Al Jazeera’da yayımlanan bu makale Haksöz Haber tarafından derlendi ve tercüme edildi.
Natasha Tsangarides / Al Jazeera
İngiltere üniversiteleri işkenceci yetiştirme riskiyle karşı karşıya
Birleşik Krallık genelinde, Gazze'deki savaşa tepki olarak düzenlenen Filistin yanlısı protestolar, üniversitelerin insan hakları endişelerine verdiği yanıtı ilgi odağı haline getirdi. Ancak Britanya'nın yükseköğrenim kurumları ile insan hakları ihlalleri arasındaki bağlantılara ilişkin endişeler tek bir alanla sınırlı değil.
Freedom from Torture tarafından yapılan yeni bir araştırma, Birleşik Krallık üniversitelerinin dünyanın en baskıcı rejimlerinden bazılarında görev alanlar da dahil olmak üzere yabancı güvenlik güçlerinin üyelerine lisansüstü güvenlik ve terörle mücadele eğitimi sunduğunu tespit etti. Bu kurumlar, insan hakları kayıtlarını incelemeden veya İngiliz uzmanlığının susturma, gözetleme veya işkence için nasıl sömürülebileceğini düşünmeden devlet ajanlarına eğitim sunuyor.
Araştırma, İngiliz üniversitelerinin sadece insan hakları ihlallerine göz yummakla kalmayıp, aynı zamanda bazı ihlalcileri eğitme riski altında olabileceğini de ortaya koyuyor. Bazı üniversiteler, ülke içinde eğitim vermek için yaygın ihlallerle bilinen yurtdışı polis güçleriyle doğrudan ortaklık bile kurdu. Diğerleri, işkencenin devlet kontrolünün standart bir aracı olduğu ülkelerden gelen güvenlik profesyonellerine hizmet etmek için tasarlanmış kurslara kişileri kabul etti. Bütün bunlar insan haklarına yönelik risklerin neredeyse hiç gözetilmeden gerçekleşiyor.
Bunlar soyut kaygılar değil. Ciddi, acil sorular ortaya çıkarıyorlar. İngiliz sınıflarında öğretilen gizli gözetleme teknikleri daha sonra muhalifleri avlamak için kullanıldığında ne olur? Üniversiteler neden "terörle mücadele"nin işkence ve keyfi gözaltı için yaygın bir bahane olduğu rejimlerden gelen başvuranların geçmişlerini araştırmıyor?
Freedom from Torture'ın araştırması, İngiltere genelindeki üniversitelerin dünyanın en baskıcı devletlerinden bazılarından güvenlik eğitimi için başvuranları kabul ettiğini buldu. Ancak çalışmada yer alan üniversitelerden yalnızca biri, insan hakları ihlallerinde bulunduğuna veya "bulmaya niyetli" olduğuna inandıkları başvuranları elediklerini söyledi.
İngiltere'deki işkence mağdurları, kaçtıkları ülkelerdeki güvenlik güçlerinin üyelerinin anlamlı insan hakları kontrolleri olmadan İngiltere güvenlik eğitimine erişebilmeleri karşısında yaşadıkları şoktan bahsettiler. Uzun zamandır liberal değerlerin ve entelektüel özgürlüğün öncüleri olarak kabul edilen İngiliz üniversiteleri, ürettikleri bilginin baskıyı ve devlet şiddetini daha da artırmak için kullanılabileceği gerçeğini göz ardı ediyor gibi görünüyor.
Bu arada, ülke çapındaki öğrenci aktivistler, üniversitelerinin insan hakları kayıtlarında kendilerini kararlı bir şekilde paydaş olarak konumlandırıyorlar. Son Gazze protestoları, öğrencilerin üniversitelerin davranışlarının kendi değerleriyle uyuşmadığına inandıklarında, onları sorumlu tutmaktan çekinmeyeceklerini gösteriyor.
Dünya çapında, küresel öğrenci topluluğu zengin bir aktivizm geçmişine sahiptir. Apartheid karşıtı dayanışma kampanyalarından Myanmar'ın 1988 ayaklanmasını tetikleyen öğrenci protestolarına kadar, gençler uzun zamandır baskıya karşı mücadelelerin ön saflarında yer aldılar. Genellikle tarihin en sosyal bilinçli ve küresel olarak bağlantılı nesli olarak tanımlanan günümüz nesli de farklı değil. Üniversiteler için, insan hakları performanslarının hizmet verdikleri gençler için sıcak bir konu olması sürpriz olmamalı.
Kurumsal dünyada, işletmeler artık rutin olarak insan hakları kayıtlarına göre yargılanıyor. "Etik kaynak", "sorumlu yatırım" ve "insan hakları gerekli özeni" gibi terimler iş yapmanın standart parçalarıdır. İleri görüşlü ve sosyal açıdan sorumlu olmakla övünen üniversiteler daha düşük bir standartta tutulmamalıdır. Birçoğunun yurtdışı insan hakları riskleri konusunda hiçbir politikasının olmaması savunulamaz.
Bunun değişme zamanı geldi.
İngiltere'de güvenlik arayan işkence mağdurları, ülkenin eğitim kurumlarının kaçtıkları rejimlerin güvenlik güçlerine eğitim sunduğu konusunda endişelenmemelidir. Üniversiteler, ister en korkunç güç suistimallerini yaşamış olanlar, ister kendi öğrencileri olsun, gerçek endişelerini dile getiren herkese güvence verebilmelidir.
Bunu yapmak için üniversite sektörü işini düzene koymalıdır. Bu, sektör genelinde şeffaf insan hakları politikaları benimsemek ve insan hakları risklerini yönetmek için etkili bir özen göstermeyle başlar. Bu gerekli adımları atmamak, sektörü, istemeden de olsa küresel insan hakları ihlallerine katkıda bulunma riskiyle karşı karşıya bırakır.
Üniversiteler kendilerine şu soruları sormalıdır: Sınıflarımızda kim oturuyor? Eğitimimizden kimler faydalanıyor? Ve öğrettiklerimizden hangi sonuçlar doğabilir?