Esraa Abo Qamar’ın EI’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Gazze'deki yıkımın ortasında, yaşam belirtileri en beklenmedik yerlerde yeniden ortaya çıkıyor.
Eqraa Ketabak (Kitabını Oku) Nisan sonunda Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında yıkımın tam ortasında açılan küçük bir kitap tezgahı.
Sıra sıra dizilmiş Arapça ve İngilizce romanlar, şiir, felsefe, inanç ve kişisel gelişim kitapları kaldırımdaki derme çatma tahta kalasların üzerine düzgünce dizilmiş, renkli kapakları etraflarındaki yıkımın gri tozuna meydan okuyor.
Kısmen ya da tamamen yıkılmış binalar ve eski ve yeni hava saldırılarından kalan enkazlarla çevrili olan kitaplar ve konuları uyumsuz görünüyor. Yoldan geçenlerin yüzlerine kazınmış duyguları yansıtırcasına umuttan, sevgiden, kayıptan ve direnişten bahseden başlıklarla tezgâh, onları durup okumaya ve soykırımın silmeye çalıştığı hayatın bir parçasıyla yeniden bağlantı kurmaya davet ediyor.
Filistinli bir romancı, akademisyen ve tezgâhın düzenli müşterisi olan Hasan el Katrawi sosyal medya hesabında “Kitaplar yıkıntıların arasında yerini alıyor” diye yazdı. "Onlar [İsrailliler] bizi dışarıdan yok ediyor, biz ise kendimizi içeriden inşa ediyoruz. Yiyecek açlığı geçicidir. Ama okuma açlığı ebedidir."
Mütevazı kitap tezgâhının arkasında Nuseyrat kampından iki genç kardeş var. Salah ve Abdullah Sarsour soykırım sırasında evlerini kaybetmişler ve yakındaki bir okula yerleştirilmişler, halen orada barınıyorlar.
Genç yaşta kitaplara karşı bir tutku geliştirdiler ve İsrail'in Gazze'de 21 aydır süren imha savaşı sırasında, tüm zorluklara rağmen okumayı bırakmadılar. Kitaplara erişim zor olsa da Abdullah, Gazze Şehri'ndeki ikonik “Samir Mansour” kitapçısı gibi kitapçılarda iyi bir kitap bulmak için güvenliğini riske atarak ve ulaşım için çok para harcayarak Gazze'nin kuzeyine uzun ve zorlu yolculuklar yapmakta ısrar etti.
Bir tutkuyu paylaşmak
Ancak daha az adanmış olsalar bile başkaları da kitap istiyordu.
Abdullah The Electronic Intifada'ya “Bu sadece bizimle ilgili değildi,” dedi. “Kampımızda okumayı seven başkalarını da tanıyorduk ama herkes bu yolculuğu yapamıyordu.”
Bu yüzden kardeşler gidip gelmek yerine kitapları kendi topluluklarına getirmeye karar verdiler. Eğer insanlar artık kitaplara ulaşamıyorsa, o zaman kitaplar onlara gelmeliydi.
Birikimlerini bir araya getirdiler ve mütevazı tezgâhlarını açmak için kuzeyden ilk büyük parti kitabı satın aldılar. Amaçlarının para kazanmak değil, erişimi sağlamak, okumayı daha kolay ve yaygın hale getirmek olduğunu söylediler.
Salah, “Bu sadece bir iş kurmak değil, tutkumuzu insanlarla paylaşmakla ilgili” dedi. “İnsanları yeniden okumaya teşvik etmek istedik.”
Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'na göre Filistin'de okuma yazma bilmeyenlerin oranı dünyadaki en düşük oranlardan biri.
Gazze'de bu oran yüzde ikinin biraz altında.
Gazze'deki Filistinlilerin çoğu okumaya duydukları derin sevgiyle gurur duyuyor. Devam eden soykırım nedeniyle neredeyse iki yıldır eğitimden mahrum olmalarına rağmen, bu felaket koşullarında bile okumaktan, yazmaktan ve öğrenmekten asla vazgeçmediler.
Eqraa Ketabak kısa sürede kitap satın alınan bir yerden çok daha fazlası haline geldi. Burası sohbetler için, çocukların hikâyeleri karıştırıp kaybettikleri eğitim yıllarını telafi edebilecekleri, yaşlıların bir zamanlar ezberledikleri unutulmuş şiirleri yeniden keşfedebilecekleri ve yazarların kendi hikâyelerini ve kitaplarını yazmak için ilham bulabilecekleri bir alan haline geldi.
Teselli
Emel Abu Saif teselliyi kitaplarda bulan Filistinli bir yazar.
The Electronic Intifada'ya konuşan Emel, “Ne zaman bunaldığımı hissetsem, kitaplar aracılığıyla bu dünyadan başka bir dünyaya kaçıyorum,” diyor. “Bu kitap tezgâhı benim öncelikli hedefim ve kendimi yeniden eski benliğimde hissetmemi sağlayan tek yer haline geldi.”
Emel okumanın ve yazmanın direnmek için tek yolu olduğuna inanıyor. Ezilenlerin yazmasının bir direniş biçimi olduğuna inanan merhum ünlü şair Mahmud Derviş'in izinden giden Emel, kısa süre önce ilk romanı “Atheer Gaza”, yani “Sevgili Gazze”'yi yayınladı.
"Küçük bir çadırda yerinden edilmiştik. Yapacak hiçbir şey yoktu, üniversite yoktu, ders yoktu, sadece bitmek bilmeyen günler boyunca yiyecek ve su arıyor, yakacak odunla yemek pişiriyorduk," diyor Emel. "Bir gün kendime dedim ki, bu şekilde daha ne kadar bekleyeceğim? Hayır, bir şeyler başarmak istiyorum. Bir fark yaratmak istiyorum."
Ocak 2024'te telefonundaki notlar uygulamasını kullanarak günlük deneyimlerini ve çektiği acıları belgelemeye başladı. Kâğıt kıt ve son derece pahalı. İlk başta, her seferinde sadece biraz yazdı. Ancak aylar sonra bu notlara geri döndü, onları genişletti ve tam bir romana dönüştürdü.
Temmuz ayında kitap yayımlandı. Bugün kitabı Arap dünyasının dört bir yanında satışa sunulmuş durumda.
“Bu uzun zamandır kurduğum bir hayaldi,” diyor Emel. “Savaş bitene kadar gün sayıyorum ki romanımı burada, Gazze'de basabileyim ve yayınlayabileyim.”
BM'ye göre, Nisan 2024'e kadar İsrail'in Gazze'deki topyekûn bombardımanı 13 halk kütüphanesinin hasar görmesine ve tamamen yıkılmasına neden oldu. Bu, kıyı şeridi boyunca eğitim kurumlarının toplu olarak yok edilmesine ek olarak gerçekleşti.
Öğretmenler ve akademisyenlerle birlikte üniversitelerin ve okulların hedef alınması, İsrail'in sadece binaları ve altyapıyı hedef almadığının açık bir göstergesidir. Bu, tarihimizi silme, sesimizi susturma ve halkımızın entelektüel ruhunu yok etme girişimidir.
Yine de fikirler ölmez.
Ve Sarsour kardeşlerin de tanıklık edeceği gibi, fikirler var olduğu sürece kitaplara da ihtiyaç olacaktır.
*Esraa Abo Qamar, Gazze'de yaşayan bir yazar.