Gazze'de ateşkes - ama Filistinliler için barış yok

Öldürülenlerimiz ve yasımız: İsrailli rehineler ve ailelerinden ne kadar farklı muamele görüyoruz?

Lubna Masarwa’nın Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Gazze'de ateşkes öncesinde de, Şarm el-Şeyh barış bildirisi sonrasında da sakin geceler yaşanmadı.

Mısır'ın sahil beldesinde, Arap ve Müslüman ülkelerden gelen dünya liderleri, sadece bu çatışmayı değil, 3000 yıllık tarihi de çözdüğünü iddia eden ABD Başkanı Donald Trump ile el sıkışırken, herkes gülümsüyordu.

Bu coşku, İsrail'in bildiriyi bir dakika bile ihlal etmesini engellemedi. İsrail ordusu saldırılarda nefes almaya ara vermedi.

Bu sabah, çocuklarının cansız bedenlerini kucaklayan ebeveynler ve uyurken çocuklarını kaybeden annelerin gözyaşlarıyla uyandım.

İsrail, maksimum terör oluşturmak amacıyla Gazze'nin çeşitli bölgelerini bombaladı ve aralarında 46 çocuk ve bir ailenin 18 üyesi bulunan 104 sivilin hayatını kaybetti.

Gazze'deki pek çok kişi gibi, onlar da kimliksiz bir şekilde öldüler.

Kimsenin onların isimlerini, yaşlarını yazmaya, uyurken ne hayal ettiklerini, ertesi gün için ne planladıklarını, yatmadan önce son söylediklerini veya yaptıklarını hayal etmeye çalışacağını sanmıyorum.

Yasaklanmış sevinç

Dünyanın çoğu için Filistinliler, duyguları, anıları veya yaşam öyküleri olmayan, geçmişi, bugünü ve kesinlikle geleceği olmayan bir nesne haline gelmiştir.

Öldürülenlerimiz ve yasımız, İsrailli rehineler ve ailelerinden ne kadar farklı bir muamele görüyor.

İsrail ve yurtdışındaki medya, onların hayatlarını, tünellerde yaşadıkları travmayı, serbest bırakılmalarını bekleyen kız arkadaşlarını, sevdikleri yiyecekleri ayrıntılı olarak anlatmaya bir an bile ara vermedi.

Ateşkes anlaşmasının yapıldığı gün, Kanal 13, İsrailli rehine Elkana Bochbot'un eşinin beş yaşındaki oğlunu uyandırıp babasının eve döneceğini söylediği anı yayınladı.

Televizyondaki üç sunucu gözyaşlarına boğulmuştu.

İsrail'deki yollar, iki yıl boyunca kendi hava kuvvetlerinin bombardımanından sağ kurtulan 20 rehineyi karşılamak için bayraklar ve pankartlarla süslenmişti.

Kudüs yakınlarındaki Meveseret Tzion'da bulunan Bochbot'un evine gittim. Ailesinin evinin önünde durdum. 100'den fazla kişi İsrail bayraklarıyla dışarıda durmuş, onun serbest bırakılmasını kutlamak için şarkılar söylüyordu.

Eşi, oğlu ve diğer aile üyeleri balkonda durup kalabalığa krallar gibi el salladılar.

Bir gün önce, İsrail ordusu işgal altındaki Batı Şeria'da, takas anlaşması kapsamında serbest bırakılacak mahkûmlar listesinde adı geçen birkaç Filistinli mahkûmun evine baskın düzenledi.

Hebron'un güneyindeki Yatta'dan tutuklu Taleb Makhamreh'in kızı Razan, Middle East Eye'a “Askerler evi bastı, bizi tehdit etti ve serbest bırakılması nedeniyle onu tebrik edenleri karşılamamızı veya sevinç gösterilerinde bulunmamızı yasakladılar” dedi.

“Ayrıca mahallede rastgele ateş açarak bir gencin elini yaraladılar ve diğer gençlere saldırdılar.”

Filistinlilerin yas tutmalarına ya da kutlama yapmalarına izin verilmiyor.

“Çocuklarım hayatta mı?”

Gazze'den serbest bırakılan Filistinli mahkûm Haitham Salem, serbest bırakıldıktan sonra iki hafta önce üç çocuğu ve eşinin öldürüldüğünü öğrenince gözyaşlarına boğuldu.

Serbest bırakıldıktan sonra Gazze'deki bir hastanede çekilen video görüntülerinde titreyerek ve ağlayarak şöyle dedi: “Çocuklarım hayatta mı? Onlar öldü... Yemin ederim öldüler. Dört gün sonra kızımın doğum günü olacaktı.”

İsrail'de tutukluyken kızı için yaptığı bir bileziği gösterdi.

“Bunu onun için yaptım, kendim yaptım.”

Kızı, serbest bırakılan rehine Elkana Bochbot'un oğluyla aynı yaştaydı ve babasının serbest bırakılmasından birkaç gün önce doğum gününü kutlamıştı.

Ancak kimse Salem'in kaybı için gözyaşı dökmeyecek ve ailesinden kimse onun serbest bırakılmasını görecek kadar hayatta kalmadı.

Acımız hiçbir zaman eşit olmadı ve çocuklarımızın hayatları aynı değere sahip değil.

İsrail kendini savunma hakkını ilan ederken, Gazze'deki veya işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlileri savunan kimse yok.

Televizyondaki her talk show, İsrail sokaklarında her insan şöyle diyecek: İsrail kendini savunma hakkına sahiptir. Suriye, Lübnan veya Filistin söz konusu olduğunda durum asla aynı değildir.

Hiç “Filistinlilerin kendini savunma hakkı var” diyen birini duydunuz mu?

İsrail ordusunun koruması altında gerçekleştirilen terör saldırıları, işgal altındaki Batı Şeria'da her gün yaşanıyor. Yerleşimciler arabaları yakıyor, zeytin ağaçlarını kesiyor, kimse tarafından korunmayan Filistinlileri dövüyor, vuruyor ve öldürüyor.

Açık ders

Görünüşe göre Gazze'de yaşayan 68.000'den fazla Filistinli, aralarında 20.000 çocuk da dâhil, yeterli değil.

Bir gecede İsrail bombaları 100 kişinin daha hayatını alabilir, devlet bunu yapmadan önce ABD'yi bilgilendirir ve mucizevî bir şekilde, çocukların cesetleri bile gömülmeden, ertesi gün “ateşkes” ilan edilir.

Bir hafta önce, Tel Aviv'de polis ile Hapoel futbol taraftarları arasında çıkan çatışmada yaralanan bir Hapoel taraftarı Haaretz'e şöyle dedi: “Polis herkesi dövüyor. Biz Cebaliye’de değiliz.”

Bu, İsrail güçlerinin Cebaliye’deki Filistinlilere istedikleri her şeyi yapabileceklerini kabul etmek anlamına geliyordu.

Şarm el-Şeyh deklarasyonunu imzalayan tüm hükümetler, Filistinlilere egemenliklerini elde etmenin tek yolunun silahlı direniş değil, müzakere olduğunu vaaz ediyorlar.

Ancak deklarasyonun imzalandığı günden bu yana İsrail, müzakere olmayacağını, anlaşmalara uymayacağını herkese çok net bir şekilde gösterdi. Anlaşmaları, mürekkep kâğıtta kurumadan bozuyor.

İsrail, Mısır'da Trump ile gülümseyerek el sıkışan Arap ve Müslüman liderlerin izniyle, bir savaş sonrası model, potansiyel olarak yeni bir statüko oluşturuyor.

Kendini savunma hakkı, tepki hakkı ile değiştirildi, bu da aslında istediği zaman Filistinlileri öldürmeye devam etme hakkı anlamına geliyor.

* Lubna Masarwa, Kudüs'te yaşayan bir gazeteci ve Middle East Eye'ın Filistin ve İsrail büro şefidir.

Çeviri Haberleri

İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş
İsrail, Gazze'nin tarım arazilerini yıllardır zehirliyor
BBC'nin kimse istifa etmeyeceği düzenlemesi