David Cronin’in EI’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.
Alman aristokrasisi tarihin yanlış tarafında yer almaya alışkındır. Çoğu soylu 1930'larda ve 1940'larda Adolf Hitler'i destekledi.
Bavyeralı aristokrat Katharina von Schnurbein 2020'lerde yanlış tarafta yer alıyor. Avrupa Birliği'nin antisemitizmle mücadele koordinatörü olarak asıl görevine sadık kalmak yerine, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı holokostu savunuyor.
EUobserver internet sitesinin ortaya çıkardığı üzere von Schnurbein, İsrail'in Filistinlileri rutin olarak katlettiğine dair çok sayıdaki kanıtı “Yahudiler hakkında söylentiler” diye geçiştiriyor.
İsrail hükümetindeki kankaları gibi o da Filistinlilerle en ufak bir dayanışma jesti yapan herkesi karalıyor. Von Schnurbein'e göre, Brüksel'deki memur arkadaşlarının Kızıl Haç'ın Gazze çağrısına bağış toplamak için düzenledikleri kermes “ortam antisemitizminin” bir örneğiydi.
Von Schnurbein tanınan bir isim olmayabilir, ancak Brüksel'de marjinal bir figür olmaktan çok uzak.
Her ne kadar iş sözleşmesi kendisine dış politika konularıyla ilgilenme yetkisi vermese de, İsrail'e yaptırım uygulanmasını engellemek için aktif bir şekilde çalışıyor. Bu hafta İsrail'e yaptırım uygulanması seçeneği gündeme geldiğinde AB hükümetlerinin bir uzlaşmaya varamamasından memnuniyet duyduğuna şüphe yok.
Kendisi gibi aristokrat bir geçmişe sahip olan vatandaşı Ursula von der Leyen'in desteğini almış görünüyor. Von der Leyen geçen yıl Aralık ayında Avrupa Komisyonu başkanı olarak ikinci dönemine başlarken, von Schnurbein'in kendi yönetimi altında çalışmasına karar verdi.
Çok az fark edilen bir hamleyle von der Leyen, von Schnurbein'in artık daha önce bulunduğu Avrupa Komisyonu'nun adalet departmanının bir parçası olmayacağını dikte etti. Bunun yerine von der Leyen'in denetlediği Avrupa Komisyonu sekretaryasının bir parçası olacak.
Von der Leyen'in İsrail'in sadık bir müttefiki olduğu ve hatta Başbakan Binyamin Netanyahu'ya Ekim 2023'te Gazze soykırımı başladıktan sonra AB'nin desteğine “güvenebileceği” konusunda güvence verdiği unutulmamalıdır. Von Schnurbein'i başka bir departmandan “kaçırarak” von der Leyen, antisemitizmi silahlandırma gündeminin tamamen bağlı olduğu bir şey olduğunun altını sessizce çiziyordu.
Avusturya'nın Avrupa Komisyonu üyesi Magnus Brunner de von der Leyen tarafından antisemitizmle mücadele sorumluluğuyla görevlendirildi.
Brunner Brüksel'deki beş yıllık görevinin henüz ilk aşamalarında. Ancak şimdiden saçmalığın zirvesine ulaşmış durumda.
Birkaç hafta önce Brüksel'de İsrail yanlılarının fotoğraflarının yer aldığı posterler görüldü. Afişler gerçeği ifade ediyordu: afişlerde gösterilen kişiler soykırım için lobi yapıyorlardı.
Gerçeklerin şehrin sokaklarında görünür olması Brunner için kabul edilemezdi. Birçoğu posterlerde görülen lobicileri, onlarla “dayanışma” içinde olduğunu ifade edebilmek için ofisine davet etti.
Brunner bir sosyal medya paylaşımında, yanıltıcı bir şekilde “Avrupalı Yahudi şemsiye örgütleri” olarak tanımladığı İsrail yanlısı grupların “son derece endişe verici ve Yahudi karşıtı bir kampanyanın” kurbanı olduklarını iddia etti. Brunner, afişlerde yer alan kişilerin siyasi duruşlarından ziyade dinleri ve etnik kökenleri nedeniyle hedef alındıklarını gösteren herhangi bir kanıt sunmamıştır.
Brunner Brüksel'de hüküm süren sapkınlığın bir örneğini teşkil ediyor. Soykırım savunucularıyla dayanışma içinde olmadığı zamanlarda, Avrupa'nın mültecilere karşı nasıl şu anda olduğundan daha az misafirperver olabileceği üzerine kafa yoruyor.
Zulmü normal göstermek
Von der Leyen'in kendisine verdiği görevler arasında sınır dışı etme işlemlerini arttırmak ve hızlandırmak da var. Bu hedefe ulaşmaya yardımcı olmak için AB'nin sınır koruma ajansı Frontex'i güçlendirmekle görevlendirildi.
Bilgi edinme özgürlüğü kapsamında kısa bir süre önce Frontex'in faaliyetlerine ışık tutan bazı belgeler elde ettim. Bu belgeler Frontex'in sınır dışı etmeleri - ya da tercih ettiği örtmece tabirle “geri göndermeleri” - çalışmalarının “temel unsuru” olarak gördüğünü açıkça ortaya koyuyor.
Frontex kendisini, AB hükümetleri için sınır dışı işlemleri ayarlayan ya da ayarlanmasına yardımcı olan bir tür seyahat acentesi olarak görmektedir. Bunlar sıklıkla düzenli yolcu uçuşlarıyla gerçekleştiriliyor.
Belgeler Frontex'in von der Leyen tarafından ortaya atılan “geri gönderme merkezleri” önerisinin “tartışmalı” olduğunu kabul ettiğini ancak ajansın buna olumlu baktığını gösteriyor.
Teklif tartışmalı olmanın ötesindedir. Uygulanması halinde ciddi insan hakları ihlallerine yol açacaktır.
İnsanların, hangi ülke kamp kurmayı kabul ederse o ülkedeki kamplara sınır dışı edilmesi söz konusu olacaktır. AB hükümetleri tarafından tartışılan bir belgeye göre, sınır dışı işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulması engellenecektir.
Elde ettiğim belgeler Frontex yönetiminin Brunner ile “geri dönüşle ilgili yenilikler” hakkında konuştuğunu gösteriyor.
Bu “yenilikler” ya açıklanmamış ya da Frontex tarafından sansürlenmiş. Ajansın halihazırdaki faaliyetlerine dayanarak, bunların neler içerebileceğini düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor.
Bu yılın Ocak ayında Frontex personelinin iki üyesi Alman polisi tarafından kiralanan bir uçakla sınır dışı işlemine katıldı. Frontex'in bir iç raporuna göre sınır dışı edilenlerden işbirliği yapmayanlar vücut kelepçeleri kullanılarak zapt edildi.
Ocak ayı sonlarına ait ayrı bir iç rapor Frontex'in Norveç'ten sınır dışı edilen bir kişinin ülkesine geri gönderilmesi halinde zulme uğrayabileceği konusunda uyarıldığını gösteriyor. Sınır dışı işlemi yine de devam etti.
Frontex'teki bir “temel haklar görevlisi” sınır dışı sırasında yapılan işlemlerin “doğruluğu” konusunda güvence verdi.
Frontex ayrıca sınır dışı işleminin “esasına girmenin” “imkânsız” olduğunu tespit etti. Bunu yapmanın ajansın görev alanının dışına çıkacağını öne sürdü.
Frontex, kişinin gönderildiği ülkenin adını redakte ederken, sınır dışı işlemini “operasyonel açıdan” “çok ilgili” olarak tanımladı. Bu, 2019'dan bu yana söz konusu ülkeye yapılan ilk sınır dışı işlemiydi.
Buradaki kelime seçimi dikkat çekicidir. Mültecileri sınır dışı etmek Avrupa Birliği için yüksek bir öncelik; diğer her şey daha düşük bir öneme sahip.
Magnus Brunner ve Ursula von der Leyen sağcı politikacılar. Önerilerini her ne kadar “katı ve adil” olarak paketleseler de, Avrupa'yı mültecilere karşı daha acımasız hale getirmek istedikleri konusunda hiçbir hata olamaz.
Sadist bir sınır dışı etme politikasını makul olarak sunan politikacıların soykırıma yatkın olmaları mantıklıdır.