Esma Ramazan Mustafa’nın The New Arab’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Gazze'deki soykırım başlamadan önce bir öğretmen ve iki kız çocuğu annesiydim. Şimdi ise hayatımdaki diğer cesur kadınlarla birlikte 2000'den fazla çocuğa annelik yapıyorum. Filistinli kadınlar olarak savaşın içinde yaşamak, sayısız insana destek olan öğretmenler, anneler ve bakıcılar haline geldiğimiz anlamına geliyor.
Bizler gerçekten de toplumumuzun bel kemiği olarak hizmet veriyoruz.
Sekiz kez yerimden edilmek de dâhil olmak üzere Gazze'deki diğer kadınların yaşadığı pek çok zorluğu ben de yaşadım. Evimden taşınmak ve birbiri ardına çadırlarda yaşamak zorunda kaldım, her seferinde kızlarımı omuzlarımda taşıyarak ölümden kaçtık.
Uzun mesafelerden su taşımak ve kıtlığın ortasında kızlarım için yiyecek bulmanın zorluklarıyla uğraşmak da dâhil olmak üzere 'çadır hayatına' uyum sağlamak zorunda kaldım. Hayat pahalılığı da işleri bir hayli zorlaştırıyordu ama ben devam ettim.
Bulabildiğim yiyecekleri ateşte pişiriyordum, toprak fırında ekmek yapmayı öğrenmiştim ve yakındaki göçmen kamplarında yiyecek bulmak için uzun mesafeler yürüyordum.
Yükselmek
Soykırım sırasında, bir sınıfta bir grup öğrenciye ders vermekten, çevremdeki her çocuğa ders vermeye geçtim. Onları her gün saat 15:00'te, etraflarını saran korku ve dehşet atmosferinden uzaklaştırmayı amaçlayan eğitici ama aynı zamanda eğlenceli bir derse katılmaları için bir araya getiriyordum. Bunun onlara çocukluklarının bir parçasını geri vereceğini umuyordum.
Gerçekte, çocuklar buna çok ihtiyaç duydukları için öne çıkmak zorundaydım.
Refah'taki mülteci kampında komşum olan bir çocukla ve Nuseyrat'taki başka bir çocukla iletişim kurmak için işaret dilini bile öğrendim. Bu sayede onların ihtiyaçlarını düzgün bir şekilde karşılayabildim.
Ayrıca çocuklar için doğum günü partileri ve acı ve ıstıraplarının bir kısmını hafifletmek için müzik, dabke, grup oyunları, halk dansları, halk masalları ve ilahiler gibi çeşitli etkinliklerle duygusal rahatlama seansları düzenlerdim.
Ama ben bir istisna değildim. Etrafımda, kamplarda ve çadırlarda yaşayan kadınların bir insanın omuzlarına yükleyebileceğinden çok daha fazlasını yüklendiklerini gördüm. Hepsi yaşlarından daha bilge davranmak ve daha cesur olmak zorundaydı. İşte bu yüzden şehit olanlar da dâhil olmak üzere her biri onurlandırılmalıdır.
Esma iki kızıyla birlikte. Gazze soykırımı boyunca sekiz kez yerlerinden edilmişlerdi.
Kadınların gücü
Han Yunus'ta yerinden edildiğim sırada tanıştığım Umm Amin, kamptaki aileler için her gün toprak fırında ekmek pişiriyor. Kocası şehit edildi ve çocuklarıyla yalnız kalmasına rağmen toplumu için ekmek pişirmeye devam etti.
Yerinden edilmişken ders verdiğim öğrencilerimden biri olan Rana, bir gün derse gelmediğinde annesinin bir çadırda doğum yapmasına yardım ettiğini öğrendim. Onu kontrol etmeye gittiğimde annesiyle birlikte (gülümsüyordu) çocuklarına sandviç verirken bulduğum sahneyi asla unutmayacağım.
Refah'taki internet çadırında tanıştığım Bayan Mona, soykırımın her gününü çocuklarına tek başına bakarak geçirdi. Kocasını nihayet görebilmek için çocuklarıyla birlikte tahliye edileceği günü beklerken sürekli ağladı.
Kocası bir yıldan uzun süredir kayıp olan Leyla da çocuklarına bakmak için elinden geleni yapan bir başka anneydi. Mısır satmak için yürüdüğü uzun mesafeler yüzünden ayağını bile sakatlamıştı.
Sevgili komşum Ümmü Adi, oğullarına ve kızlarına günde en az bir öğün yemek yedirebilmek için gece gündüz kullandığı bir dikiş makinesi yaptı. Kocası ekmek ararken başından ciddi bir şekilde yaralandığı için felçli, bu yüzden ona da o bakıyor.
En trajik anlarda bile onların gücü bana güç verirdi.
Han Yunus'taki altıncı yer değiştirmemde tanıdığım Ümmü Yazan, çocukları Yazan ve Eileen'i her akşam ders için çadırıma getirirdi. Yakınımda oturur ve mutlulukla gülümseyerek onları izlerdi.
Tatlı ikramlar yapar ve bunları kampta satardı. Her zaman sevgiyle yapılırlardı.
Bir gün birlikte bir fincan kahve içtikten sonra çadırı hedef alındı. Saldırı gece gerçekleşti. Ondan ve çocuklarından hiçbir iz bulamadık. İsrail füzesi çadırı tamamen yok etti ve yerinde bir krater bıraktı.
Bir kelebek gibi aramızdan ayrıldı.
Bu yıkım, ölüm ve korkunun ortasında, Filistinli kadınların yaptıkları sayesinde hala büyük bir umut var. Her şeylerini kaybetmelerine rağmen aileleri ve tüm Filistinliler için hizmet ediyor ve fedakârlıkta bulunuyorlar.
Esma Gazze'deki soykırımın ortasında çocuklara ders veriyor.
Kadınlar, toplumlarını doldurdukları sevgi, yaptıkları iş ve sağladıkları destekle bütün bir halkı ayakta tutarken, kendilerini bir toplumun sadece yarısını oluşturuyormuş gibi hissetmezler.
Ateşkese rağmen hayatımızın en zor günlerinden bazılarını yaşadığımızı çok iyi biliyorum. Ancak, sadece Dünya Kadınlar Günü ışığında değil (bu iyi bir fırsat olsa da), Filistinli kadınlar onurlandırılmalı ve gösterdikleri inanılmaz güç hatırlatılmalıdır.
Dünya Filistinli kadınlardan çok şey öğrenebilir, özellikle de dünyanın en güçlüleri sizi hedef alıyormuş gibi hissettiğinizde bile umut etmeye ve hayal kurmaya cesaret ederek ve yıkıntılar arasında bir gelecek inşa ederek mücadele edebileceğinizi.
* Esma Ramazan Mustafa, Gazze'de yaşayan bir anne ve öğretmen.