Ismael Abdel Raouf’un Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Geçtiğimiz aralık ayında, 12 yaşındaki kardeşim Luay ile birlikte Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'nin koridorunda oturmuş bekliyorduk. Hastane, aralarında çocukların da bulunduğu onlarca insanla doluydu. Bazıları ilaç istemek için oradaydı, diğerleri ise bir doktora muayene olmaya çalışıyordu.
Kardeşim de kötü durumdaydı.
Bir haftadan fazla bir süre önce, birkaç küçük fare çadırımızı istila etmişti. Çadırımızı Han Yunus'taki evimizin enkazı üzerine kurmuştuk ve içeridekiler ile dışarıdaki haşereler arasında pek bir koruma sağlamıyordu.
Fareler, Luay da dâhil olmak üzere üç küçük kardeşimin üzerinde yürüdü. Sabah ailem yataklarımızda, battaniyelerimizde, kıyafetlerimizde ve hatta yiyeceklerimizde farelerin izlerini fark etti.
Farelerden dolayı kirlenmiş olabilecekleri korkusuyla mercimek, pirinç ve bezelyeleri atmak zorunda kaldılar. O gün, bir saat uzaklıktaki su dağıtım noktasına yürüdüm ve battaniyelerimizi yıkamak için üç galon suyla döndüm.
Annem üç küçük kardeşimi de yıkadı, herhangi bir hastalığa yakalanmamızdan kaçınmaya çalışıyordu. Ancak bir hafta içinde Luay'da kızarıklık oluştu. Bu döküntü yayıldı ve kırmızı noktalar vücudunu kaplayan bir hastalığa dönüştü.
Hastaneye gitmeden önce yakındaki bir sağlık çadırına gittik, orada bir doktor Luay'a antibiyotik yazdı ama ilacı bulabilmemiz mümkün değildi. İlaç hiçbir yerde yoktu. Temel tıbbi malzemeler bile işgal tarafından engelleniyor, sadece İsrail izin verdiğinde küçük miktarlarda malzemenin girişine izin veriliyor.
Kardeşimin lezyonlarına zeytinyağı sürmekten başka çaremiz yoktu, kaşıntıyı ve şişliği hafifletebileceğini umuyorduk. Ama işe yaramadı. Luay acı veren sürekli kaşıntı yüzünden geceleri rahat uyuyamıyordu.
Hayat kurtaran antibiyotikler
Yine beş gün boyunca antibiyotik bulmaya çalıştık ve sonunda Deyr el-Belah'taki bir eczanede çok pahalı bir fiyata ilacı bulduk - antibiyotiklerin fiyatı savaş öncesine göre artarak 30 dolara yükselmişti.
Luay ilaçları kullanmaya başladı ama durumu daha da kötüleşti. Tepeden tırnağa büyük kırmızı şişlikler vardı ve onun için endişe ediyorduk.
Ailem onu hastaneye götürmemi istedi.
Nasır Hastanesi'ndeki doktor, Luay'ın durumu karşısında endişe etti. Büyük olasılıkla farelere karşı alerjik bir reaksiyon olduğunu, ancak bunun bir tür bakteriyel enfeksiyona dönüştüğü teşhisini koydu. Ayrıca bu soykırım boyunca böyle bir vaka da görmediğini söyledi.
Luay acı içindeydi.
Doktor abluka nedeniyle gerekli ilaçlara sahip olmadıklarını söyledi. Temel bir önlem olarak serum verilmesi için hastaneye yatırıldı ve yapabileceklerinin en iyisinin de bu olduğunu söyledi.
Odamızda birbirinden perdeyle ayrılmış beş hasta yatağı daha vardı. Kardeşimi kaybetmekten korkuyordum ve onunla birlikte gecelerimi orada geçiriyordum.
Farelerin Hükümranlığı
Gazze'de, haşereler soykırımın ilk aylarından beri, insanların yaşamaya zorlandıkları kampların yakınındaki çöplüklerde çöplerin birikmeye başladığı zamandan beri büyük bir sorun. Artık evlerimiz yıkıldığından ve devasa moloz yığınları ayakta duran yapılardan daha yaygın olduğundan, fareler ve diğer kemirgenler gözenekli yaşam ortamlarımız üzerinde daha da büyük bir hükümdarlığa sahip.
Birleşmiş Milletler'e göre, “Sıçanlar da dâhil olmak üzere kemirgenlerin varlığı, Gazze'deki sağlık sisteminin tedavi edemeyebileceği bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini arttırabilir.”
Luay, 2025'in Ocak ayında ateşkes sırasında ihtiyacı olan ilacı kullanabildi. Kızarıklıkları kaybolmaya başladı ve yavaş yavaş normale döndü. Eğer o kısa ateşkeste ilacı alamamış olsaydık kardeşim ölebilirdi.
Ancak şimdi ateşkes resmen sona erdiğinden ve Şerit'e hiçbir insani yardım ya da tıbbi malzemenin girmesine izin verilmediğinden, 15 yaşındaki kuzenim Yusuf da kendini Luay'ın durumuna benzer bir durumda buldu.
Yusuf, annesi ve babasıyla birlikte Beyt Lahiya'daki evlerinden alınarak Gazze Şehri'nin el-Yermuk mahallesinde bir çöplükten çok da uzak olmayan bir çadıra yerleştirilmişti.
Çadırda kaldıkları ilk gece, aile üzerlerinde gezinen farelerle uyandı ve farelerden biri Yusuf'u ısırdı.
Yusuf'un babası, amcam Hamdan, ailesi için daha iyi bir barınak bulmaya çalışmış ama tüm okullar, hastaneler ve sokaklar çadırlarla doluymuş. Fare kapanları satın aldılar ve onları çadırın içinde ve dışında farklı noktalara koydular.
Ayağındaki ısırığın muayene edilmesi için Yusuf hastaneye gitti. Doktor, tedavinin gecikmesi halinde Yusuf'un hayatını kaybedebileceğini söyledi.
Yusuf'un kullanabileceği tek ilaç son kullanma tarihi geçmiş antibiyotiklerdi. Babası bu ilaçları bir eczanede bulmuş ve eczacı son kullanma tarihi geçmiş ilaçların organlarda hasara yol açabileceği konusunda babasını uyarmış olsa da şu anda tek seçenek bu ilaçları kullanması ve Yusuf'un tedavisiz bırakılmaması.
İyileşme süreci dayanılmaz derecede acı verici, ancak hala hayatta olduğu için çok şanslıyız.
*Ismael Abdel Raouf, Gazze'de yaşayan bir yazardır.