“Aşırı güç” nedir?

Gelecekte ne olacağı konusunda endişeli olduğumu söylemeliyim. Daha fazla mahremiyet sağlayacak bir yer bulmaya çalışıyoruz. Duygularım hiç sakinleşmiyor.

Donya Ahmad Abu Sitta’nın Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.


İsrail ordusundan 12 Haziran Perşembe öğleden sonra bir telefon geldi. Arapça bir erkek sesinin kaydıydı.

Önce robotik bir ses tonuyla Han Yunus’taki yakınlardaki konut bloklarının numaralarını sıraladı: 63, 64, 100, 107, 108. Ardından ses şöyle dedi: “İsrail ‘savunma’ güçleri, terörist örgütlerin ve düşmanın gücünü yok etmek için bulunduğunuz bölgelerde aşırı güç kullanıyor. Güvenliğiniz için, derhal al-Mevasi'deki sığınaklara gidin.”

Gazze'de her gün gerçeklik ve hayal arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor ve her an bir dayanıklılık testi gibi. Böyle anlarda kendime, ölecek miyim yoksa ölümden önce dayanmam gereken bir işkence seviyesi mi var diye soruyorum.

Önceki gece, 11 Haziran'da, henüz herhangi bir tahliye bildirimi almamıştık. Ancak bombalamalar o kadar yakındı ki, Han Yunus’taki dairemizin beşinci katından patlamaları duyuyor ve hissediyorduk. Gece yarısı, üç çok güçlü patlama ile uyandım ve “Ya Allah, umarım bu gece çabuk biter” diye dua ettim.

Kulak enfeksiyonum vardı ve her patlamada kulaklarımı dolduran havayı ve basıncın arttığını hissedebiliyordum. Dev bir çekiç kulak zarınıza vuruyor, ardından göğsünüzde ve kemiklerinizde hissedebileceğiniz acı verici bir çınlama, kesintisiz bir uğultu geliyor.

Binamız bu kuvvetle sallandı, mobilyalarımız yerde dans etti ve pencereler titredi. Her patlamada, beşinci katta bile ayaklarımın altındaki zeminin hareket ettiğini hissedebiliyordum.

Sabahleyin patlamaların ardından kalanları görebiliyorduk. Hava saldırılarından çıkan siyah-gri duman ufku boğuyordu; tank mermilerinden çıkan beyaz duman binaların arasında yatay olarak kıvrılıyordu. Sonra, tahliye etmemizi söyleyen o telefon kaydı.

Sanki tüm şehir ölüyordu.

Gazze'de sakin bir gece

12 Haziran'da tahliye çağrısı aldıktan hemen sonra Han Yunus'tan bir araba bulmaya çalıştık, ancak uygun araba yoktu. Yukarıdan, aşağıdaki kampta yaşayanların çadırlarını, yataklarını ve diğer eşyalarını topladıklarını izledim.

Bütün gün ders çalıştım ve yazdım. Havada sabah kahvesi yerine barut kokusu vardı. Kulaklarımda ve beynimde hala acı hissediyordum. Akşam derin bir uykuya daldım ve hiçbir bombalama sesi duymadım. Gazze'de sakin bir geceydi.

Ertesi gün, 13 Haziran'da, ailem ve ben Nasır Caddesi'nde araba bekleyen kalabalığa katıldık. Annem, üç kız kardeşim ve küçük erkek kardeşim güneşin altında neredeyse bir saat araba beklediler, çünkü o sırada bölgedeki herkes tahliye ediliyordu.

Çantama Filistin bayrağımı ve kefiyemi koymuştum. Kendime, ben yerinden edilmiş bir kişi değilim, var olmak ve hedeflerimi gerçekleştirmek için bir alana ihtiyaç duyan bir insanım diye fısıldadım.

Arabada kimse konuşmadı. Konuşamayacak kadar yorulmuştuk.

Yeni bir hava solumak

Deyr el-Balah vilayetindeki ez-Zevayide'ye kuzeye doğru yaptığımız yolculuk, savaş öncesinde 15 dakika sürerken, bu sefer dört saatten fazla sürdü.

Yorgun argın teyzemin evine vardık. Su istedik. Tekrar nefes alabiliyormuşum gibi hissettim. Sonra dinlenip uyuduk. Ertesi gün eşyalarımızı düzenleyip topladık.

İki kardeşim, Hasan ve Kerim, evimizden önemli eşyaları taşımak için geride kalmıştı, ancak iki gün sonra ez-Zevayide'ye vardılar.

Sonraki günlerde internet kesildi ve kimseye ulaşamadım. Görünüşe göre bölgemizdeki fiber optik kablo kesilmişti ve çoğu zaman internetimiz yoktu.

Teyzemin evi çok kalabalıktı, ama burada olduğumuz için mutluyduk. Küçükler sürekli oynamak ve her şeye dokunmak istiyorlardı. Bazen dersim olduğu için onlara uzakta oynamalarını söylüyordum, ama umursamıyorlardı.

Annemle pazara gittim ve sokakların Han Yunus’taki gibi kalabalık değil, boş olduğunu görünce şok oldum.

Gözlerim yıkık binalara değil, sağlam binalara takıldı. Sokaklarda çadırlar yoktu, moloz yığınları veya çöp yoktu. İnsanlar biraz özgürce dolaşıyor, yürüyor, konuşuyor, gülüyorlardı. Yüzlerinde Han Yunus'ta alıştığım terörün izleri yoktu.

Bu, Orta Bölge'de yıkım ve bombardıman olmadığı anlamına gelmez; her gün birçok şehit veriliyor. Ancak, bu yine de Han Yunus'ta tanık olduğum ve yaşadığımla kıyaslanamaz.

Uzaklarda patlamalar

Han Yunus'u özlüyorum. Bu şehir ve halkıyla bir yakınlık hissediyorum. Şehrin doğu bölgeleri tarım alanları, batı bölgeleri ise yoğun nüfuslu ve evler birbirine çok yakın. Güney bölgeleri ise daha sakin, evler yeşil alanlarla çevrili.

Gelecekte ne olacağı konusunda endişeli olduğumu söylemeliyim. Daha fazla mahremiyet sağlayacak bir yer bulmaya çalışıyoruz. Duygularım hiç sakinleşmiyor.

Bazen buradaki insanlar Han Yunus’taki bombardımanı duyduklarında ellerini kulaklarına kapatıp bu sese tahammül edemiyorlar. Bir keresinde teyzeme, “Benim duyduğum gibi tank sesleri duyarsan ne yapardın?” diye sordum.

*Donya Ahmad Abu Sitta, Gazze'de yaşayan bir yazardır.

Çeviri Haberleri

Gazze'deki soykırım, ellerine mal oldu ancak o çok daha fazlasını kaybetti
Sadece sözde bir ateşkes
İsrail'in Gazze'deki soykırımı dijital yok oluşla nasıl genişliyor?
İsrail sömürgeciliğini korumak, onun işkence uygulamalarına da sahip çıkmaktır
Filistin bayrağı Londra'da dalgalanırken Arap ufukları bomboş