Robert Inlakesh’in palestinecronicle’da yayınlanan yazısı Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Arap Birliği olarak bilinen 22 üyeli devletler grubu, özellikle Filistin davası gibi kilit bölgesel sorunlarda on yıllar boyunca önemini yitirdi.
Ancak Gazze savaşının sona erdirilmesi konusunda ortak bir tutum sergilemeye çalışan Arap Birliği'nin etkisi, bölgenin pek de popüler olmayan rejimlerini kurtarmak umuduyla yeniden ortaya çıkabilir.
7 Ekim 1944'te yedi Arap Devleti İskenderiye Protokolü olarak bilinen anlaşmayı imzaladı. Hemen ertesi yıl Mısır, Irak, Trans Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye ve Kuzey Yemen'i kapsayan ve Arap Devletleri Birliği olarak bilinen yapı kuruldu.
Halihazırda Arap Birliği konseyinde oy hakkına sahip yirmi iki üye devlet bulunurken, yedi gözlemci devlet de herhangi bir oy hakkı olmaksızın oturumlara katılmaya davet edilmektedir.
İlk önemli kararını Filistin halkını desteklemek için müdahale konusunda alan Arap Birliği, anlaşmazlıkları çözmeye, ekonomik anlaşmalara aracılık etmeye ve siyasi konularda Arap tutumunu birleştirmeye odaklanan bir grup olmasına rağmen, Arap kamuoyunda çok az güvenilirliği kalan bir organa dönüşmüştür.
Haziran 1967'deki savaşın ardından Sudan'ın Hartum kentinde düzenlenen Arap Birliği zirvesinde “üç hayır” olarak bilinen bir karar oybirliğiyle kabul edildi: İsrail ile barış yapılmayacak, İsrail tanınmayacak ve İsrail ile müzakere edilmeyecek.
Bu karar normalleşmeye karşı tarihi bir duruş olarak görülse de, İsrailli yazar Avi Shlaim daha sonra Arap liderlerin kararı yorumlama biçimleri hakkında şunları yazdı: “resmi bir barış anlaşması yok ama barışın reddi değil; doğrudan müzakere yok ama üçüncü taraflar aracılığıyla görüşmeyi reddetmek değil; ve İsrail'in hukuken tanınması yok ama bir devlet olarak varlığı kabul ediliyor”.
Arap Birliği'nin bir konu üzerinde gerçekten bir araya geldiği son gerçek zaman, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in 1991'de Kuveyt'i işgali sırasında, ABD'nin esasen emrettiği şey lehine bir pozisyon almasıydı. 2003 yılında Irak'ın işgali ile Arap Birliği meşruiyetini kaybetmiştir.
Filistin konusunda, Arap liderlerinin konuyla ilgili görüşlerini dile getirdikleri bir arena işlevi gördü, ancak herhangi bir şeyin uygulanması için harekete geçilmesi gibi bir beklenti yoktu. Örneğin 2002 yılında Beyrut'ta düzenlenen Arap Ligi zirvesinde Suudi Arabistan öncülüğündeki “Arap Barış Girişimi” resmen onaylandı. Ancak bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilmedi ve aslında BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan bu vizyona ihanet ederken Suudi Arabistan da 2023'te bu vizyondan vazgeçmenin eşiğine geldi.
Sözde “İki Devletli çözüm” için yapılan bu etkisiz çağrılar, büyük ölçüde Arap otokratlarının İsrail ile ilişkilerinde makul bir inkârcılık sürdürmeleri ve aynı zamanda ABD'yi memnun etmeleri amacıyla yapılan anlamsız jestler olarak kabul edildi.
Ancak Arap dünyası liderlerinin içinde bulunduğu mevcut çıkmaz, tarihi bir kırılma anının yaşanmasına neden olabilir. Arap Birliği toplantısı, Trump yönetiminin Gazze Şeridi'nin etnik olarak temizlenmesi önerisine karşı ortak bir tutum oluşturmak üzere 28 Şubat'ta yapılacaktı.
Bu toplantının asıl amacı, ABD Başkanı Donald Trump'ın Filistin halkını Ürdün, Mısır ve hatta Suudi Arabistan gibi ülkelere sürme tehditlerine bir tepki olarak ortaya çıkan, savaş sonrası Gazze yönetimi için tüm taraflarca kabul edilebilecek bir karşı öneri oluşturmaya çalışan Arap liderliğidir.
İsrail, Suriye'den yasadışı yollarla daha fazla toprak ele geçirerek, Güney Lübnan'dan ayrılmayı reddederek ve Batı Şeria'yı ilhak etmeye göz dikerek topraklarını sürekli genişlettikçe, başlarına gelebilecek olası felaketi bertaraf edecek ortak bir pozisyona nihayet varmak zorunda kalan Arap yöneticilerin hayatta kalmalarından korkuluyor gibi görünüyor.
Kendi çıkarları söz konusu olduğunda bile yine topu taca atıp atmayacakları henüz belli değil.
* Robert Inlakesh, gazeteci, yazar ve belgesel film yapımcısıdır. Filistin konusunda uzmanlaşarak Orta Doğu'ya odaklanmaktadır.