Tarık Said Zaqout’un We Are Not Numbers’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Her akşam, yemek vakti geldiğinde, Ahmed'in hayalinin zihnimde belirmesine engel olamıyorum. Ahmed İbrahim Zaqout. O benim sadece akrabam değil, arkadaşımdı. Birlikte günlük hayatın en küçük ayrıntılarını paylaşır, karmaşık felsefi sorulardan şakşuka pişirmenin en iyi yöntemine kadar her şeyi tartışırdık.
14 Ekim 2023'te Ahmed'in hayatı sona erdi. Cebaliye'de yaşadığı konut bloğu bir İsrail füze saldırısı tarafından hedef alındı ve enkaza döndü. Ahmed evinin altında, 24 yaşında, ardında gerçekleşmemiş hayallerle dolu bir dünya ve kalplerimizde silinmez bir acı bıraktı.
Tevcihi sınavı (lise bitirme sınavları) öncesindeki tartışmalarımızı çok iyi hatırlıyorum. Benden bir yıl önce bu sınavlara girmiş olan Ahmed, soruları tahmin etme konusunda “deneyimliydi”. Belirli bir edebiyat sorusu hakkında tartışırdık. Ben gelebilecek soruları reddederken, o sınavda çıkacağında ısrar ederdi. Tartışma genellikle kahkahalarla sona ererdi ama o gün Ahmed haklıydı, soru gerçekten de sınavda çıkmıştı. Bu sadece geçici bir anı değil; ilişkimizin dinamiğine, zihinlerimizi keskinleştiren ve bizi yakınlaştıran tartışmalara bir bakıştı.
Tartışmalarımız akademik çalışmalarla sınırlı değildi. Ailemin mutfağı şiddetli olmayan başka tartışmalara da tanıklık etti, özellikle de yemekle ilgili olanlara. Domates ve yumurtadan oluşan basit bir yemek olan şakşuka yapmanın “en iyi” yolu konusunda fikir ayrılığına düşerdik. Her birimizin kendi yöntemi vardı. Ahmed her zaman sevimli bir inatçılıkla kendi yönteminin en lezzetli olduğu konusunda ısrar ederdi. Orada oturduğumuzu hatırlıyorum. Ocakta pişen taze domateslerin kokusunu alabiliyorum. Cızırdama sesleri hala kulaklarımda yankılanıyor.
Ahmed yemeği severdi. Akşam yemeklerinde, sevdiği diğer yemekleri, örneğin maklube ve fatteh'i nasıl sıraladığını hatırlıyorum ve onu özlüyorum. Yemekler ve ortak tutkularımız hakkındaki gece sohbetleri Ahmed'i bana geri getiren şeylerdi.
Ama Ahmed sadece tartışmayı ve yemek yapmayı seven neşeli bir arkadaş değildi. İçinde ve ciddi gözlerinde dünya kadar geniş bir hırs taşıyordu. İster odamda olalım ister Gazze sokaklarında yürüyelim, benimle hep gelecek hakkında konuşurdu.
“İnşallah, lisansımı bitirdiğimde, zamanımı en iyi şekilde değerlendirmek için hemen yüksek lisansıma kaydolacağım,” derdi kararlılığını ve azmini teyit eden bir tonda.
Bu sadece boş bir konuşma değildi. Ahmed üniversitede öğretim görevlisi olmayı, ardından da herkes bilgisinden yararlanabilsin diye kendi okulunu açmayı planlıyordu.
Bu hırslı hayali gerçekçi değildi. Ahmed ailesinin geçimini sağlayan tek kişiydi ve verdiği özel dersler İsrail işgalinin ağırlığı altında ailesinin tek gelir kaynağıydı. Hırsını ve sorumluluğunu dengelemek için çok mücadele etti.
Ahmed hakkında en çok hatırladığım ve benim gözümde onun karakterini en iyi yansıtan şey, asla unutmayacağım bir olayda ortaya çıkan asaletidir:
Bir çarşamba günüydü ve ikimizin de aynı gün sınavları vardı. Benimki okulda Arapça dersiydi, Ahmed'in ise üniversite sınavı vardı. Ahmed hiç tereddüt etmeden benim ihtiyaçlarıma kendi ihtiyaçlarından daha fazla öncelik verdi. Benimle oturdu, saatlerce notlarımı gözden geçirdi ve tekrarladı, kendi sınavı için doğru düzgün çalışmadı. Böyle anlarda o sadece bir arkadaş değil, bir özveri örneğiydi.
Ahmed her zaman şu tavsiyeyi yinelerdi: “Zaman altındır, onu boşa harcamayın.”
Bugün, onun ani ve trajik ayrılışından 18 ay sonra, içimi hiç terk etmeyen büyük bir özlem ve derin bir keder hissediyorum. Savaş sadece Ahmed'in hayatını çalmadı, ondan büyük hayallerini, yeşerecek umut dolu geleceğini de çaldı. Aynı zamanda birçok öğrenci üzerinde silinmez bir iz bırakacak olan asil bir öğretmeni de bizden aldı.
Ahmed, Gazze'de artan şehitler listesine eklenen bir başka sayı değildir. O bir arkadaş, bir akraba, hayalleri olan genç bir adam, doğuştan bir öğretmen ve erken yaşta sorumluluk üstlenen saygılı bir evlattı. Burada onunla ilgili bazı anılarımı paylaştığım hikâyesi, güzel ve asil bir insanın vasiyetidir.
Kader onun hedeflerine ulaşmasına izin vermedi, ancak anısı onu tanıyan herkeste canlı kalacaktır. Benim için onun anısı, hatırlayabildiğim her tartışmada, paylaştığımız her yemeğin kokusunda ve zamanın değeri hakkındaki her tavsiyesinde yaşıyor.
*Tarık Said Zaqout, El Aksa Üniversitesi'nden teknoloji, uygulamalı bilimler ve öğretim yöntemleri bölümlerinden mezun oldu. Eğitim teknolojisi alanında yüksek lisans öğrencisi ve üniversitede öğretim görevlisi olmayı hedefliyor. Tarık, özellikle savaş sırasındaki deneyimlerine dayanan makaleler ve öyküler yazıyor. “Yazılarımla olayları belgelemeyi, yaşadığım insani acıları aktarmayı ve krizler sırasında günlük yaşamın ayrıntılarına ışık tutmayı amaçlıyorum, böylece hikâyelerim dünyaya ulaşabilir.” diyor.