İngiltere'nin Hamas'ı terör örgütü olarak sınıflandırmasına karşı neden bir uzman raporu yazdım?

​​​​​​​Tahmin edilebileceği üzere, İngiliz müesses nizamı Hamas'ın hem siyasi hem de silahlı kanadının yasaklanmasına son vermeye çalışan avukatları karalıyor. Avukatların ellerinde iyi argümanları var. Peki neden kimse onları dinlemiyor?

Jonathan Cook’un MEE’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


İlk kez bir köşe yazısına hem gazetecilik açıklaması hem de yasal sorumluluk reddi ile başlamak zorunda kalıyorum. Ama heyhat, distopik bir zamanda yaşıyoruz.

Açıklama: İngiltere İçişleri Bakanı Yvette Cooper'a Hamas'ın terörist bir örgüt olarak yasaklanmasına son vermesi çağrısında bulunan yasal bir başvuru için uzman raporlarına katkıda bulunan 20 kişiden biriydim.

Hamas'ın yasaklanmasının gazeteciliğe verdiği ciddi zarara ilişkin görüşlerimi buradan okuyabilirsiniz.

Beklendiği üzere Cooper, Hamas adına Londra merkezli Riverway Hukuk firması tarafından hazırlanan başvuruyu 90 günlük süre içerisinde onaylamazsa, kararı yargı denetimi için temyiz mahkemesine taşınacak.

Sorumluluk reddi: Aşağıda yer alan hiçbir şey sizi Hamas'a karşı daha olumlu bir bakış açısına teşvik etmeyi amaçlamamaktadır. Hiçbir şekilde sizi Hamas'ı desteklemeye teşvik etmeyi amaçlamamaktadır. Hamas'ın yasaklanmasını talep eden başvurularda belirtildiği gibi Hamas'ı destekleyen görüş veya inançları onaylamamaktadır.

Tehlike şu: İngiltere'nin 2000 tarihli acımasız Terörizm Yasası'nın 12. Bölümü uyarınca, yazdığım herhangi bir şey, istemeden de olsa, sizi Hamas gibi yasaklı bir örgüt hakkında daha olumlu düşünmeye teşvik ederse, 14 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilirim.

Bu makalenin amacı, İsrail işgaline yönelik meşru eleştirileri bastırmak için hukukun ve müesses nizamın nasıl birlikte çalıştığını göstermektir.

Hem gerçekleri dile getirmenin yasadışı olmaması gerektiği hem de Hamas'la ilgili herhangi bir bilgiyi herhangi birinin nasıl karşılayacağını ve hissedeceğini bilmemin mümkün olmadığı düşünüldüğünde, tüm bunlar kulağa çılgınca geliyorsa, o zaman içişleri bakanına yapılan başvurunun neden bu kadar acil ve önemli olduğunu anlamaya başlıyorsunuz demektir.

Gizli toplantılar

Birleşik Krallık Hamas'ın silahlı kanadını çeyrek asır önce terör örgütü ilan etmiş olabilir, ancak siyasi ve idari kanatları yasaklılar listesine çok daha yakın bir tarihte, 2021 yılında eklendi.

İşte bu nedenle mevcut İçişleri Bakanı Cooper, ofisine yapılan yasaklı olmaktan çıkarma başvurusuna verdiği yanıtta yanıltıcı olmuştur. LBC'ye verdiği demeçte “Hamas uzun zamandır bir terör örgütüdür. Bu örgütün barbar doğasına ilişkin görüşümüzü muhafaza ediyoruz.”

İçişleri Bakanı olarak, 2019'da Boris Johnson'ın hükümetine yeniden kabul edilmesinden kısa bir süre sonra, siyasi ve idari kanatları da dâhil olmak üzere Hamas'ın tamamını yasaklılar listesine ekleyen Priti Patel'di.

İki yıl önce, uluslararası kalkınma sekreterliği görevinden utanç içinde istifa etmek zorunda kalmıştı.

Neden mi istifa etmişti? Çünkü aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun da bulunduğu üst düzey İsrailli yetkililerle, bu toplantıları meslektaşlarına açıklamadan ve sözde aile tatilindeyken 12 gizli toplantı yaptığı ortaya çıkmıştı.

Daha sonra New York ve Westminster'da başka İsrailli yetkililerle de gizlice görüştüğü ortaya çıktı.

Patel'in siyasi kariyeri ‘İsrail'in kaygılarına gösterdiği özenle’ öne çıkmıştır.

Kuşkusuz Hamas'ın siyasi ve idari kanatlarını yasaklayarak bunları örgütün silahlı kanadıyla aynı kefeye koyma kararı İsrail'in istek listesinde üst sıralarda yer alıyordu.

İngiltere'nin siyasi söylemini bir anda alçalttı, öyle ki Hamas'ın Gazze'deki yönetimini ya da İsrail'in ablukasını dengeli ya da gerçekçi bir şekilde tartışmak neredeyse imkânsız hale geldi. Bu durum, Hamas'a ait her şeyin kötü, buna karşılık İsrail'e ait her şeyin iyi olduğu basit bir siyah-beyaz yaşam tablosunun ortaya çıkmasına neden oldu.

Bu durum iki yıl sonra, 7 Ekim 2023'te Hamas liderliğindeki saldırıların ardından İsrail, batı medyasını Hamas'ın “bebeklerin kafasını kestiği” ve “toplu tecavüzler” gerçekleştirdiği gibi tamamen uydurma hikâyelerle beslediğinde İsrail'in çıkarlarına olağanüstü bir şekilde hizmet edecekti.

İsrail Gazze'deki Filistinlileri topluca öldürmeye ve evlerini yerle bir etmeye başladıktan sonraki aylar boyunca, medya röportajcılarının İsrail'in eylemlerini eleştiren herkese yönelttiği tek soru şu oldu: “Hamas'ı kınıyor musunuz?”

Gazze'nin sağlık bakanlığı tarafından kaydedilen ve daha önceki İsrail saldırılarında o kadar güvenilir olduğu kanıtlanan ölü sayısı rakamları bile - ki uluslararası kuruluşlar ve İsrail ordusunun kendisi bunlara güveniyordu - bir anda şüpheli ve şişirilmiş olarak değerlendirildi. Bağımsız araştırmalar bunun aksini göstermeye devam ediyor.

Batılı medya kuruluşları sağlık bakanlığına “Hamas tarafından yönetiliyor” ibaresini eklediler ve İsrail'in sağlık sektörünü sistematik olarak yok ettiği göz önüne alındığında neredeyse kesinlikle büyük bir eksik sayım olan kayıp rakamları artık sadece bir “iddia” olarak bildirildi.

Buna karşılık, bu aldatmacalar İsrail'in, çoğu kadın ve çocuk yüz binlerce Filistinliyi öldürüp sakat bırakarak, enklavın (Bir devletin, ana topraklarından ayrı düşmüş ama kendisine ait olan toprağıdır) hastanelerini ve destekleyici altyapısını yok ederek ve aynı zamanda tüm nüfusu aç bırakarak yaptığı çok daha büyük vahşeti meşrulaştırmak için dolaylı olarak kullanıldı.

On sekiz ay sonra, İsrail'in çok açık olan soykırımı değil, “kötü Hamas” hala hikâyedir.

Zorbalıkla susturuldular

Hamas'ın sadece silahlı kanadının değil tümüyle yasaklanmasına ilişkin endişeler, Birleşik Krallık Terör Yasası'nın değiştirildiği 2019 yılından bu yana genişleyen ifadeleri göz önüne alındığında varsayımsal olmaktan çok uzaktır.

Özellikle 12. Bölümde yapılan bir revizyon, “yasaklı bir örgütü destekleyen bir görüş veya inancı ifade eden” ve bu örgüte “desteği teşvik edebilecek” herhangi bir kişinin terör polisi tarafından tutuklanabileceği, yargılanabileceği ve 14 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabileceği anlamına geliyor.

Bir görüşü ifade etmek için.

Bu ifade o kadar muğlâk ki, örneğin İsrail'i Hamas'tan daha büyük ve çok sayıda zulüm işlediği için eleştirmek, teorik olarak terörle mücadele polisinin kapınızı çalmasına neden olabilir.

Kovuşturmadan kaçınmak için Riverway Law'ın, İçişleri Bakanlığına yaptığı başvuruya adanmış web sitesi yasal bir feragatname taşıyor: “Bu web sitesine girerek, içeriklerin hiçbirinin 2000 Terörizm Yasası uyarınca yasaklanmış terör örgütlerini desteklemek veya onlara destek ifade etmek olarak anlaşılamayacağını kabul ediyorsunuz.”

Birçok bağımsız İngiliz gazeteci ve yorumcu - kariyerleri milyarderler ya da Birleşik Krallık devlet yayıncısı tarafından dikte edilmeyen ve korunmayanlar - terörle mücadele polisi tarafından şafak vakti evleri basıldı ya da evlerine dönerken sınırda tutuklandılar.

Aynı zamanda Yahudi ve eğitimli bir avukat olan Tony Greenstein adlı bir siyasi yorumcu şu anda Terör Yasası'nın 12. Bölümü uyarınca yargılanıyor. Diğerleri ise uzun süreli soruşturma altındadır. Başlarının üzerinde bir kılıç gibi asılı duran kovuşturma tehdidi var.

Geri kalanımız ise bu tehdidin ürpertici etkisini hissederek not almak zorunda. Polisin şafak vakti evlerimizin kapısını kırmasını istiyor muyuz? Eşlerimiz ve çocuklarımız dehşet içinde bakarken tatil dönüşünde tutuklanmak ister miyiz?

Ulusal Gazeteciler Sendikası, polisin gazetecilere yönelik eylemlerini “terörle mücadele mevzuatının kötüye kullanılması ve suiistimali” olarak nitelendirdi ve “gazetecilerin ve kaynaklarının güvenliğini tehdit etme” riski taşıdığı uyarısında bulundu.

Anlaşılacağı üzere, Keir Starmer'ın iktidara gelmesinden bu yana hız kazanan bu baskıcı polis tutumlarından pek haberdar olmayabilirsiniz. Kendisinin muhalefet lideri olarak İsrail'in Gazze'ye gıda, su ve elektrik girişini engelleyerek işlediği insanlık suçunu bizzat onayladığını hatırlatalım.

BBC ve medyanın geri kalanı, polis devletlerinin karakteristik özelliği olan bu olayları anlamlı bir şekilde haberleştirmekte başarısız oldu.

Bunun nedeni bu medya kuruluşlarının bizzat Terör Yasası tarafından korkutularak boyun eğdirilmiş olmaları mıdır?

Yoksa Hamas'ın askeri hedeflerinin aksine siyasi hedefleriyle aynı olan hedeflere destek vermeyi yasadışı ilan eden aynı İngiliz müesses nizamının sözcüsü oldukları için mi?

Hamas'ı yasaklayan aynı İngiliz devletinin, İsrail'i doğrudan silahlandırmaya devam ettiğini, diğer ülkelerden İsrail'e silah sevkiyatına yardımcı olduğunu, Gazze üzerindeki İngiliz casus uçaklarından İsrail'e istihbarat sağladığını ve İsrail'e diplomatik koruma sağladığını - tüm bunlar İsrail Uluslararası Adalet Divanı'nın (ICJ) “makul soykırım” olarak adlandırdığı şeyi gerçekleştirirken ve kardeş Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Netanyahu'nun insanlığa karşı suçlardan tutuklanmasını isterken - hatırlayalım - ve bu tür şeylerden İngiliz medyası tarafından ne kadar nadiren bahsedildiği göz önüne alındığında unutmak kolaydır.

İngiliz hükümeti Gazze'nin yerle bir edilmesinde, halkının bombalarla yok edilmesinde, yerleşim bölgelerinin etnik temizliğe tabi tutulmasında ya da nüfusun açlığa mahkûm edilmesinde tarafsız değildir. İsrail'e soykırım kampanyasında aktif olarak yardım etmektedir.

Birleşik Krallık müesses nizamı aynı zamanda Hamas'ın yasaklanması ve Terör Yasası'nın lafzı yoluyla gazetecileri, akademisyenleri, siyasetçileri, avukatları -aslında herkesi- suç ortaklığının bağlamı konusunda sessizliğe zorlamakta, soykırımdaki işbirliğinin gerekçelerini irdelemeye isteksiz hale getirmektedir.

Sivillere hayır

Riverway Law'ın, Hamas'ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlali olarak yasaklanmasına karşı İçişleri Bakanı'na yaptığı başvurunun arkasında iki ana hedef bulunmaktadır.

Bunlardan ilki, örgütün tamamının İngiliz hükümeti tarafından yasaklanmasıyla ilgilidir. Yasal başvurunun en çok dikkat çeken ve ilgili avukatları karalamak için kullanılan kısmı budur

Avukat Franck Magennis'in açıkladığı gibi, Riverway'in eli kolu bağlıydı çünkü Patel -şimdi gölge dışişleri bakanı- 2021'de Hamas'ı tek bir varlık olarak listeye ekledi ve farklı kanatları arasında hiçbir ayrım yapmadı. Bu da avukatların tüm grubun listeden çıkarılması için dilekçe vermekten başka çaresi olmadığı anlamına geliyordu.

Yasal tartışmanın şartlarını Hamas ya da yasal temsilcileri değil hükümet belirledi.

Hamas'ın avukatları, örgütün askeri kanadının Birleşik Krallık Terörizm Yasası hükümleri uyarınca terör örgütü tanımına uyduğunu kabul ediyor. Avukatlar bu yasanın siyasi amaçlara ulaşmak için şiddet kullanan her örgütü kapsayacak kadar geniş olduğunu, buna İsrail, Ukrayna ve İngiliz ordularının da dâhil olduğunu savunuyorlar.

Düzen medyası Riverway'i ve avukatlarını Hamas'ın "yardakçıları" ve “ destekçileri olarak” karalamaya çalıştı - bu da davanın neden bu kadar gerekli olduğunu fazlasıyla gösteriyor.

LBC'nin açıkça düşmanca davranan bir muhabiri, Magennis'in Hamas'ı ödeme yapmadan temsil etmeyi seçtiği için - Hamas yasaklı bir örgüt olduğu için Birleşik Krallık yasalarına göre yapması gerektiği gibi - bir tür etik ya da mesleki hata yaptığını düşünüyor gibiydi.

Bunun anlamı, Magennis'in terörizmi, hayati önem taşıyan yasal ve etik ilkeler söz konusu olduğu için yapmaktan ziyade, zaman alıcı ve kariyerine zarar veren bir işi ücretsiz olarak üstlenmeye istekli olacak kadar coşkulu bir şekilde desteklediğiydi.

En önemlisi, Hamas'ın siyasi kanadının, hükümet ve idari kurumları da dâhil olmak üzere yasaklanması, onları silahlı mücadelenin uzantıları olarak ele alıyor.

İsrail'in Gazze'deki 36 hastanenin tamamının aslında "Hamas'ın komuta ve kontrol merkezleri" olduğu, Gazze'deki doktorların kılık değiştirmiş "Hamas ajanları" oldukları için öldürülebilecekleri ya da tutuklanıp işkence kamplarına götürülebilecekleri ve Gazze'deki sağlık görevlilerinin Hamas'a yardım ettikleri gerekçesiyle idam edilebilecekleri gibi son derece saçma iddialarına hayat veriyor.

Ve daha da kötüsü, nihayetinde yasak, İsrailli liderlerin, nüfusun yarısının çocuk olduğu bir yer olan “Gazze'de sivil olmadığı” yönündeki soykırım açıklamalarını desteklemektedir.

Pazarlık fişleri

Hamas'ın tümüyle yasaklanması, grubun siyasi hedefleri olduğu gerçeğini göz ardı ediyor - Gazze halkının 19 yıl önce İsrail'in onlarca yıllık acımasız ve yasadışı askeri işgalinden kurtulmak için oy verdiği hedefler. Bu hedefler Hamas'tan farklıdır, ancak bu hedefleri desteklediğini ifade etmek polis tarafından soruşturulma ve Kraliyet Savcılık Servisi (CPS) tarafından kovuşturulma riskine yol açmaktadır.

Gazze halkı - yirmi yıl önce oy kullanabilecek yaşta olan yarısından azı - ulusal kurtuluş arayışında silahlı direnişi destekleme yoluna çok açık bir nedenden dolayı sürüklendi. Çünkü İsrail, Hamas'ın Batı Şeria'daki Mahmud Abbas liderliğindeki siyasi rakiplerine herhangi bir taviz vermeyi reddetmişti.

Filistin Yönetimi'nin başındaki Abbas, devlete ulaşmak için İsrail'in de karşı çıktığı diplomatik yolları kullanıyor.

Hamas'ın yasaklanması, işgal altındaki bir halkın askeri baskıcılarına karşı silahlı mücadele etme hakkının uluslararası hukuk tarafından korunduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Gazze'deki Filistinlilerin silahlı mücadelesine destek vermeyi, 2000 tarihli Terörizm Yasasının 12. Bölümünü ihlal etmekle suçlanmamak için tehlikeli hale getirmektedir.

İsrail'in Gazze'de sağlık personelinden çocuklara kadar Filistinlileri kaçırmasını onaylarken, Gazze'de tutulan tüm İsraillilere, asker olanlar da dâhil olmak üzere, kaçırılmış rehineler muamelesi yaparak gerçeği tersine çeviriyor.

Sonuncular sözüm ona “tutuklandı”. Çoğu suçlanmamış ya da yargılanmamış olsa da batı medyası tarafından “tutuklu” olarak anılıyorlar ve tutukluluklarının asıl amacı Gazze'de esir tutulan İsraillilerle takas için pazarlık kozu olarak görülüyor.

Ve son olarak, 2021'den bu yana İngiltere'nin Hamas'ın siyasi kanadını yasaklaması, İngiltere'nin hem İsrail'in Gazze hükümetiyle konuşmayı reddetmesine hem de İsrail'in Gazze'yi 2,3 milyon Filistinliyi barındıran bir toplama kampından biraz daha fazlasına dönüştüren ve nüfusu daha da radikalleştiren yaklaşık yirmi yıllık kuşatmasına destek verdiği anlamına geliyor.

İngiliz siyasetçiler böyle bir yaklaşımın ne kadar kendi kendine zarar verdiğini anlamalıdır. Ne de olsa İngiltere ancak “terörist” IRA'nın siyasi kanadı Sinn Fein ile görüşerek 1998 yılında Kuzey İrlanda'da bir barış anlaşması olan “Hayırlı Cuma Anlaşmasını” müzakere edebilmiştir.

Avukatlara saldırı

İngiltere'nin gölge adalet bakanı Robert Jenrick, Riverway Law ve avukatlarının Hamas'ı temsil ettikleri için soruşturulmaları ve meslekten men edilmeleri çağrısında bulunarak, hukukun içi boş bir maskaralığa dönüşmemesi için herkesin, hatta seri katillerin bile yasal temsil hakkına sahip olduğu şeklindeki temel hukuk ilkesini unutmuş görünüyor.

Terörizm Yasası, yasaklı örgütlerin listeye dâhil edilmelerine karşı temyiz başvurusunda bulunabilmeleri için hükümler içermektedir. Avukatlar dışında listeye alınmalarına itiraz etmek için yasal prosedürü nasıl takip edecekler?

Utanç verici bir şekilde, Starmer'in yetkilileri Hamas'ın Birleşik Krallık'taki yasal temsilcileri kurumların istismarının hedefi haline getirilirken bir kez daha sessizliklerini korudular. Hükümet, yurt içinde ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel demokratik haklara yönelik saldırılarda suç ortağı olduğu gibi, yurt dışında da İsrail'in Gazze'deki soykırımında suç ortağıdır.

Geçen yıl Güney Afrika'nın UAD'de açtığı soykırım davasına karşı İsrail'i savunan iki İngiliz avukat, bunu yaptıkları için kamuoyu önünde karalansaydı Starmer hükümeti nasıl tepki verirdi? Bu avukatları müvekkillerinin işlediği insanlığa karşı suçlarla itham etmek doğru olur muydu?

Riverway Law direktörü Fahad Ansari geçen ay hükümete bir mektup yazarak, bu ekibin Hamas'ın yasaklanmasına karşı çıkma hakkını savunmak üzere sesini yükseltmesi çağrısında bulundu ve Jenrick'in “yorumları sadece pervasızca ve iftira niteliğinde değil, aynı zamanda çalışanlarımıza karşı kışkırtma anlamına geliyor” uyarısında bulundu.

Adalet Bakanı Shabana Mahmud'a, İngiliz hükümetine karşı birçok insan hakları davasını kazandıktan sonra İngiliz güvenlik servisleriyle işbirliği içinde Ulster yanlıları tarafından öldürülen Pat Finucane de dâhil olmak üzere, İngiliz müesses nizamına meydan okuyan davaları üstlendikleri için daha önce öldürülen avukatları hatırlattı.

Hamas'ın başvurusu, Patel'in Hamas'ın bütünüyle yasaklanmasını haklı çıkarmak için çeşitli yanlış gerekçeler sunduğunu ortaya koymaktadır.

Hamas, Patel'in Hamas'ı terörist bir örgüt olarak nitelendirmesine itiraz etmektedir. Uluslararası hukukun, yasadışı olarak işgal edilen ve baskı altında tutulan insanların askeri yollarla direnmesine izin verdiğini belirtmektedir.

Hamas'ın eski siyasi büro şefi Musa Ebu Marzuk, Hamas adına verdiği tanık ifadesinde Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki operasyonunun sadece askeri hedefleri vurmayı amaçladığını ve o gün savaşçılarının sivillere karşı gerçekleştirdiği zulmün liderlik tarafından onaylanmadığını ve tasvip edilmediğini belirtmiştir.

Bu iddianın doğru olup olmadığını bilmek mümkün değildir.

Ayrıca, Hamas'a destek çağrısında bulunduğu ya da Hamas'ı destekleyen bir görüş ya da inancı ifade ettiği iddia edilmeden Abu Marzouk'un argümanını desteklediği söylenebilecek faktörlere dikkat çekmek de son derece zordur - ki bu da 12. Bölüm kapsamında cezai bir suçla itham edilme riskini doğurur.

Örneğin, Hamas'a yüklenen zulümlerin bilinmeyen bir kısmı aslında İsrail'in, İsrail ordusuna ele geçirilmelerini önlemek için kendi askerlerini ve vatandaşlarını öldürme yetkisi veren Hannibal direktifine yeşil ışık yakmasından kaynaklanmıştır. Buna kibbutz evlerine ve Gazze'ye doğru giden araçlara füze atılması da dâhildir.

Hamas'ın yasaklanmış olması, İsrail hükümetinin mide bulandırıcı eylemlerine dikkat çekmeyi çok tehlikeli hale getirmektedir, ancak Hamas hakkında herhangi bir görüşe sahip olmaksızın bu tür alçakça eylemleri kınamak istemek tamamen mümkündür.

Ayrıca Hamas'ın, İsrail'in aksine, o günkü eylemlerinin uluslararası organlar tarafından soruşturulmasına ve vahşet uygulayan savaşçılarının yargılanmasına hazır olduğunu açıkça belirtmesi de kayda değerdir.

Abu Marzouk şöyle yazıyor: “‘İsrail’ bunu yapmayı reddetse bile, her zaman olduğu gibi, operasyonla ilgili her türlü uluslararası soruşturma ve araştırmada işbirliği yapmaya hazırız.”

“UCM Savcısı ve ekibine, durumu sadece uzaktan gözlemlemek ya da İsrail'in kısıtlamalarına tabi olmak yerine, orada işlenen suç ve ihlalleri incelemek üzere derhal ve acilen işgal altındaki Filistin'e gelmeleri” çağrısında bulunuyor.

İsrail kendisini soruşturmaya teslim etmeli ve uygun olduğu durumlarda askerlerinin adaletle yüzleşmesine izin vermelidir. Ancak Hamas'ın yasaklanmasının ardından, bu görüşü ifade etmek ve aynı zamanda Hamas'ın İsrail'in reddettiği eylemleri yapmaya istekli olduğunu belirtmek haince olur.

Kamuoyunda şeytanlaştırılan

Abu Marzouk, İngiltere'nin İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği soykırımın tarafsız bir gözlemcisi olmadığına işaret ediyor. Geçen yüzyılın ilk yarısının büyük bölümünde Filistin'de sömürgeci güç olarak Avrupalı Yahudilerin Filistin halkının anavatanını sömürgeleştirmesine izin vermiş ve Filistinlileri devletsiz bırakmıştır.

“Şaşırtıcı olmayan bir şekilde,” diye yazıyor Abu Marzouk, “İngiliz devleti soykırımcı Siyonist sömürgecinin yanında yer almaya devam ederken, Filistinlilerin onurunu savunmaya çalışan bizimki gibi örgütleri yasaklıyor.”

Bu da Hamas'ın başvurusunun ikinci ana amacına işaret ediyor.

İngiliz devletinin, İsrail'in Gazze'de işlediği insanlık suçlarını ve soykırımı önlemek gibi yasal bir yükümlülüğü vardır. İsrail'in zulmüne ışık tutabilecek konumda olanların da - ve böylece İngiliz hükümeti ve uluslararası kuruluşlar üzerindeki yasal yükümlülüklerini yerine getirme baskısını arttırabilecek olanların da - bunu yapma görevi vardır.

Bu da avukatların, gazetecilerin, insan hakları gruplarının, akademisyenlerin ve araştırmacıların hem İsrail'i işlediği suçlardan hem de İngiliz devletini bu suçlara ortak olmaktan sorumlu tutan bilgi ve analizlere katkıda bulunmakta mümkün olduğunca özgür olmaları gerektiği anlamına gelmektedir.

Ancak daha önce de belirtildiği üzere, Hamas'ın yasaklaması tam da Gazze'de olup bitenlere ilişkin uzman söylemini boğmaktadır. Bağımsız gazetecilerden avukatlara kadar sesini duyurmaya çalışanlar kendilerini İngiliz devleti tarafından karalanırken, zorbalığa uğrarken ya da kovuşturmaya uğramakla tehdit edilirken buldular.

Bu baskı giderek daha geniş kitlelere yayılıyor.

Yasaklama, İsrail'in Gazze'ye yönelik hava saldırılarında yaralanan, aralarında çocukların da bulunduğu sivilleri öldürmek için kullandığı quadcopterleri üreten İngiltere merkezli silah üreticisi Elbit'i durdurmaya çalışan “Palestine Action” gibi barış aktivisti grupların tutuklanmasının ve hapse atılmasının önünü açtı.

Yasaklama, İsrail'in soykırımına karşı düzenlenen kitlesel halk yürüyüşleri ve öğrenci kampüs gösterilerinin Hamas yanlısı ve “nefret protestoları” olarak şeytanlaştırılmasının yolunu açtı.

Yasaklama, polisin bu tür gösterilere giderek daha sıkı kısıtlamalar getirmesinin, organizatörleri tutuklamasının ve Jeremy Corbyn ve John McDonnell gibi bu gösterilere katılan önde gelen şahsiyetler hakkında soruşturma açmasının yolunu açmıştır.

Başvuruda, “Polis, ifade özgürlüğüne izin vermek yerine, Hamas'a destek verdikleri gerekçesiyle gazetecilere, akademisyenlere, barış aktivistlerine ve öğrencilere yönelik bir siyasi sindirme ve zulüm kampanyası başlatmıştır” deniliyor.

Ancak soykırıma karşı çıkanlar kendilerini terörizm destekçisi olarak kötülerken, insanlığa karşı suç işleyenler -ister İsrailli liderler ister Gazze'deki soykırımda asker olarak yer alan İngiliz vatandaşları olsun- İngiltere'de hala kollarını açarak karşılanıyor.

İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, İsrailli mevkidaşı Gideon Saar ile geçtiğimiz ay Londra'da sözde “özel bir toplantı” için bir araya geldi. Görünüşe göre İngiliz hükümeti Saar'ın ziyaretini, hukuk gruplarının savaş suçları nedeniyle tutuklanması taleplerini tetikleyeceğini bilmesine rağmen kabul etti.

İngiliz yetkililer daha önce de İsrailli üst düzey askeri yetkilileri ağırlamıştı.

Bu arada, Gazze'de sivilleri ve yardım görevlilerini öldürmek gibi savaş suçları işlemekle suçlanan 10 İngiliz hakkında bu ayın başlarında Metropolitan Polisi'ne verilen yasal dosya neredeyse hiç ses getirmedi.

Medya ve siyasetçilerin, Gazze'ye gidip orada on binlerce Filistinli çocuğu öldüren ve sakat bırakan bir orduyla birlikte savaşmayı seçen Britanyalılara yönelik öfkesi nerede?

Söylenecek çok şey var ama daha fazlasını söylemek İngiltere'nin terörle mücadele polisi tarafından tutuklanma ve hapis cezası riskini taşıyor. İşte bu nedenle Hamas'ın yasaklanmasına bir an önce son verilmelidir.

Ve neden siyasetçilerden medyaya kadar İngiliz müesses nizamı safları sıklaştırmaya ve başvuruyu engellemeye bu kadar kararlı duruyor?

* Jonathan Cook, İsrail-Filistin çatışması üzerine üç kitabın yazarı ve Martha Gellhorn Gazetecilik Özel Ödülü sahibidir.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş