1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Rus Askeri İstihbarat Başkanı Igor Sergun Nasıl Öldü?
Rus Askeri İstihbarat Başkanı Igor Sergun Nasıl Öldü?

Rus Askeri İstihbarat Başkanı Igor Sergun Nasıl Öldü?

Lübnan'ın Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen El Ahbar gazetesi, Sergun'un, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, Orta Doğu istihbarat yetkililerinin ortaklaşa planladığı gizli bir operasyonla öldürüldüğü iddiasını ortaya attı.

07 Mart 2016 Pazartesi 02:08A+A-

Merve Şebnem Oruç / Yeni Şafak

Kremlin, Rus Askeri İstihbaratı (GRU) Başkanı Tümgeneral Igor Sergun'un ölümünü 4 Ocak'ta kısa bir açıklamayla duyurdu. Moskova'nın en derin adamlarından biri olan Sergun'un 3 Ocak'taki ani ölüm nedeninin kalp krizi olduğu söylenmiş, başka detay verilmemişti.

Lakin 6 Ocak'ta ABD'li küresel istihbarat ve araştırma kuruluşu Stratfor Sergun'un Moskova'da değil, Lübnan'da yılbaşında öldüğünü iddia etti. Bu Sergun'un suikasta uğramış olabileceği şüphelerini doğuruyordu. Moskova açıklama yapmadı.

22 Ocak'ta İngiliz Financial Times, Sergun'un hassas bir görev için Orta Doğu'da olduğunu, Lübnan'da ölmesinden kısa bir süre önce Putin tarafından Şam'a gönderildiğini yazdı. Özetle Sergun, 'Suriye diktatörünün en güçlü uluslararası koruyucusu Rusya'nın, Beşar Esad'ın artık kenara çekilme zamanının geldiğini düşündüğü' mesajını Şam'a iletmekle görevliydi. Putin'in sözcüsü Dmitry Peskov'dan jet hızında bir yalanlama geldi.

Derken bu hafta, Lübnan'ın Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen El Ahbar gazetesi, Sergun'un, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, Orta Doğu istihbarat yetkililerinin ortaklaşa planladığı gizli bir operasyonla öldürüldüğü iddiasını ortaya attı. Beyrut'ta üst düzey bir istihbarat görevlisi suikasta uğrayınca, Hizbullah'ın bu konunun detaylarından habersiz olduğunu düşünmek imkansız. Eğer Sergun Arap ve Türk istihbaratı ortaklığıyla öldürülmüş idiyse, Hizbullah ya da medya uzantıları neden bu zamana kadar sustu?

Körfez ülkeleri ve Lübnan ilişkilerinde, Hizbullah'ın Lübnan siyaseti ve Suriye iç savaşında oynadığı rol nedeniyle daha önce yaşanmamış bir gerilim yaşanıyor. Hizbullah'ın Lübnan iç ve dış politikasını İran'ın şekillendirmesine izin vermesine sabreden ancak artık sabrı taşan Riyad, Lübnan ordusu ve emniyetine yaptığı 4 milyar dolarlık yardımı kesti. Şeyh Nimr'in idamı sonrası Suudi Arabistan'ın İran'daki diplomatik temsilciliklerine yapılan saldırıların ardından, Riyad'ın İran'la diplomatik ilişkilerini kesmesini tüm Körfez ve çeşitli Arap ülkelerinin çeşitli seviyelerde İran'a mesafe koyması takip etmiş ancak Lübnan bunu yapmamıştı. Yardımın kesilme nedeni buydu. Sonrasında da Hizbullah, Körfez İşbirliği Konseyi tarafından terör örgütü ilan edildi.

Malumunuz, Suudi Arabistan ve İran arasındaki gerginlik son dönemde, özellikle Suriye meselesi nedeniyle, ulaştığı en yüksek seviyelerini yaşıyor. Bölge ülkeleri iki bölgesel güçle ilişkilerine göre oluşan kutuplaşmada pozisyon alırken almayanlar da bu meseleden payını Lübnan örneğinde olduğu gibi alıyor. Lakin Riyad'ın İran'la tüm ipleri koparırken aynı dönemde Rusya'yla geliştirmeyle başladığı yakınlaşma dikkatten kaçmamalı. İran'a uygulanan yaptırımların kalkması sonrası artan Körfez-Rusya trafiğinin en somut sonuçlarından biri iki dev enerji üreticisinin petrol üretimini sabitleme konuşunda anlaşmasıydı. Tepetaklak olan petrol fiyatlarının daha fazla düşmesini engelleme konusunda atılan adıma, pazara yıllar sonra yeniden dahil olan İran sıcak bakmazken, bu konunun Rusya ve İran arasında çıkar çatışmalarına neden olabileceğini ve çatlaklar oluşturabileceğine daha önce de değinmiştik.

Ancak, Rusya ve Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşma sadece petrolle sınırlı kalmıyor. Mohammed bin Salman ve Putin arasında gerçekleşen bir seri toplantı sonucunda, iki ülke arasında başlangıç olarak 10 milyar dolarlık ekonomik işbirliği anlaşması imzalandı, ardından Suudiler Rusya'dan silah alımı konusuyla ilgilendiklerini söyledi ve en önemlisi, her ne kadar Suriye savaşında karşı taraflarda yer alsalar da, Putin'in Esad'ın geri çekilmesi konusuna kapı açma ihtimalinin olduğu bilgisi kulislere yayıldı.

Bu köşede daha önce bir kaç kere tartıştığımız üzere, Rusya için Suriye'de Esad'ın varlığından öte rejimin varlığını korumak ön planda geliyor. Rusya için Esad'ın değeri, Moskova ile ilişkileri yürüten Baasçı generaller kadar değil. Financial Times da, Sergun'un Şam'a gönderildiği haberini verirken, Rusya'nın, Esad'ın görevinden çekildiği ama Alevi rejiminin korunduğu bir geçiş dönemine olumlu baktığını yazıyordu. Esad'ın gitmesi gerektiğini her fırsatta dile getiren Suudi Arabistan'ın geçiş yönetiminin diğer unsurlarıyla ilgili yorum beyan etmemesi, dahası geçen hafta başlayan ateşkese Riyad'ın destek verdiğini bizzat Moskova'nın duyurması, bu konuda iki ülke arasında zımni bir anlaşmaya ulaşıldığını ya da bu ihtimalin yaklaştığını gösteriyor.

Gelgelelim, bu İran açısından kolayca benimsenebilecek bir durum değil. Suudi-Rus yakınlaşmasının İran açısından taşıdığı risklerin yanı sıra, İran için Suriye'de Rusya'dan farklı olarak, Esad'ın varlığı, kendi çıkarları açısından bir hayli önemli. Neredeyse Tahran'ın kuklası haline gelmiş olan Esad sayesinde İran, sahada rejim askerilerini dahi yönetiyor, hatta yer yer bazı bölgelere istemediği zaman sokmayabiliyor. Suriye'de Moskova'ya sadık askeri bürokrasinin kalması ama Esad'ın gitmesi demek, İran için, şu an Rusya'yla eşit olarak destek verdiği ülkede, ipleri tamamen müttefikine bırakması demek.

Hal böyleyken, Rusya'nın Esad'a artık çekilmesinin zamanının geldiği mesajını iletmek için Şam'a giden, ardından Beyrut'a geçen Sergun'un ölümüne bir de bu açıdan bakmak ve Hariri suikastını, suikastı gerçekleştirenlerin yıllarca en yüksek perdeden İsrail'i suçlayarak kendilerini unutturma şekillerini de hatırlamak gerek.

Öte yandan, Rus gizli servisi (FSB), yani eski KGB ve Sergun'un başında bulunduğu GRU arasında Ukrayna'da ilk belirtilerini gördüğümüz bazı büyük çaplı anlaşmazlıkların olduğunu da belirtelim. KGB kökenli Putin, ülkenin istihbarat servisleri ve ordu gibi çeşitli kurumları arasında dengeyi tutturmaya özen gösteriyor olsa da, Suriye konusunda da ordunun içinde bazı generallerin Putin'in tavırlarından rahatsızlık duyduğu, hatta bu nedenle bazı üst düzey komutanların istifa ettiği söyleniyor. Dolayısıyla Beyrut'ta bir suikast gerçekleştiyse, bunu Arap-Türk istihbaratlarından öte, Rus-Suriye-İran istihbaratları da pekala yapmış olabilir.

Bölgede yeni denge arayışları devam ederken, Suudi Arabistan-Rusya yakınlaşmasına karşı üstü kapalı bir mesaj anlamı taşıyan Davutoğlu'nun İran ziyaretini, sebep ve muhtemel sonuçlarını, bu çapraz ilişkileri de düşünerek değerlendirmek gerek.

HABERE YORUM KAT