Eman Eid’in We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Artık kendi kahkahalarımı tanıyamıyorum.
Eskiden kahkaha basit bir şeydi; bir arkadaşım fıkra anlattığında patlayan bir neşe; annemle konuşurken pirinç karıştırırken ya da bulaşık yıkarken mutfak duvarlarında yankılanan sıcak bir ses. O zamanlar kahkaha hafiflikten gelirdi.
Şimdi ise hayatta kalma isteğimizden geliyor.
Gazze'de kahkaha keskin bir şeye dönüştü, acıtan bir şeye. Neşeden değil, kalbimizin derinliklerinden değil, acı ve umutsuzluktan kaynaklanıyor. Kimsenin katlanmak zorunda kalmaması gereken şeyleri yaşamaktan ve sonra da her şey normalmiş gibi davranmaktan geliyor. 7 Ekim 2023'ten sonra kahkahalarım bazen beni boğacak kadar boğazımda düğümlenmeye başladı. Bu, travmadan doğan bir kahkaha.
Kara mizah
5 Mayıs 2024, saat tam 3:34'te Refah'ta yaşadığımız yerin yanındaki binaya bir hava saldırısı düzenlendi. Komşumuzun evinin üç katı çöktü ve yerle bir oldu. Olay olduğunda ailem ve ben aynı odada uyuyorduk. Sanki dün olmuş gibi hatırladığım bir andı.
Patlamadan bir saniye önce, neler olduğunu anlamaya çalışırken ürkütücü bir sessizlik vardı. Sonrasında ise kaos. Patlama her şeyi sarstı. Komşularımızın çığlıklarıyla uyandık, binalarının parçaları havada uçuşuyordu ve patlamadan çıkan toz havayı doldurarak nefes almayı zorlaştırıyordu. Ellerimi zar zor görebiliyordum. Odanın camları paramparça oldu. Dehşete kapılmıştık.
Bu dehşetin ortasında, sesi korkudan titreyen küçük kız kardeşim, “Neler oluyor?” diye fısıldamayı başardı.
Kardeşim alaycı bir tavırla, “Eman'ın doğum günü için havai fişek gösterisi,” diye cevap verdi. Şokta olmamıza rağmen hepimiz güldük. Kardeşimin cevabı komikti çünkü o gün aslında benim doğum günümdü.
Ertesi sabah sosyal medyada hava saldırısından sonra odamızın bir videosunu paylaştım. Başlık olarak da
Hava saldırısından sonra uyum sağlamak için üç adım:
- Önce uyanın ve sırtınızdaki taşları silkeleyin.
- Sonra yatağınızı ve battaniyenizi alın, tozlarını alın ve başka bir odaya taşıyın.
- Son olarak da uykuna geri dön tatlım.
Hepsi Gazze'de yaşayan arkadaşlarım gülerek tepki verdiler. Olanların komik olduğunu düşündükleri için gülmediler. Güldüler çünkü bunun dayanılmaz olduğunu biliyorlardı. Tek yapabileceğimiz ise “gülmek.”
Bazı arkadaşlarım “Mutlu yıllar!” diye yorum yaptı. Durumumuz o kadar saçmaydı ki, sanki gerçekten yaşanmış olamazdı.
Bu mutlu bir doğum günü değildi. Bunu herkes biliyordu. Daha önceki doğum günlerimi arkadaşlarımla bir araya gelerek, hediyeler, basit bir pasta ve mutlu bir yaşam için güzel dileklerle kutlamıştım. Bu öyle değildi.
Gazzeliler artık bir hava saldırısının yoğun dumanını yarabilecek bir mizah anlayışına sahip. O kadar karanlık.
Eman'ın evindeki uyku odası, doğum gününde yakındaki bir hava saldırısının ardından toz ve enkazla doldu.
Eşek arabası mizahı
Savaştan önce acelem olduğunda telefonumla taksi çağırırdım ve birkaç dakika sonra klimalı bir taksi evimin önünde beni beklerdi. Şimdi ise insanları eskiden çöplerimizi nasıl atıyorsak öyle taşıyoruz: eşeklerle.
Eşekler bir zamanlar yoksulluğun sembolüydü. Şimdi ise neredeyse tek ulaşım aracımız. Benzin kıt, mazot pahalı, yollar çökmüş durumda ve arabaların tamiri ya çok pahalı ya da artık yok. Birbirimize ironik bir şekilde Gazze'nin “yeşile büründüğünü” ya da “çevre dostu” bir ulaşım biçimine geçtiğini söyleyerek en iyisini yapmaya çalışıyoruz.
Eğer şanslıysak, VIP deneyimi yaşıyoruz ve bir atın çektiği arabaya biniyoruz-eşekten çok daha hızlı. Durumu daha da gülünç hale getiren şey ise, eşeğe binmeyi göze alabilen insanların krallar gibi yaşadıklarını düşünmeleri.
Bir keresinde, Deyr El-Balah'ta gideceğim yere varıp varamayacağımı merak ettiğim kadar çok duran bir eşek arabasında oturuyordum. Eşek idrarını yapmak istediğinde duruyorduk. Eşek yorulduğunda ve dinlenmeye ihtiyaç duyduğunda duruyorduk. Ve tabii ki daha fazla yolcu almak için duruyorduk. Arabanın sürücüsü onlara doyamazdı.
Bir noktada, tanıdığım biri eşek arabasına bindi. Birbirimize baktık ama bir şey söylemedik. Gerek de yoktu zaten. İkimiz de diğerinin ne düşündüğünü biliyorduk. İkimiz de sahnenin saçma olduğunu biliyorduk. Sadece birbirimize baktık, sırıttık ve güldük.
Ölüm, bombalar ve can alıcı noktalar
Son bir buçuk yıldır kuş sesleri yerine drone sesleriyle uyanıyoruz. Artık telefonlarımızdan gelen mesajları değil, ölü listelerini kontrol ediyoruz. Gerçekten uyumuyoruz. İnsanlar buna “yeni normal” diyor. Bunun normal bir yanı olmadığını biliyoruz.
Bir de ateşkesler var - kelime dağarcığımızdaki en kırılgan kelime. Artık müzakereleri ciddiye almıyoruz. Komik olacak kadar anlamsızlar. Ne zaman yeni bir müzakere turunun başladığını duysak, bunu genellikle kara mizah yoluyla değerlendiriyoruz. Görüşmelerin başarısız olacağından emin olsak da, görüşmeler durduğunda gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz.
Bir keresinde sosyal medyada gezinirken yeni bir müzakere turunu duyuran bir gönderi gördüm. Merak edip yorumları kontrol ettim. En çok gülüşmelere neden olan yorum ise “Usame Hamdan'ın yeni müzakere turunu öğrenmeden önce internetini kesin” oldu. Yorum komikti çünkü Hamas'ın üst düzey yetkililerinden Hamdan her yeni teklifle ilgili sözlerine “Kabul etmeyeceğiz...” diye başlardı.
2025'in kışında bir gün arkadaşım Tala ile birlikte Deyr El-Balah yakınlarındaki sahil boyunca yürüyüşe çıktık. Deyr El-Balah ile Han Yunus arasında, arkamızdaki çadır kaosunu görmeden denizin tadını çıkarabileceğimiz ve ateş ya da füze kokusu olmadan temiz hava soluma lüksünü yaşayabileceğimiz bir yer olan Al-Qarara Limanı'na ulaşana kadar yürüdük.
Sahildeki büyük kayaların üzerine oturduk, ağladık, güldük ve günlük mücadelelerimizi ve kırık hayallerimizi paylaştık. İçinde bulunduğumuz durumdan onurlu bir çıkış yolu olarak ölüm hakkında konuşurken, birden ikimiz de Gazze'de her şey için, hatta ölümünüz için bile sıranızı beklemeniz gerektiği gerçeğinin saçmalığını fark ettik.
Sessizlik ve hayal kurma anlarında, bu dünyadan bir kaçış yolu ararken, ikimizin de aklına bu bitmek bilmeyen trajediye nihai çözüm olarak nükleer bomba fikri geldi. Bir anlık ironik bir mizahla ikimiz de “At gitsin ve bu saçmalık bitsin” dedik.
Bunun ne kadar korkunç olacağını biliyorduk. Bizi anında yok edeceğini biliyorduk. Demek istediğimiz buydu. İsrail'in bize yaptığı da tam olarak bu, ancak yavaş yavaş, kör ve sağır bir dünyanın dikkatli gözleri altında soğukkanlılıkla.
Bizim ölmek gibi bir arzumuz yok. Bunlar, bizi silmeye çalışan bir dünyada hayatta kalmaya çalışarak bir buçuk yıldan fazla zaman geçirdikten sonra aklımızdan geçen düşünceler. Gülüyoruz, ama bu umutsuzluktan gelen bir kahkaha.
Sizi yok eden şeyler hakkında şakalaşmak
Gazze'de güldüğümüzde, bu boğazımızı yakan, çığlıklarımızı gizleyen ve bizi çözülmekten alıkoyan türden bir kahkahadır. Biz dikkatsiz değiliz. Saf değiliz. Acı sürekli olduğunda ve kederin gidecek başka bir yeri olmadığında; geriye kalan tek şey sizi yavaş yavaş yok eden şeylerle ilgili şaka yapmak olduğunda böyle olur.
Günlük gerçekliğimiz kurgudan daha garip hale geldi. Komedinin karanlık bir versiyonunu yaşıyoruz. Bunlar şaka değil; umutsuzluk ve mizahın el ele yürüdüğü, kuşatma altındaki hayatın acımasız ironileri.
Bunu biliyoruz ama yine de gülüyoruz.
Çünkü gülmek zorundayız.
Burada hayatta kalmanın tek yolu bu.
* Eman Eid, 22 yaşında Gazze'de yaşayan bir yazar ve soykırımdan kurtulan bir kişi. Şubat 2025'te, İsrail'in amansız saldırılarının neden olduğu yıkım karşısında, Gazze'deki El-Ezher Üniversitesi'nden İngilizce-Arapça çeviri bölümünden onur derecesiyle mezun oldu. Hikâye anlatıcılığına olan tutkusu, İsrail'in kendisine ve halkına karşı işlediği suçlarla mücadele etmek için kullandığı kelimelerin gücüne olan inancından geliyor. Umuda ilham veren ve umutsuzluğun küllerinden yeniden doğuşa odaklanan hikâyeler yazmayı seviyor.
Savaştan önce kısa bir süre serbest çevirmen ve içerik yazarı olarak çalıştı. Savaş sırasında bir okulda gönüllü olarak İngilizce öğretmenliği yaptı ve öğrencilerine direniş ve umut aşıladı.