birleşik Krallık hükümeti soykırımı önlemek için harekete geçme konusunda ciddiyse, tam ve kapsamlı bir silah ambargosundan daha azı yetersiz kalacaktır.
* Yasmine Ahmed, İnsan Hakları İzleme Örgütü İngiltere Direktörü