Gazeteciler İsrail'in gerçeği susturma girişimlerini kınıyor

Uluslararası kuruluşlar hala harekete geçmiyor ve İsrail hala gazetecileri öldürüyor.

Ohood Nassar’ın The Electronic Intifada’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


10 Ağustos'ta İsrail ordusu, Gazze'deki El-Şifa Hastanesi'nin yanındaki Al Jazeera çadırında bulunan gazetecilere intihar dronu kullanarak hedefli bir saldırı düzenledi.

Saldırı, İsrail ordusunun Al Jazeera muhabirleri Enes el-Şerif ve Muhammed Qreiqeh'e defalarca tehditler savurmasının ardından gerçekleşti. Bu muhabirler, iki meslektaşları olan kamera operatörleri Ibrahim Zaher ve Muhammed Noufal ile birlikte öldürüldü.

Orada bulunan diğer üç kişi de öldürüldü: serbest gazeteciler Muhammed al-Khaldi, Mo'men Aliawa ve tesadüfen orada bulunan sivil Saad Jundiya.

Al Jazeera'nın 27 yaşındaki serbest kameramanı Said Hasballah, saldırıdan sadece yirmi dakika önce Al Jazeera çadırında bulunarak devam eden soykırımı tartıştığını söyledi.

Hasballah, The Electronic Intifada'ya “Enes ve Muhammed Qreiqeh ilk kez aynı anda oradaydılar. Genellikle vardiyaları dönüşümlü olarak yapar ve çalışma saatlerini paylaşırlardı, böylece gerçekler dünyaya ulaşırdı” dedi.

Yemen TV muhabiri 32 yaşındaki Wadi Abu al-Soud, Al Jazeera çadırının bombalandığı sırada, Al Jazeera çadırından sadece 30 metre uzaklıktaki kendi çadırındaydı. Al-Soud, İsrail savaş uçaklarının bütün gün çok alçaktan uçtuğunu ve Gazze'nin doğusunun aralıksız bombardımana maruz kaldığını söyledi.

Al-Soud, “Uçaklar o kadar yakındı ki gazeteciler birbirlerine gecenin zor geçeceğini söyleyip birbirleri için dua etmeye başladılar” dedi.

Hem al-Soud hem de Hasballah, saat 23:30 civarında meydana gelen sağır edici patlamadan çok korktuklarını söylediler.

Al-Soud, “Saldırı doğrudan Enes’i vurdu, o anında öldü” dedi. “Muhammed Qreiqeh ağır yaralandı. Onu kurtarmaya gittim ama birkaç dakika içinde hayatını kaybetti.”

Hasballah, “Bu, Al Jazeera çadırındaki gazetecileri doğrudan hedef alan bir saldırıydı” dedi.

Gerçeği susturmak

Her iki gazeteci de saldırının kasıtlı olduğunu ve Gazze'den gelen gerçekleri susturmak amacıyla yapıldığını söyledi. Gazeteciler, Gazze halkına karşı bombalamalar, cinayetler, keyfi yıkımlar, kitlesel yerinden edilme ve sistematik bir İsrail açlık politikası ile kıtlık yaratma sahnelerini belgeliyorlar.

Ayrıca, Al Jazeera'ya yapılan saldırının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve diğer üst düzey hükümet bakanlarının son iki yıldır defalarca tehdit ettiği gibi, Gazze Şehrinden Filistinlilerin toplu olarak sınır dışı edilmesi için bir hazırlık olduğunu söylediler.

Enes’in vasiyeti, İsrail ordusunun tekrar tekrar tehdit ve tacizlerinden sonra, bu yılın Nisan ayı başında yazıldı.

Enes vasiyetinde, “bu sözlerim size ulaşırsa, İsrail'in beni öldürmeyi ve sesimi susturmayı başardığını bilin” diye yazıyor.

Muhabir, Filistin'in asla teslim olmayacağına olan güvenini dile getirdi ve geride kalanlara annesinin, savaş sırasında doğan küçük oğlu Salah'ın, 4 yaşındaki kızı Şam'ın ve eşi Bayan'ın bakımını emanet etti.

Diğerlerine ise şöyle yazdı: “Kısıtlamalarla susturulmayın, sınırlarla sınırlandırılmayın. Ülkenin ve halkının kurtuluşu için köprüler olun, böylece haysiyet ve özgürlüğün güneşi gasp edilmiş vatanımıza parlasın.”

Hasballah, 31 Temmuz 2024'te Gazze'deki Beach Camp'ta bir haber çekiminden dönerken öldürülen Al Jazeera muhabiri Ismail el-Ghoul'un yakın arkadaşıydı.

El-Ghoul, Al Jazeera için Hamas lideri Ismail Haniyeh'in yıkılmış evinden haber yapmayı yeni tamamlamıştı ve Hasballah, Ismail'in kendisine sık sık Enes gibi her gün tehdit edildiğini söylediğini belirtti.

Hem al-Soud hem de Hasballah, arkadaşlarının gözlerinin önünde ölmelerine tanık olduktan sonra şok geçirdiklerini ve onları kurtarmak için hiçbir şey yapamadıklarını söyledi.

Al-Soud, “Sadece üç saat sonra sırtımda şarapnel parçası olduğunu fark ettim” dedi. “Enes ve Muhammed'i o halde görünce sinirlerim bozuldu, kendi yaralarımı bile fark etmedim.”

“Enes ve Muhammed sadece iş arkadaşlarım değildi, onlar benim kardeşlerimdi. Eşim bir haftadır Gazze'de bulunmayan ciddi bir hastalıktan muzdarip ve ikisi de bana ilaç aramamda yardım ediyorlardı.”

Korkunç suçlar

Hasballah, Muhammed Qreiqeh ile olan bağından bahsetti. Geçen yılın Nisan ayında İsrail'in El-Şifa Hastanesine ikinci kez saldırmasından bu yana, ikisi birlikte kuşatmaya dayandılar.

Al-Soud, Muhammed'in annesi El-Şifa'ya yapılan saldırı sırasında öldürüldüğünde Muhammed'in yanında durmuş ve ona destek olmuştu. Annesi kaybolmuş ve Muhammed'in sonunda uyku pozisyonu, tırnakları ve saçlarından annesinin cesedini teşhis etmek zorunda kaldığı sokakta bulunmuştu.

Filistin Gazeteciler Sendikası, Gazze'deki gazetecilere yönelik bu son İsrail zulmünü kınadı.

Gazze'deki sendikanın başkanı Ahed Farwana, The Electronic Intifada'ya gazetecilerin hedef alınmasının “korkunç bir suç” olduğunu söyledi.

Farwana, “Uluslararası hukuk, çatışma zamanlarında gazetecilerin korunmasını açıkça gerektirir” dedi ve PJS'nin İsrail'i - bir kez daha - gazeteciler için tehlikeyi artıran Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk ettiğini ekledi.

“ICC'nin bu davalarda harekete geçmemesi, işgalcilere Filistinli gazetecilere karşı daha fazla suç işlemeleri için yeşil ışık yakıyor.”

Uluslararası kuruluşlar hala harekete geçmiyor ve İsrail hala gazetecileri öldürüyor. 25 Ağustos'ta, İsrail'in Han Yunus'taki bir başka hastaneye, Nasır Tıp Kompeksi'ne düzenlediği saldırıda 20 kişi hayatını kaybetti, bunlardan beşi gazeteciydi.

Buna rağmen Gazze'deki gazeteciler yılmadan çalışmaya devam ediyor. Filistin TV'de program sunucusu olan Baidaa Moamer, The Electronic Intifada'ya şunları söyledi:

“İnsanlık dili bizim ortak dilimizdir ve biz bu mesajı iletmeye yemin ettik – hayatta tek bir gazeteci kalsa bile.”

*Ohood Nassar, Gazze'de eğitim bilimleri alanında lisans eğitimini tamamlamak üzere olan bir yazardır.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş