1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Seçimi sosyal medya paylaşımlarıyla kazanmak mümkün mü?
Seçimi sosyal medya paylaşımlarıyla kazanmak mümkün mü?

Seçimi sosyal medya paylaşımlarıyla kazanmak mümkün mü?

İsmail Kılıçarslan, yerel seçimlerde söylem üretemeyen siyasetin yere çakılmak zorunda olduğunu ifade ederken AK Parti'nin de belli bölgelerde bu hataya düştüğünü vurguluyor.

02 Mart 2024 Cumartesi 14:00A+A-

İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak

Yavan ve şişkin

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” kabilinden, yazmakla yazmamak arasında gidip geldiğim bir yazı bu. Ama “sussam gönül razı değil” diyen tarafım yine galebe çaldı ve mecburen kalem oynatma kararı verdim.

Meselem, yaklaşan yerel seçimler ve bu yerel seçimlerin an itibariyle büründüğü “yavan ve şişkin” hal.

Biraz geriden alayım.

Geçtiğimiz yıl süreci son derece gergin geçen iki seçim atlattık. Tayyip Erdoğan’a karşı birleşen 6 benzemezin hiçbir kural tanımaksızın yürüttükleri seçim velvelesi ile onlara inanan geniş toplumsal kesimlerin yaşadığı büyük hayal kırıklığı başta olmak üzere son derece yorucu bir süreç oldu hepimiz adına. Sanki iki değil de yirmi iki seçimden oluşan bir maratonu geride bırakmış gibi olduk hepimiz.

Bu yorgunluğun üzerinden 1 yıl bile geçmeden girdiğimiz yerel seçim atmosferini “yavan” olarak tanımlayacağım izninizle.

Seçime bir ay var ve yanılıyorsam her türlü düzeltmeye açık olarak beyan etmek isterim ki ne parti genel merkezlerinin ne adayların ne de kampanyaların “ne söylediğini” henüz anlamış değiliz. Evet, hiçbir partiyi ve birkaçı hariç hiçbir belediye başkan adayını dışarıda bırakmadan yapıyorum bu tespiti.

Sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ne dediği anlaşılıyor şu süreçte. Gerisi, kocaman bir kakofoni.

CHP’nin ne söylediğini anlayamıyor oluşumuzu zaten çok doğal buluyorum. Bir türlü ve hâlâ partisine genel başkan olamayan Özgür Özel, partide Alevi tasfiyesi suçlamasından DEM ile gizli-açık ittifak suçlamasına değin pek çok krizin ortasında, zaten asla çok parlak olmayan siyasetçiliği ile bu kadarını başarabiliyor. Ankara’da “hiç konuşmayan” adayları Yavaş, İzmir’de büyük bir tepkiyle karşılanan Tugay, Eskişehir’de “Büyükerşen çıkması” olarak karşılanan Ünlüce, İstanbul’da kibrini “peşin satan esnaf” yıvışlığına gizlemeye çabalayan ve belediye başkanlığından öteye pek çok hesabı olduğunu çok açık eden İmamoğlu derken CHP, kazanabileceği yerleri “oy alışkanlığı” ile kazanmaktan başkaca bir şey yapamayacak gibi duruyor. Yerel yönetim konusunda topluma söyledikleri yeni ve parlak hiçbir öneri yok.

Bu seçimin uzak ara “en büyük kazananı” olma potansiyelini sergileyebilecek partisi olan Yeniden Refah Partisi ise Suat Kılıç ve Erbakan’ın “olacak şey değil” diyerek karşılanan açıklamalarıyla pozisyonsuz kalmış görünüyor. Hâlbuki “ittifak yapmıyoruz ama Ankara, İzmir ve İstanbul’da aday da çıkarmıyoruz” basit stratejisini hayata geçirebilseler ve bu saçma sapan açıklamaları pas geçselerdi büyük bir atak yapabilirlerdi. Şimdi muhafazakâr seçmenin “amaçları CHP adaylarını kazandırmak” suçlamalarına -son derece haklı olarak- muhatap oluyorlar.

İYİ Parti’nin stratejisi çok berrak. Meral Akşener bir yerel seçim başarısı kovalamak yerine partisini bir “parti” olarak geleceğe taşıyabilmenin derdiyle hareket ediyor. Eh, elinde de başka çıkar yol kalmamıştı zaten.

Gelelim AK Parti’ye. Son derece doğru şekilde kaleme alınmış bir seçim beyannamesine sahip olan AK Parti’de hemen her seçimde nükseden hastalığın yine nüksettiğini görüyoruz. “Nasılsa Reis halleder” hastalığı o hastalığın tam adı. Erdoğan’ın yükünü hafifletmek yerine onun sırtına daha da fazla yük binmesini sağlayan bu hastalığın nedenlerini ve tedavi yollarını yerel seçimden sonra uzun uzun konuşuruz. Şimdilik sadece şu kadarını söylemekle iktifa edelim: Kuruluş kodlarına ve samimiyete doğru bir geri dönüş süreci bekliyor, dahası beklemeli AK Parti’yi.

Tek tek isim verip kimsenin afiyetini kaçırmak istemem ama teşkilatlarla adaylar, adaylarla teşkilatlar, adaylarla “acanslar”, “acanslar”la bütçeler arasında epeyce tartışmanın döndüğü bir dünya seçim bölgesi biliyorum. Samimiyet dışında bir kazanma yolu yok. Bunu da çok iyi biliyorum.

Gelelim “şişkin” dediğim yere. Şu, kerameti kendinden menkul “acanslar” ve ne işe yaradığını hâlâ çözemediğim sosyal medya terelellileri ile bu seçim, bütün partiler açısından “bir takım algı çalışmalarına teslim edilmiş” görünüyor.

Bunların herhangi bir işe yaramadığını, hatta “işe yarasa şu an itibariyle memleketin Cumhurbaşkanının Kemal Kılıçdaroğlu olurdu” cümlesinin gerçekliğini anlamamız için aradan daha kaç seçim geçecek bilmem.

Valla açık seçik yazayım. Sipaliyi indiragandi yapmadan kılını kıpırdatmayan “acanslar” ve sosyal medya terelellileri yüzünden sevdiğimiz adaylara destek vermeye korkar hale geldik yahu. “Kaç para aldın da attın bu tweeti?” diye sorar oldu insanlar. Bu iş bizim için böyle de CHP’ye ya da bir başka partiye samimiyetle destek olanlar için farklı mı? Hayır, elbette değil.

Son söz: Bu iş acanslarla, sosyal medya uyanıklarıyla, algıyla, imajla olmuyor. Bu iş bildiğim ve gördüğüm kadarıyla samimiyetle oluyor, gayretle oluyor.

NOT: Bu arada sözüm olsun, bu yerel seçim bittikten sonra aday adaylığı sürecinde sevdiğim için destek verdiğim bir güzel dostum üzerinden kendini siyasetçi zanneden bir davarın bana yönelttiği “Kaç para aldın?” ithamını detaylarıyla, isim vererek yazacağım. Şimdilik, seçim sürecinde kimseye zararım dokunsun istemiyorum.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum