Ramona Wadi’nin MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
İsrail soykırımda hiçbir resmiyet kullanmadı. AB ise İsrail'e, yerleşimci-sömürgeci varlığın soykırım amaçlarına ulaşmasına yardımcı olmak için tasarlanmış en üst düzeyde formalite ile davranmaktadır.
AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'na ilişkin bir raporun ardından, ayrıntılarda tereddütlü bir dil kullanılıyor: “İsrail'in AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'nın 2. Maddesi kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerini ihlal edeceğine dair emareler bulunmaktadır” ifadesinin yer aldığı raporun ardından AB, üye devletlerin üzerinde mutabık kalması pek mümkün olmayan ve hiçbiri Gazze'deki soykırımı durdurmada etkili olmayan bir cezalandırıcı tedbirler listesi hazırladı.
Bu tedbirler AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının kısmen ya da tamamen askıya alınması, İsrailli bakanlara, askeri personele ve aşırılık yanlısı yerleşimcilere yaptırım uygulanması, ticaretin kısıtlanması, silah ambargosu ve bilimsel işbirliğinin askıya alınmasıdır.
Haberlerde, “Bu seçeneklerin birçoğu son aylarda gayrı resmi olarak tartışılmış olsa da, ilk kez resmi olarak yazılı bir şekilde sunulacak” denildi.
Uluslararası hukuk gibi BM kararları da yazılıdır. Filistinlileri korumak yerine, Filistinlilere zarar verdikleri kanıtlanmıştır. Devam etmekte olan bir soykırıma verilen cılız tepkiler ne kadar ağırlık taşıyacaktır?
Önlemler yaz tatilinden önce 15 Temmuz'da görüşülecek. AB diplomatları Batılı insan hakları kavramlarına kendilerini kaptırırken, Filistinliler İsrail'in bombardımanıyla karşı karşıya kalmaya devam edecek ve toprakları daha fazla katliam için kapatılana kadar daha da küçülecek. Ancak elbette bu senaryolar yaz tatilini rahatsız etmeyecek. Resmiyet ve Gazze'deki Filistinlilere yönelik sahte endişe Batı'nın programında kaldığı yerden devam edecek.
İsrail yazılı olarak yapılan resmi sunumları önemsemiyor. Önemli olan yazının arkasındaki siyasettir. Geçen ay AB Dış Politika Şefi Kaja Kallas, AB'nin hiçbir şey yapmadan nasıl adım attığını özetledi - sahada değişiklikleri hedefliyor, sonra daha fazla önlem almayı düşünüyor. AB ‘sahada değişiklikler’ beklerken, İsrail bunları gerçekleştirdi: Gazze İnsani Yardım Fonu hem toprakları hem de demografiyi değiştirirken, yakın zamanda sızdırılan Filistinlileri sözde insani geçiş bölgelerine kapatma planları, uygulandığı takdirde İsrail'in etnik temizlik planlarını ilerletecektir.
AB içinde oybirliğiyle bir anlaşmaya varılması mümkün değildir. İspanya, AB'yi bir duruş sergilemeye çağıran en açık sözlü ülke olurken, diğerleri yatıştırıcı söylemler ya da İsrail'in soykırımını meşrulaştırmaya çalışan daha ileri iddialar arasında gidip gelmektedir. Bir soykırımı durdurmanın tartışmaya bile açık olmaması gerektiği gerçeğinden bahsetmiyorum bile. Eğer insan hakları mevzuatı gerçekten ihlalleri önlemek için varsa, soykırım tartışmasız bir şekilde durdurulmalıdır.
Önerilen AB tedbirlerinin İsrail'in Gazze'deki soykırımı üzerinde kayda değer bir etkisi olmayacaktır. Anlaşmanın 2. Maddesi ‘insan haklarına ve demokratik ilkelere saygıdan’ bahsetmektedir ki her ikisi de anlaşmanın resmi olarak tesis edildiği 2000 yılından bu yana ihlal edilmektedir.
AB'nin başarmayı umduğu ve başaramayacağı tek şey, meydana geldiğinde ele alınması gereken daha önceki hasarı hafifletmektir. Bunun yerine hem İsrail hem de AB ihlallerini sürdürdü; İsrail'in güvenlik söylemini her ne pahasına olursa olsun destekleyen AB, yerleşimci-sömürgeci varlığın insani paradigma altında normalleştirdiği Filistinlileri zorla sınır dışı etmesine yardım etti. AB kâğıt üzerinde, resmi olarak önlemler yazarak kendini verimli hissederken, Filistinliler İsrail'in bombaları ve AB'nin formalitesi altında katledilmeye devam ediyor.
*Ramona Wadi, bağımsız bir araştırmacı, serbest gazeteci, kitap eleştirmeni ve blog yazarıdır. Yazıları Filistin, Şili ve Latin Amerika ile ilgili çeşitli temaları kapsamaktadır.