Gazze hava yardımları: Batı'nın vicdanını rahatlatan bir merhem

​​​​​​​Sembolik jestler gerçek yardımı ikame edemez. Deneyimli insani yardım gruplarının geniş ölçekte ve hızlı bir şekilde faaliyet göstermelerine izin verilmelidir.

Iyad Yousef’un Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Şişkin gözler, görünür kaburgalar ve açlıktan ağlayan çocuklar artık Gazze'de nadir görülen manzaralar ve sesler değil; bunlar artık norm haline geldi. Ancak bu kıtlık gıda eksikliğinden kaynaklanmıyor; siyaset, abluka ve erişimin kasıtlı olarak engellenmesinden kaynaklanıyor.

Hava yoluyla atılan yardımlar Gazze'deki açlık çeken sivillere sınırlı bir rahatlama sağlayabilir, ancak aynı zamanda daha geniş bir siyasi amaca da hizmet ediyor. Batılı hükümetler için - çoğu çatışma boyunca İsrail'i kararlı bir şekilde desteklemiş olan - bu tür sembolik jestler artan eleştirileri saptırmaya yardımcı oluyor.

Hava yoluyla atılan yardımları destekleyerek, insani endişelerini gösterirken, müttefiklerinin politikalarının kitlesel açlığın koşullarının oluşturulmasında merkezi bir rol oynadığı rahatsız edici gerçeklikten uzaklaşabiliyorlar.

Aynı zamanda, bu yöntem İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun yardımı, İsrail'in kendisi tarafından kolaylaştırılan vey izin verilen bir operasyon olarak değil, uluslararası baskıya bir taviz olarak sunmasına olanak tanıyor.

Netanyahu, hem iktidar koalisyonunu korumak hem de kişisel inancı nedeniyle, aylardır kabinesinin aşırı sağcı üyelerinin sert çizgisini benimsemiştir.

Bu inanç, partisinin yasaklanmış Kahanist hareketin köklerine dayanan aşırı milliyetçi bir grup olan “Yahudi Gücü” ile “Sağ Partiler Birliği” bayrağı altında seçim ittifakı kurmasında da yansımıştır.

Batı hükümetleri, bildirilen ölü sayısı 16.000'den fazla çocuk dâhil olmak üzere 60.000'in üzerine çıkmış olmasına rağmen, İsrail'i Gazze'deki askeri harekâtını sona erdirmeye çağırmak için nüfuzlarını kullanmakta isteksiz davranmaktadır. Ölü sayısı artık hava saldırıları ve çatışmalarda ölenlerle sınırlı değildir; gıda ve insani yardımın bölgede kıt olmaya devam etmesi nedeniyle, giderek artan sayıda sivilin açlıktan öldüğü düşünülmektedir.

Konsensüs sağlanamadı

Avrupa Birliği (AB), Gazze'ye yardım ulaştırılmasının sürekli engellenmesi konusunda İsrail'e karşı önlem alınması konusunda, ticari önlemler de dahil olmak üzere, bir konsensüs sağlayamadı.

AB Dışişleri Komiseri Kaja Kallas daha sonra, diplomatik girişimlerin ardından İsrail'in yardım dağıtımını kolaylaştırmak için adımlar atmayı kabul ettiğini duyurdu. Ancak bu duyuruya rağmen, insani yardım erişimi ciddi şekilde kısıtlı kalmaya devam etti ve krizin hafifletilmesinde neredeyse hiçbir ilerleme kaydedilmedi.

Gazze'deki gıda ve insani yardım kıtlığı lojistik zorluklardan kaynaklanmıyor, insan hakları grupları ve yardım yetkilileri tarafından kasıtlı politika tercihlerine bağlanıyor.

İsrailli bir askeri ihbarcı, İsrail güçlerinin gıda ve tıbbi malzeme taşıyan yaklaşık 1.000 yardım kamyonunu kasten imha ettiğini ve ateşe verdiğini ortaya çıkardı. Ayrı olaylarda, İsrailli sivillerin yardım konvoylarını engellediği ve kuşatma altındaki bölgeye gönderilen yardım malzemelerini tahrip ettiği görüldü.

Bu eylemler, üst düzey İsrailli yetkililerin kamuoyuna yaptıkları açıklamalarla pekiştirildi. Savaşın ilk günlerinde, eski Savunma Bakanı Yoav Gallant Gazze'ye “tam kuşatma” ilan ederek, “elektrik, gıda, su ve yakıt olmayacak” dedi.

Aşırı sağ koalisyonun önde gelen isimlerinden Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, rehineler serbest bırakılana kadar Gazze'deki sivil nüfusu aç bırakmanın “adil ve ahlaki” olabileceğini, ancak uluslararası toplumun “buna izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı.

2025 yılında Savunma Bakanı Israel Katz, insani yardım kısıtlamalarını meşru bir baskı aracı olarak nitelendirirken, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, yaygın açlık haberlerini kamuoyuna yalanladı.

Artan uluslararası baskı altında, İsrail hükümeti insani yardım erişimini genişletmeyi kabul etti. Temmuz 2025'te İngiltere'yi ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump, Netanyahu'nun yanında durarak “bu çocuklar çok aç görünüyor” dedi - bu, artan küresel öfke ortamında nadir görülen bir endişe ifadesi oldu.

Ancak, Batılı müttefikler İsrail veya Mısır üzerinden kara geçişleri açmak yerine, şu anda Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yönetilen bir hava ikmal kampanyasını desteklediler.

Bu yöntemin hem tehlikeli hem de yetersiz olduğu ortaya çıktı. Düşen paletler yerdeki sivilleri yaraladı ve her uçak genellikle sadece bir kamyon yükü kadar yardım malzemesi teslim ediyor - bu, Gazze'nin temel insani ihtiyaçlarını karşılamak için günlük olarak ihtiyaç duyulan tahmini 500 kamyon yükünün çok altında.

UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini'ye göre, şu anda 6.000'den fazla yardım kamyonu Mısır ve Ürdün'de izin bekliyor. Bu konvoyların bloke kalırken uçakların havadan yardım malzemesi atması, acı bir çelişkiyi ortaya koyuyor: Kıtlığı önlemek için gerekli araçlar mevcut, ancak bunları kullanmak için siyasi irade yok.

Bu çıkmaz, ABD ve İsrail'in Hamas'ın insani yardım malzemelerini yağmaladığı iddialarıyla gerekçelendirildi. Buna yanıt olarak, iki hükümet Delaware'de kayıtlı yeni bir kuruluş olan Gazze İnsani Yardım Vakfı'nın (GHF) kurulmasını destekledi.

Daha güvenli ve hesap verebilir bir alternatif olarak sunulan GHF, UNRWA ve Dünya Gıda Programı (WFP) gibi köklü kuruluşlarla uzun süredir devam eden ortaklıklardan bir kopuşu işaret ediyor.

Artan eleştiriler

Ancak GHF'nin faaliyetleri, sadece yerleşik insani yardım kanallarını atlatması nedeniyle değil, aynı zamanda sahada ölümcül sonuçlara yol açması nedeniyle de artan eleştirilere maruz kalıyor.

Birleşmiş Milletler'e (BM) göre, son haftalarda gıda yardımına erişmeye çalışırken yaklaşık 900 Filistinli öldürüldü, bunların çoğu vakfın kurduğu dağıtım noktalarının yakınında.

BM insan hakları ofisi, bu ölümlerin ABD ve İsrail tarafından güçlü bir şekilde desteklenen GHF'nin dağıtım modelinin güvenliği ve etkinliği konusunda ciddi endişeler uyandırdığı konusunda uyarıda bulundu.

Aynı zamanda, vakfın kurulmasının ardındaki gerekçe giderek daha fazla sorgulanmaya başlanmıştır. USAID'in yakın zamanda yaptığı bir değerlendirme ve İsrailli yetkililerin açıklamaları, Hamas'ın yardımları çaldığı iddiasının ölçeği ve güvenilirliği konusunda şüpheler uyandırmıştır.

Grubun, yerleşik uluslararası kuruluşları devre dışı bırakmayı haklı gösterecek şekilde insani yardım malzemelerini sistematik olarak yağmaladığı iddialarını destekleyen kesin kanıtlar ortaya çıkmamıştır. Uzmanlar, GHF gibi yeni kurulan siyasi oluşumlara güvenmenin, etkili insani yardım müdahalesinin iki temel ilkesini, yani verimlilik ve tarafsızlığı, zedeleyebileceği konusunda uyarıda bulunmaktadır.

Sembolik jestler, gerçek yardımın yerini tutamaz. En etkili yol, doğaçlama alternatiflerde değil, büyük ölçekte faaliyet gösterebilecek altyapı ve meşruiyete sahip deneyimli insani yardım kuruluşlarının erişimini yeniden sağlamaktır.

UNRWA ve WFP gibi kuruluşlar, on yıllardır çatışma bölgelerine yardım ulaştırmaktadır. Bu kuruluşların serbestçe faaliyet göstermelerine izin vermek, Gazze'deki insani felaketi durdurmanın ve göstermelik müdahalelerin ötesine geçerek gerçek hesap verebilirlik ve hayat kurtaran eylemlere geçmenin en kesin yoludur.

*Iyad Yousef, Suriye doğumlu bir ekonomist ve Orta Doğu meseleleri üzerine uzmanlaşmış bir siyasi analisttir. Yaklaşık iki yıl boyunca Suriye'de bir insani yardım kuruluşunu yönetmiş ve Foreign Policy dergisi, Chatham House ve Atlantic Council için makaleler yazmıştır.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş