Robert Inlakesh’in palestinecronicle’da yayınlanan yazısı Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Tel Aviv Üniversitesi'ne bağlı Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS) adlı düşünce kuruluşu, İsrail ordusu tarafından sağlanan savaş istatistiklerini sorgusuz sualsiz kullanarak, İsrail'in Gazze Şeridi'nde “zafer” elde edemediği sonucuna varan bir makale yayınladı. Yine de makale, üstünlük kavramlarıyla bezeli gerçekçi olmayan anlatıları öne çıkarmaya devam ediyor.
“Hamas'a Karşı Uzun Süredir Beklenen Zafer Elde Edilemedi-Şimdi Ne Olacak?” başlıklı makale İsrail'in INSS düşünce kuruluşu tarafından birkaç gün önce yayımlandı. Makalenin içeriğinden Arapça medyada bahsedilmiş olsa da, Batılı kurumsal medya haberlerinde makaleye hiç atıfta bulunulmadı.
Eski üst düzey İsrail askeri istihbarat yetkilisi Tuğgeneral Udi Dekel tarafından kaleme alınan yazı, Batılı siyasetçiler ve Batı medyası tarafından sürekli tekrarlanan ancak hiçbir zaman doğrulanmayan İsrail ordusu istatistiklerine dayanmaktadır.
Bunlar arasında İsrail ordusunun 17.000 Filistinli savaşçıyı öldürdüğü ve Gazze'nin tünel altyapısının yarısının yok edildiği iddiası da yer almaktadır.
Yazarın kullandığı propagandacı dilden makalenin İsrail merkezli bir bakış açısıyla kaleme alındığı anlaşılırken, halk arasında Direniş Ekseni olarak bilinen İran liderliğindeki ittifaktan “İran-Şii ekseni” olarak bahsediliyor.
Makalenin tonundan çıkarılabilecek iki sonuç, düşünce kuruluşunun İran adına bir tür mezhepsel ittifak fikrini öne sürmeye çalıştığı ve aynı zamanda son 16 ay boyunca yaşananlar hakkında İsrail'in görüşünü ifade etmeye çalıştığıdır.
Dekel, Gazze'deki Hamas hareketinin aldığı tüm darbelerden bahsettikten sonra, sivil altyapının kitlesel yıkımını da buna dahil ederek, ilginç bir şekilde şu itirafta bulunuyor:
“Hamas'ın propagandası zirvede. Temel mesajları cihadın etkili olduğunu kanıtladığını, İsrail'i küçük düşürdüğünü ve ülkenin kuruluşundan bu yana en büyük askeri başarısızlığını yaşattığını ve Gazze üzerinde hala askeri ve idari kontrolü elinde tuttuğunu vurguluyor. Hamas şimdilik İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini engelledi; tutukluların ve teröristlerin toplu olarak serbest bırakılması karşılığında rehine takası yaptı ve İsrail'i, Filistin Yönetimi ve El Fetih'in başaramadığı bir anlaşmayı imzalamaya zorladı.”
Bu mantıksal sonuca yazar, Hamas'ın Gazze Şeridi'nin yönetimini yeniden ele geçirmeyi başardığı ve “ortadan kaldırılmadığı”, kuşatma altındaki bölgede tutulan İsrailli esirlerin ise zorla geri gönderilmediği anlayışıyla ulaşmaktadır; her ikisi de İsrail'in savaş hedefleridir. Dolayısıyla, belirtilen hedeflere ulaşılamaması bir yenilgi anlamına gelmektedir. Bu argüman analistler tarafından daha önce de dile getirilmişti, ancak İsrail'in önde gelen bir düşünce kuruluşundan gelmesi oldukça önemli.
Bununla birlikte, Arapça medyada bile daha az dikkat çeken şey, Gazze Şeridi'nde savaş sonrası aşamada atılması gereken adımların savunulmasıdır. En çarpıcı olanı, yazarın Gazze Şeridi'nde yeniden inşanın, başka bir deyişle yaşanabilirliğin güçlendirilmesini açıkça savunmasıdır. Dekel etkin bir şekilde toplu cezalandırma yaklaşımı çağrısında bulunuyor, yani Hamas ya silahlarını teslim edecek ya da yasadışı olarak işgal edilen bölge yeniden inşa edilmeyecek.
Düşünce kuruluşu yazarının İsrail hükümetinin savaş sonrası dönemde ortaya koyduğunu vurguladığı ilk nokta şu:
“Askerden Arındırma Karşılığında Yeniden İnşa-İsrail, Hamas kontrolü elinde tuttuğu ve askeri kanadını koruduğu sürece Gazze'nin yeniden inşasına izin vermemelidir. Formül, askerden arındırma karşılığında yeniden inşa olmalı ve İsrail hem öncelikli güvenlik sorumluluğunu hem de askerden arındırmayı askeri harekât yoluyla uygulama hakkını elinde tutmalıdır.”
İsrail'in Gazze Şeridi'nde istediği şiddeti uygulayabilmesi için “hareket özgürlüğünün” uluslararası alanda tanınması, yardım yükünün ve işgal masraflarının uluslararası aktörler tarafından üstlenilmesi, Hamas'a karşı yabancıların denetiminde bir teknokrat yönetimin oluşturulması ve silahlandırılması ve diğer antidemokratik, insanlık dışı ve hukuk dışı öneriler İsrail'in talep etmesi önerilen diğer hususlardır.
Ayrıca İsrail'in Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) yerini almasını sağlaması gerektiği de belirtilmiştir:
“Eğitim Sisteminde Reform - Gazze'de UNRWA'nın yerini alacak yeni bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Filistin eğitimini yıllardır finanse eden Avrupa, radikalleşmeden arındırma eğitimi konusunda başarılı deneyimleri olan BAE ile birlikte bu sistemin geliştirilmesinde merkezi bir rol oynayabilir.”
UNRWA'nın lağvedilmesinin ardında yatan sebep, BM ajansının Filistinlileri bir şekilde İsrail'den nefret etmeleri için eğitmesi ve hiçbir temeli olmayan silahlı eylemlere karışması değildir.
Bunun yerine, Tel Aviv'in UNRWA karşıtı gündemi, Avrupa ülkelerine ve ABD'ye UNRWA'dan fonlarını çekmeleri için baskı yapmak üzere yoğun lobi faaliyetlerine yol açmıştır ve tüm bunlar BM'nin 194 sayılı kararı uyarınca Uluslararası Hukukta yer alan ‘Filistinlilerin Geri Dönüş Hakkını’ yok etmeye yöneliktir. UNRWA, Filistinlilerin mülteci statüsünü tescil etmekte ve dolayısıyla uluslararası meşruiyet sağlamaktadır.
INSS makalesi İsrail'in Hamas'a karşı zafer kazanamadığını kabul etmekle birlikte, İsrail'in Gazze Şeridi'nde savaş sonrası gerçekliğin nasıl olması gerektiğine dair derin kusurlu stratejik düşüncesine dair oldukça endişe verici bir bakış açısı sunmaktadır. Eğer bu vizyon dayatılacaksa ya da böyle bir girişimde bulunulacaksa, işe yaramayacak ve daha fazla kan dökülmesine neden olacaktır.
Nihayetinde, yazıda ortaya konan şey, ırkçılığın ve hayali etnik üstünlük kavramlarının yazarın düşüncelerini tamamen yönettiği, uluslararası hukukun ne dediğini göz ardı ettiği ve aynı zamanda 7 Ekim 2023'e giden yolda tüm İsrail kurumunun yaptığı hatanın aynısını yaptığıdır.
* Robert Inlakesh; gazeteci, yazar ve belgesel film yapımcısıdır. Filistin konusunda uzmanlaşarak Orta Doğu'ya odaklanmaktadır.