Ramona Wadi’nin Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Gazze'yi askerden arındırma çağrısı yeni değildir. ABD planında belirtildiği gibi, yüksek teknolojili, emperyalistlerin desteklediği İsrail soykırımı karşısında, “bağımsız gözlemcilerin denetimi altında” sömürgecilik karşıtı bir direniş mücadelesini askerden arındırmanın saçmalığı, sadece kimin anlatıları tanımladığını ve Filistinlilerin topraklarından yok edilmesini kimin kontrol ettiğini kanıtlıyor. İsrail, soykırımı durdurmayı onayladığını belirten tüm ülkelerle birlikte, soykırıma desteğini teyit etmiş olmaktan başka bir şey yapmamıştır.
Gazze'yi silahsızlandırarak Filistinlileri İsrail'in en son askeri teknolojisine karşı tamamen çaresiz hale getirme çağrısı yapılırken, İsrail'in soykırımına cezasızlık garantisi verilmektedir. Silahsızlandırma, İsrail'in güvenlik söylemini meşrulaştıracaktır. ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planında yer alan diğer tüm zorlayıcı önlemler bağlamında, silahsızlandırma, zaten geçersiz olan iki devlet paradigmasında yer alan Filistin devletinin yokluğunu da meşrulaştırmaktadır.
Bu kadar çok Batılı ve Arap liderin, mevcut ve devam eden soykırıma yol açan önceki baskıcı önlemler ve planlar üzerine inşa edilen bir planı hızla onaylamasına şaşmamak gerek. Trump'ın 20 maddelik planı, Gazze'yi Filistin halkından ayırma niyetini gizlemiyor ve bu plan uygulanırsa, silahsızlandırma bu anlatının temel bileşeni olacak.
İsrail'in Gazze'de işlediği soykırım, sömürgecilik karşıtı direnişin meşru olduğunun kanıtıdır. Yine de dünya liderleri, Batı'nın sömürgecilik mirasını Filistin halkına karşı kullanmasına olanak tanıyan türden müzakerelerden söz ediyorlar. Sadece Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, Filistin'i kurtarmak için “soykırımı kabul etmeyen ulusların” uluslararası ordusundan bahsederek, kasıtlı uluslararası ilgisizliğe meydan okudu. Gazze'nin silahsızlandırılması çağrıları karşısında Petro, sömürgecilik ve soykırıma karşı enternasyonalist direniş çağrısında bulundu. Bunun gerçekleşme olasılığının düşük olması, geçersiz hale gelen Batı'nın adalet ve insan hakları kavramlarının tüm yanlışlıklarını ortaya koymaktadır.
Ülkeler, var olmayan bir Filistin devletini tanıyıp Gazze'nin silahsızlandırılmasını desteklerken, İsrail'i soykırımı sürdürmesi için silahlandırıyorsa, Filistinlilerin bu son sömürgeci şiddet dalgasına karşı kendilerini mümkün olan her yolla savunmaları mantıklıdır. Ancak Batı, Trump'ın planının açıkça gösterdiği gibi, sömürgeci ile sömürgeleştirilen arasındaki farklılıkları pekiştirmek istemektedir; bu farklılıklara göre, yalnızca sömürgeci silah sahibi olma ve kullanma hakkına sahiptir ve bu nedenle haklıdır. Öte yandan Filistin halkı, insani yardımın alıcıları, insani paradigmanın yemidir. Batı'nın Filistin kavramı, Siyonist sömürgeleştirmeden önce bol miktarda toprağa sahip olan Filistinliler için özerk gıda güvenliğini bile öngörmemektedir, çünkü sömürgeleştirilenlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması, sömürgeciliğe karşı direnişin büyümesine daha fazla alan açmaktadır.
İki devlet paradigması silahsızlanmayı desteklemektedir. Silahsızlanma, Filistin devletinin ortaya çıkmamasını garanti altına almaktadır. Şu anda, silahsızlanma aynı zamanda Filistinlilerin soykırıma karşı hiçbir korumaya sahip olmamasını da garanti etmektedir. Dünyanın Filistin halkını İsrail sömürgeciliğine karşı daha da savunmasız hale getirme ısrarı, İsrail'in uluslararası destekçilerini koruyan maskeyi eritmektedir. İki devlet paradigmasının tüm destekçileri arasında, Filistin devletinin kurulmasını sağlamak için bile olsa silahsızlanmaya karşı çıkan kim vardır?
*Ramona Wadi, bağımsız araştırmacı, serbest gazeteci, kitap eleştirmeni ve blog yazarıdır. Yazıları Filistin, Şili ve Latin Amerika ile ilgili çeşitli konuları kapsamaktadır.