1. YAZARLAR

  2. Rasim Ozan Kütahyalı

  3. Sen, ben, bizim oğlan solculuğu
Rasim Ozan Kütahyalı

Rasim Ozan Kütahyalı

Yazarın Tüm Yazıları >

Sen, ben, bizim oğlan solculuğu

24 Aralık 2008 Çarşamba 13:55A+A-

Türkiye’nin bütün toplumsal kesimlerini ve birçok entelektüel mahfilini kanser gibi sarmış bir hastalık var... Bu hastalığın adı: Cemaatçilik... “Bizim” taraftan gelen kişileri, “biz” ne olursa olsun koruruz zihniyeti bu toplumda çok yaygın... “Kol kırılır, yen içinde kalır” deyip, kendi adamlarını kayırma hastalığını TSK da yapıyor, Vakit gazetesi de, Emniyet de yapıyor, sol çevreler de... Bu zihniyete göre cemaat içinden gelen o kişi ya da kişilere gereken uyarıyı “biz” kendi içimizde yaparız, sorgulamak gerekiyorsa “biz” kendi aramızda sorgularız, onun dışında “adamımız”ı koruruz...

Anlaşılıyor ki Bülent Somay da bu hastalıktan muzdarip durumda... Daha evvel de Harun Tekin aynı durumda olduğunu göstermişti... İkisinde de “Bizim Nejat” durumu sözkonusu... Vakit gazetesinin “Bizim Hüseyin” durumları gibi, General Büyükanıt’ın Şemdinli’ye bomba atan “Bizim iyi çocuk” astsubayı gibi sol cemaatte de “Bizim çocuk” durumları var...

“Bizim çocuk”lardan Nejat İşler geçenlerde, Ermeni soykırımıyla ilgili şarkılar yapan System of a Down grubunun konserine gitmiş. O konserde Türk bayrağı sallayıp “Hey Ermeni oğlanlar, burdayız, biz yapmadık!” diye bağırmak istemiş... Ne kadar devlet-muhalifi bir yaklaşım! “Ermeni oğlanlar”a “Soykırım iddiaları emperyalist bir yalandır” diye açıklamak istedi herhalde Nejat İşler... Yusuf Halaçoğlu ve Türk Tarih Kurumu ile aynı çizgide bir sol-muhalif sanatçı tipi! Tam da generallerin istediği türden bir muhaliflik! Nejat İşler sol sanat çevrelerinin “Bizim Nejat”ı olduğu kadar, Genelkurmay’ın da “Tanırım iyi çocuktur” kategorisinden “Bizim Nejat”ı olmaya aday...

Bülent Somay’ın “Bizim Nejat”ı ise ulusalcı-faşizmin taşıyıcısı olmak bakımından Harun Tekin’in Nejat’ını fersah fersah “sol”lar vaziyette... Nejat İşler’in ruh hali egemen devlet sisteminin esiri haline gelmesine, ulusalcı-faşizmin argümanlarını savunmasına rağmen bunu fark edememek ve kendini kandırmak üzerine kurulu bir hal... Sistematik olmaktan çok, banal bir durum var ortada... Yavaşoğulları ise ideolojik yapısı oturmuş bir Kemalist/nasyonalist. Öte yandan Somay’ın cemaatçi bir zihniyetle kayırmaya çalıştığı gibi Yavaşoğulları bir zamanlar tam özgürlükçü-demokrat bir adamdı da, ahir yaşında bir anda böyle olmuş değil... Yavaşoğulları her zaman özünde böyleydi. Daha evvelki dönemlerde özündeki ulusalcı-faşist potansiyeli çeşitli derecelerde kamufle edebiliyordu, fakat 2000’lerde, AB sürecinin hızlanması sonrası konjonktüründe bu kamufle edilemez hale geldi ve tüm cerahat ortaya döküldü...

Bu durum Somay’ın “Bizim Nejat”ına özgü de değil. Kendini uzun süre Türk devlet sisteminin muhalifi gibi gösterip “özgürlükçü-solculuk” numaraları çekebilmiş büyük bir kesim 2000’ler Türkiye’sinde adeta faş oldu... 12 Eylül malzemesi bu açıdan bahsettiğimiz solcu insan modelini çok rahatlatıyordu. “12 Eylül faşizmi”ne yüksek sesle, bağırıp çağırarak karşı çıktıkça “muhalif” gözükme dürtüleri tatmin oluyordu... Oysa 12 Eylül zihniyetine yönelik düşmanlıkları bir iç iktidar kavgasının neticesiydi. Eğer 12 Eylül darbecileri “27 Mayıs devrimi”nde olduğu gibi davransaydı, Kemalizmin kendini solda gören evlatlarına sahip çıksaydı, devletin temel kurumlarını onları eline verseydi Kenan Evren “büyük devrimci” olarak anılacaktı... Sağ kanattakilere yapılacak baskılar, yıldırmalar ve işkenceler “Devrim zamanlarının zorunlu neticeleri” olarak anılacaktı. Ne de olsa devrimci mantık gereği “Yumurtalar kırılmadan omlet olamaz”dı... 12 Eylül ise tüm yumurtaları birden kırmayı tercih etti. Böyle olunca Türk devlet sistemine köle olmaya hazır bekleyen kendini solda gören “iyi çocuk”lar yaşadıkları büyük hayal kırıklığıyla “sistem-karşıtı” “devlet muhalifi” mood’a geçtiler... “Bizim Nejat” gibi birçok müzisyen de, Ferhan Şensoy gibi (O da “Bizim Ferhan” mı acaba?) birçok tiyatrocu da bu anlattığım tipte kişilerdir... Şimdi her şey, bu isimlerin ulusalcı-faşist zihniyetleri açık seçik ortaya çıkıyor. Geçen cumartesi aktardığım Şensoy’un faşist hezeyanları son derece dürüst ve sol-kanat sanat çevreleri açısından temsil kabiliyeti yüksek ifadeler...

Eğer bu ülkede doğru düzgün bir özgürlükçü-sol zihniyete dayalı kültürel eleştiri geleneği olsaydı ta 80’lerde 90’larda, Yavaşoğulları ve Şensoy tipi adamların foyası ortaya dökülürdü. Çünkü o zaman da bunların kamufle söylemlerinde teorik olarak sol bir dile yaslanan faşizmi analiz etmek mümkündü. Anglo-Amerikan dünyada bu gelenek çok güçlüdür ve “Bizim” Nejatları, Ferhanları Michael Albert, Noam Chomsky, Peter Kwong gibi hakiki özgürlükçü-sol eleştirmenler feci biçimde madara ederler. Hele sol-kanattan gelen bir faşizanlık varsa sertlik dozunu artırırlar. Böyle bir erdem zemini üzerinde özgürlükçü-sol bir dil inşa edilebilir... Bülent Somay gibi Türk “özgürlükçü-solcu”ları ise erdemden uzak bir “sen, ben, bizim oğlan” zihniyetini tercih ediyor...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum