Rua Aladdin Missmeh’in We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Büyükbabamın bahçesindeki kocaman dut ağacına asılı salıncakta ilk kez sallandığımda dört yaşındaydım. Bahçe, evinin etrafını üç taraftan sarıyor ve bir renk paleti olarak göze çarpıyordu. Büyük bir arazi parçası değildi ama capcanlı ve hayat doluydu.
Anne tarafından büyükbabam Ömer Al-Astal şu anda 82 yaşında. Kimya ve jeoloji bölümlerini okudu, bu yüzden bahçe ile ilgili neler yapabileceğini iyi biliyordu. Bitkileri sular, dalları budar, bana ve kuzenlerime meyveleri nasıl özenle toplayacağımızı öğretirdi. Bahçesini güzel bir hale getirmek için her gün çalışırdı.
Çocukken bahçesinde o kadar çok zaman geçirdim ki, çocukluğumun değerli bir parçası haline geldi. Üzüm asmasının altında oynadığımız, yardımlaştığımız, mangal partileri yaptığımız ve birlikte yemek yediğimiz yerdi.
Geçen yıl, 2024'te, bahçesi acımasızca yok edildi. Dal dal, ağaç ağaç yaşamı çekilip alındı. İsrail tankları Han Yunus'taki askeri kara operasyonlarından birinde araziyi yerle bir etti. Bazıları onlarca yıldır orada duran ağaçlar bir dakika içinde yok oldu. Toprak çıplak kalmıştı. Büyükbabamın bahçesinin yok olduğunu görmek hem korkutucu hem de yürek parçalayıcıydı - sadece ailemin geçim kaynağının bir parçası olduğu için değil, aynı zamanda pek çok anıyı barındırdığı için. Bahçemiz artık sadece hayallerimizde yaşıyor.
Büyükbabamın bahçesinden geriye kalan
Han Yunus'un 2025 yılındaki tahliyesi sırasında ailemle birlikte el-Mevasi'ye yerleştik. Bombardıman ve bir yerden başka bir yere taşınmanın sebep olduğu karmaşanın ortasında, büyükbabamla konuştuğumda her zaman huzur buluyorum.
Bir sabah onunla oturdum ve ona bir zamanlar bahçesinde büyüyen ağaçları sordum. “Uzun zaman önce, sen daha burada yokken bile oradaydılar” dedi.
İlk başta çok az şey söyledi ama konuşmaya başladıktan sonra her ağacı hatırladı. Kayısı ve şeftali fidanlarını nasıl bulduğunu, elma ve nar ağaçlarını nereye diktiğini, zeytin ve limon ağaçlarını gelişmeleri için nasıl bakım yaptığını ve asmadan bir üzüm salkımının bazen bir kilodan daha ağır bastığını anlattı.
Arkadaşları ve aile üyeleri ziyarete geldiğinde, her zaman çuvallar dolusu farklı türde meyve bulundurduğunu anlatırdı. Kendimi bildim bileli, her perşembe büyükbabamı ziyarete gittiğimizde bir torba dolusu limon, portakal, dut, üzüm, anneannemin nanesi ya da guava (bir çeşit meyve) ile giderdik. Hem de her zaman.
Bahçenin İsrail tankları tarafından tahrip edilmeden önceki hali
Büyükbabam konuşurken gözlerindeki hüznü gördüm. Sesinin asla yankılanmadığı bir hüzün… Sanki o anda bahçeye bakıyordu - artık var olmayan ama anılarımızda yaşamaya devam eden bir bahçeye. Yine de bahçeden söz ettiğinde güçlendim. Hatırlama şeklinin kendine has bir gücü vardı. Nefretle değil, haysiyetle konuşuyordu. Bir zamanlar bahçesi olduğu ve orada çalıştığı için gurur duyuyordu.
Beni şaşırtıyor. Kaybederken bile toprağı ve bize verdiklerini onurlandırıyor. Onun sakin varlığı ve bir zamanlar gök gürültüsünden daha yüksek sesle konuşan sessiz direnişi, bana köklerimizi topraktan koparılsalar bile yanımızda taşıdığımızı hatırlatıyor. Onu dinlemek, toprakla olan bağımızın kolay kolay silinemeyeceğini fark etmemi sağladı. Düşündüğümüzden ve hissettiğimizden daha güçlüdür.
Büyükbabamın bugünkü fotoğrafı
Bu anılar sadece büyükbabamın hikâyesi değil. Ağaçlarını, özellikle de kimliğimize ve topraklarımızla olan bağımıza derinden bağlı olan zeytin ağaçlarını kaybeden yüz binlerce Filistinlinin hikâyesidir. İsrail'in Filistin topraklarını yok etmesi, daha geniş bir toprak müsaderesi ve zorla yerinden etme modelinin bir parçasıdır. Filistin'de ağaçlar mahsulden daha fazlasıdır. Aile tarihinin ve kolektif hafızanın bir parçasıdırlar. Bazı zeytin ağaçları yüzlerce, hatta binlerce yıllıktır. Kesildiklerinde, yeri doldurulamaz bir şey kaybedilmiş olur.
Ağaçlara olan güçlü sevgim beni her zaman şaşırtmıştır. Her yerde, bahçelerde, üniversite kampüsümde ve hatta sokaklarda ağaçların fotoğraflarını çektim. Şimdi anlıyorum ki bu sevgi genlerimde var. Bu sevgi büyükbabamdan geliyor, yıllarca çalıştığı ve göz açıp kapayıncaya kadar elinden alınan bahçesinden hala gururla bahseden o büyük adamdan.
Büyükbabam her ağacı hatırlıyor
Mahmud Derviş “Al Sumud” (“Direniş”) adlı şiirinde “Zeytin ağaçları onları diken elleri bilseydi, yağları gözyaşına dönüşürdü” diye yazmıştı.
Büyükbabam bir süre konuşmayı kestikten sonra duyduğum gürültülü sessizlik bana bu dizeyi hatırlattı. Büyükbabamın ağaçlarının onu tanıdığı kadar büyükbabamın da onları tanıdığına inanmak istiyorum.
Henüz yeni bir bahçe yapmadık ama büyükbabamın tohumlarını içimde taşıyorum. Bahçe artık yok olsa da, her ağacın nerede durduğunu, bitkilere basmadan nerede yürüneceğini ve meyvelerin nasıl toplanacağını hala net bir şekilde hatırlıyorum. Her şeyi hatırlıyorum. Bu anılar benim hayatta kalma biçimim. Bana bir zamanlar nelere sahip olduğumuzu, nelerin alındığını ve bir gün büyükbabamın bahçesini yeniden ekme umudu da dâhil olmak üzere neleri taşımaya devam ettiğimizi hatırlatıyorlar.
* Rua Aladdin Missmeh, kitap okumayı seven ve onlarda teselli bulan bir Filistinli. El-Ezher Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı ve Fransız Dili okuyor. Kelimelerin gücünün yıldızlar kadar sonsuz olduğuna inanıyor. “Herkesin anlatılması gereken bir hikâyesi var ve ben de kendi hikâyemi anlatmak için elimden geleni yapacağım.” diyor.