Azad Essa’nın Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Çok sayıda acımasız ironinin yaşandığı bir öğleden sonraydı.
Gazze'deki soykırımın, BM'nin 14,000'e yakın bebeğin ölümüyle ilgili uyarısı da dâhil olmak üzere, son birkaç gündür akıl almaz vahşet düzeylerine ulaşmasıyla birlikte, ABD Başkanı Donald Trump Güney Afrika'yı “beyaz soykırımı” yapmakla suçladı.
Hürmetkârlığıyla tanınmayan Trump, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa'dan ülkedeki beyaz çiftçilerin öldürülmesini açıklamasını istedi.
Ramaphosa nazikçe geri çekilmekten ve televizyondaki tuzaktan kurtulmaya çalışırken gergin bir gülümseme sunmaktan başka bir şey yapamadı.
Ancak Trump, görünüşe göre yüzleşme ve teslimiyet arayışıyla ısrar etti. Trump, beyaz Güney Afrikalıların “şiddet ve ırkçı yasalar nedeniyle kaçtıklarını” söyledi ve “soykırım” yaşandığını gösteren görüntülere işaret etti.
Trump yardımcılarından ışıkları kısmalarını istedi ve Güney Afrika muhalefet partisi lideri Julius Malema'nın parlamentodaki bir oturumda toprak kamulaştırması talep ettiği bir videoyu göstermeye başladı.
Bir başka videoda Malema, beyaz çiftçileri kastederek “Boer'i öldürün” sloganını atarken görülüyor ki bu slogan apartheid yönetimine karşı harekete geçmek için kullanıldığı günlere geri dönüyor. Trump bir sonraki videoda Güney Afrika'da “1000'den fazla” beyaz çiftçinin “gömüldüğü yerleri” gösterdiğini söyledi.
Korku tacirliğinin ötesinde
Kayıtlara geçmesi açısından, Güney Afrika'da beyaz soykırımı yaşanmadığı gibi, beyaz Güney Afrikalılar daha fazla toprağa sahiptir; daha iyi eğitim, sağlık ve istihdam olanaklarına sahiptir ve Siyah Güney Afrikalılardan daha iyi bir genel yaşam standardına sahiptir.
Nüfusun yaklaşık yüzde yedisini oluşturan beyaz Güney Afrikalılar ülkedeki tarım arazilerinin yüzde 72'sine sahipken, bu oran nüfusun yüzde 81'ini oluşturan Siyah Afrikalılar için yüzde 4'tür.
Trump'ın bahsettiği mezar yerleri aslında 2020'deki bir protesto sırasında öldürüldüğü iddia edilen çiftçileri temsilen kullanılan beyaz haçlardır.
Kamuoyu önünde yapılan sorgulama boyunca Ramaphosa, gözle görülür bir şekilde şaşkın olmasına rağmen soğukkanlılığını korudu ve şubat ayında Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance tarafından daha önce pusuya düşürülen Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelenksy'nin yaptığı gibi kendini yakma dürtüsüne direndi.
Hem Trump hem de yakın çalışma arkadaşı Elon Musk'ın birkaç aydır Güney Afrika'da dolaştığı düşünüldüğünde Ramaphosa'nın hazırlıklı geldiği anlaşılıyor.
Bir şirketin sahipliğinin ve ekonomik katılımının en az yüzde 30'unun Siyah Güney Afrikalılardan oluşmasını zorunlu kılan Güney Afrika yasalarına uymayı reddeden Musk için Starlink'in ülkede faaliyete geçmesi arafta kalmış durumda.
Bu ayın başlarında 54 beyaz “mültecinin” ABD'ye gelmesiyle vurgulandığı gibi Güney Afrika'yı utandırma çabası, korku tellallığından daha fazlasıydı. Trump, Beyaz Saray'a dönmeden önce bile Biden yönetimi, Pretoria'nın İsrail'i soykırım suçlamasıyla Uluslararası Adalet Divanı'na götürme kararından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirmişti.
İsrail de Güney Afrika'nın Washington'daki itibarını zedelemek için lobicilerini kullandı. Washington'un Güney Afrika'nın kendisini soykırım yapmakla suçlamasından daha iyi bir şaşırtmaca olabilir mi?
Kazan-kazan senaryosu
Bu yılın başlarında Güney Afrika hükümeti, ülke halkı arasındaki eşitsiz toprak dağılımını azaltmak amacıyla bir arazi kamulaştırma yasası çıkardı.
Bunun özel arazilere ödeme yapılmadan el konulmasıyla sonuçlanabileceği yönündeki suçlamaların ortasında Ramaphosa’nın ofisi bir açıklama yayınlayarak bunu bir “el koyma” planı olarak değil, daha ziyade “Anayasa tarafından yönlendirildiği gibi eşitlikçi ve adil bir şekilde halkın araziye erişimini sağlayan anayasal olarak zorunlu bir yasal süreç” olarak tanımladı.
Kamulaştırma yasasının Ocak ayında kabul edilmesinden kısa bir süre sonra, Stellenbosch Üniversitesi'nde hukuk profesörü olan Zsa-Zsa Temmers Boggenpoel bir köşe yazısında şunları kaydetti “Yasanın mevcut haliyle büyük ölçekli toprak reformunu gerçekleştirecek sihirli değnek olduğuna ikna olmuş değilim - en azından Güney Afrika'nın acilen ihtiyaç duyduğu türden radikal bir toprak reformu değil.” Yasanın mülkiyet hakları üzerinde “ciddi bir etkisi” olsa da, toprak sahiplerinin tazmin edilmeyeceği “çok sınırlı vakalar” olacağını da sözlerine ekledi.
Devlet tarafından tazminat ödenmeden hiçbir toprak alınmamış olmasına rağmen, Trump yönetimi Şubat ayında “haksız ırk ayrımcılığı” iddiaları nedeniyle Güney Afrika'ya yapılan yardımları dondurdu.
Trump, bu konuya ilk olarak Ağustos 2018'de, o dönem ABD Dışişleri Bakanı olan Mike Pompeo'ya Güney Afrika'daki “arazi ve çiftlik gaspları” ve “beyaz çiftçilerin büyük çaplı cinayetlerini” incelemesi talimatı verdiğini açıkladığında girmişti.
Bu yorumlarda, Washington Post'un ülkedeki suç istatistiklerine ilişkin analizinde çiftçilerin “genel nüfusa kıyasla şiddet içeren suçların hedefi olma ihtimalinin çok daha düşük” olduğu ortaya çıkmasına rağmen, Güney Afrika'da beyaz çiftçilerin öldürüldüğüne dair asılsız iddiaları öne çıkaran bir dizi sağcı Amerikan haber programının etkisi olduğu kesindir.
Trump içinse bu bir kazan-kazan senaryosuydu.
“Beyaz soykırım” iddiası, Maga destek tabanını etkiledi ve kuşatma altında olduğu varsayılan bir topluluk hakkındaki beyaz üstünlükçü inançları güçlendirdi.
Güney Yoksulluk Hukuk Merkezi, Trump'ın 2018'deki hamlesini “Güney Afrika'daki çiftlik cinayetlerinin önemli bir bileşeni olduğu ‘beyaz soykırım’ hakkındaki beyaz milliyetçi anlatıların ana akımlaşması anlamına geldiği için” rahatsız edici olarak nitelendirdi.
Trump'ın ilk döneminde ABD'de beyaz üstünlüğünün yükselişinden endişe duyan diğer gruplar da konuya müdahil oldu.
Anti-Defamation League (ADL) Güney Afrika'da bir “beyaz soykırımı” yaşandığı fikrini “yanlış” olarak niteleyerek reddetti: "Güney Afrika'da her yıl bazı beyaz çiftçiler öldürülmektedir - birçok siyah çiftçi ve diğer birçok Güney Afrikalı gibi, çünkü Güney Afrika genel olarak şiddet suçu oranlarının yüksek olduğu bir ülkedir. On yıllar boyunca, beyaz üstünlükçüler küresel olarak Güney Afrika'daki apartheid'ın kurumsallaşmış beyaz üstünlüğünün amigoluğunu yapmışlardır. Irkçı politikanın sona ermesine ve Güney Afrikalıların ırksal eşitlik ve uzlaşma arayışında kaydettiği ilerlemeye sert tepki gösterdiler."
İsrail yanlısı ADL'nin son “beyaz soykırım” iddialarını kınayan bir açıklama yayınlamaması dikkat çekicidir. Trump'ın Gazze'deki gerçek soykırımı gizlemesi, onun çıkarlarına hizmet etmektedir.
Acı bir ironi
Ramaphosa tüm bu olanlarda suçsuz değildir.
Güney Afrika Devlet Başkanı, 2012 yılında küçük bir maden kasabası olan Marikana'da 34 Siyah madencinin katledilmesiyle sonsuza dek anılacaktır.
O sırada cumhurbaşkanı olmayan Ramaphosa, bir soruşturma komisyonu tarafından herhangi bir suç işlemekten aklandı. Ancak pek çok kişi için, polisin beyaz sermayenin emriyle Siyah işçileri vurarak öldürdüğü Lonmin platin madeninde yönetici ve hissedar olarak oynadığı rolü bağdaştırmak zor.
Ramaphosa'nın çarşamba günü Beyaz Saray'a yaptığı ziyaret sırasında bir muhabir Trump'a “beyaz soykırım” konusunda fikrini değiştirmesi için ne gerektiğini sordu.
Ramaphosa, “Başkan Trump'ın, bazıları iyi dostu olan Güney Afrikalıların sesine kulak vermesi gerekecek” dedi.
Ramaphosa'nın, sömürgeciliğin ve beyaz üstünlükçü yönetimin kalıcı mirasının bir parçası olarak Siyahlar için yaşamın son derece zor olduğu bir ülkeyi yönetirken, “beyaz soykırımına” nezaret ettiği yönündeki suçlamaları ustalıkla savuşturduktan sonra bu etkileşimden itibarını koruyarak, hatta belki de artırarak çıkmış olması sadece bir ironi değil, aynı zamanda uyarıcı bir öyküdür.
Geçtiğimiz yıl Siyah Güney Afrikalılar arasındaki işsizlik oranı yüzde 38 civarındayken, bu oran beyaz Güney Afrikalılar için yüzde sekizdi.
Yüksek düzeyde eşitsizlik, yüksek suç oranları ve çoğunluk için sistematik bir fırsat eksikliği içeren bir hikâyede, Siyah Güney Afrikalı başkanın yatıştırması gereken hala beyazların korkuları - bir zamanlar apartheid'ı haklı çıkaran korkular -.
Apartheid'ın sona ermesinden otuz yıl sonra bile, iki beyaz Güney Afrikalı golfçü ve milyarder bir işadamının, bir ABD başkanının var olmayan bir “beyaz soykırımı” konusundaki “endişelerini” yatıştırmak için en iyi şansı olduğunu bilmesi - hepsi de kritik minerallerin satışını kolaylaştırmak için - kesinlikle hepsinin en acı verici ironisidir.
* Azad Essa, New York Metropolitan bölgesinde bulunan Middle East Eye'ın kıdemli muhabiridir. Haber ve yorumları, ABD dış politikası ve bunun Müslüman ve Arap toplumları üzerindeki etkisinden Hindistan ve Hindu milliyetçiliğine kadar uzanmaktadır. Daha önce 2010-2018 yılları arasında Al- Jazeera English için çalışmış ve bu kanal için Güney ve Orta Afrika'yı takip etmiştir. 'Hostile Homelands' kitabının ve The New Alliance Between India and Israel' (Pluto Press) adlı kitabın yazarıdır.