Ohood Nassar’ın Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
14 Mayıs sabahı saat 7'de uyandım ve bir günlük iş için hazırlanmaya başladım.
Planıma göre Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliye mülteci kampında bir eğitim çadırına gidecektim. Şubat ayından beri orada öğretmenlik yapıyordum.
Çadır 120 kız ve erkek çocuk için bir okul olarak hizmet veriyordu.
Yola çıkmadan önce anneme öğle yemeği için ne hazırlayacağını sordum. O sıcak ve şefkatli sesiyle cevap verdi. “Sana dawali [üzüm yaprağı dolması] yapacağım.”
“Teşekkür ederim anne,” dedim ona sıkıca sarılarak. “Bu benim en sevdiğim yemek.”
Gıdanın kıt ve fiyatların fahiş olduğu Gazze'de böyle bir yemek için malzeme bulmak neredeyse imkânsız hale geldi.
Ailemde sekiz kişi var. Hepimiz için “dawali” yapmak 60 dolardan fazla tutuyor.
Eğitim çadırına ulaştığımda öğrencilerimin “Günaydın öğretmenim!” derken duydukları coşkuyu hissedebiliyordum.
Onlara bir öykü yarışması düzenlediğimi söyledim.
Çocuklar savaş sırasında yaşadıkları deneyimler hakkında kişisel öyküler yazmaya teşvik edilecekti. En iyi yazarlara ödüller verilecekti.
Saat 11'de Gazze Eğitim Bakanlığı'ndan bir müfettiş beni ziyaret etti. Ona eğitim çadırını genişletme isteğimden bahsettim, böylece beşinci ve altıncı sınıf öğrencilerine de eğitim verebilecektik.
Müfettiş bu fikri şiddetle destekledi.
Ben de çadırın girişine yeni öğrencilerin gelebileceğini belirten bir ilan astım.
Öğlen 1'de eve döndüm ve üniversite derslerinin kayıtlarını izlemeye başladım.
İsrail'in Ekim 2023'te Gazze'ye yönelik soykırım savaşını ilan etmesinden bu yana üniversite derslerime fiziksel olarak katılamadığım için kayıtlı dersleri izlemem gerekiyor.
Dersleri izlerken notlar aldım ve dikkatimi vermeye çalıştım.
Yine de zihnim dağınıktı. Yaşadığımız travma konsantre olmayı çok zorlaştırıyor.
Kaos
Saat 16:00'da, düşünce trenim ağabeyim Uday tarafından kesildi. Paniğe kapılarak, sadece gerekli belgeleri içeren çantamı alarak derhal evimizi terk etmemi söyledi.
Birden bağırışlar duyduk. Genel bir kaos havası vardı.
Enkazın üzerinden çığlık atarak koşan insanlar gördüm.
Bir adama neler olduğunu sordum. Bana İsrail güçlerinin bizim eve 20 metreden daha yakın bir evin önümüzdeki birkaç dakika içinde bombalanacağı uyarısında bulunduğunu söyledi.
Yakındaki bir kampta annem ve kız kardeşlerimle buluştum. Annem “Acele edin” dedi.
El ele tutuştuk ve yaklaşık 80 metre uzaklıktaki kız kardeşimin evine koştuk.
Çantamı yere bıraktım ve gözyaşlarına boğuldum. Endişe beni öldürecekmiş gibi hissediyordum.
İş yerinde olan babamı arayıp eve dönmemesi için uyardım. Ona kız kardeşimin evinde güvende olduğumuzu söyledim.
Bir saat sonra babam geldi. Geceyi kız kardeşimde geçireceğimizi ve ertesi gün Gazze'nin batısında bir yer kiralamaya çalışacağımızı söyledi.
Neleri yanımıza alacağımızı ve yer değiştirmeye nasıl hazırlanacağımızı tartışırken, komşuların yan evin bir uyarı aldığını bağırdığını duyduk. Bir kez daha hızla tahliye etmemiz gerekti.
Dışarı koştuk ve teyzemin Beyt Lahiya'daki evine doğru ilerledik. Burası kız kardeşimin yaşadığı yerden yaklaşık 600 metre uzaklıkta bulunuyor.
Yaklaşık 150 metre kadar yürüdükten sonra korkuya kapıldık. Gökyüzü insansız hava araçları ve diğer savaş uçaklarıyla doluydu.
Bu yüzden geri döndük ve El-Avda Hastanesi'ne gittik. Hastaneye vardığımızda dışarıda yere oturduk.
Saat akşam 10 olmuştu. Kahvaltıdan beri hiçbir şey yememiştik.
Kardeşim Uday büyük bir risk alarak yiyecek bir şeyler almak için evimize geri döndü. Sonra elinde bir tencere “dawali” ile hastaneye geldi.
Onu gördüğümde kalbimin yeniden atmaya başladığını hissettim. Uday yemeği servis edebilmek için komşusundan bir sandalye ödünç almıştı.
Tekrar kaçış
Tam yemeğe başladığımız sırada yakındaki bir ev bombalandı. Şarapnel parçaları üzerimizden geçti.
Tekrar kaçmak zorunda kaldık - bu sefer teyzemin Beyt Lahiya'daki evine.
Teyzem bizi gördüğünde gözyaşlarına boğuldu. Yüzüne kazınmış korkuyu görebiliyorduk.
Yerinden edilmiş bir akrabasından bölgemizin ağır saldırı altında olduğunu duymuştu.
“Sizi defalarca aramaya çalıştım,” dedi teyzem. “Ama sinyal sürekli kesiliyordu.”
O gece başımı yastığa koyar koymaz derin bir uykuya daldım. Ertesi sabah annemin yumuşak sesiyle uyandım.
Annem bana kız kardeşimin evine döneceğimizi söyledi.
Sabah 8'de oraya vardık ve bakla, kekik ve biraz ekmekten oluşan basit bir kahvaltı yaptık. Giyecek, yiyecek ve yatak malzemesi gibi bazı temel ihtiyaçlarımızı almak için evimize dönmeye karar verdik.
Bu arada babam Gazze'nin batısında kalabileceğimiz bir yer aradı.
Evimize döner dönmez telefonum çaldı.
Arayanın “özel bir numara” olduğunu görünce kalbim sıkıştı. İsrail ordusu olması gerektiğini biliyordum.
Tereddütle cevap verdim. Karşıdaki adam İbranice konuşuyordu; korkum doğrulanmıştı.
Bu duruma dayanamadım ve telefonu anneme uzattım. Arayan kişi bir erkekle konuşmak istediğini söyledi, ben de telefonu kardeşime verdim.
Bizi arayan İsrail askeri evimizin 10 dakika içinde bombalanacağını söyledi. Eğer evi hemen terk etmezsek enkaz altında kalacağımız konusunda uyardı.
Dışarı koştuk ve komşulara haber verdik.
Biz aceleyle kız kardeşlerimin evine doğru koşarken İsrail ordusu bir kez daha aradı. Telefonu bir komşuma uzattım ve askerle konuşması için ona yalvardım.
Sonra annem ve kardeşimin tahliye edildiğinden emin olmak için aceleyle evime döndüm.
“Ordu yine aradı,” dedim anneme. “Küçük kız kardeşlerim nerede?”
Panik içinde onların çoktan ablamın evine gitmiş olduklarını unutmuştum. Annem elini omzuma koydu ve bana güvende olduklarını söyledi.
Ulaşım aracı bulmaya çalıştık ama yoktu. Ayaklarım ağrıyor ve kalbim hızla çarpıyordu.
Bir gazeteci bulabilir miyim diye etrafı taradım. Yaşadıklarımızı belgeleyebilecek birini.
Sanki İsrail dünyanın durumumuzdan haberdar olmasını engellemeye çalışıyor.
Kuzey Gazze'de pek çok gazeteci suikasta kurban gitti. Ismail al-Ghoul ve Hüssam Şabat gibi cesur muhabirler.
Bir İsrail askeri tekrar aradı. Kardeşim telefonu açtı.
Asker ona evimize dönmesini ve boş olduğundan emin olmasını, ardından da yıkıma tanıklık etmek için 300 metre uzağa gitmesini emretti. Füze isabet ettiğinde, şarapnel parçaları kardeşimin tehlikeli bir şekilde yakınından uçtu.
Füze kendi evimize isabet ettiğinde biz hala kız kardeşimin evindeydik.
Patlama sesini duyabiliyorduk. Yükselen siyah dumanı görebiliyorduk.
Yıkılmıştık. Ordunun kardeşime yakın mesafeden izlemesini söylediğini bilmek korkunç bir deneyimi daha da kötüleştirdi.
Bir saatten kısa bir süre sonra, İsrailliler kız kardeşimin evinin yanındaki evi hedef aldıklarına dair bir uyarı yayınladılar. Tekrar kaçmak zorunda kaldık.
Gidecek hiçbir yerimiz yoktu.
Bizi Batı Gazze'ye götürecek bir araç bulmayı başardık. O bölgeye vardığımızda, babam bize geçici bir barınak bulana kadar sokaklarda beklemek zorunda kaldık.
Batı Gazze'ye taşındıktan iki gün sonra, bir komşum bana çalıştığım eğitim çadırının İsrail'in bölgeyi yeniden bombalaması nedeniyle yerle bir olduğunu söyledi.
Eğitim çadırı benim sığınağım olmuştu. Oraya büyük bir zaman ve enerji ayırmıştım.
Şimdi ise küle dönüştü.
*Ohood Nassar, Gazze'de eğitim çalışmaları alanında lisans eğitimini tamamlamakta olan bir yazar.