1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Prens Selman’a ‘Çak’ Yapan Putin Kime Ne Mesaj Verdi?
Prens Selman’a ‘Çak’ Yapan Putin Kime Ne Mesaj Verdi?

Prens Selman’a ‘Çak’ Yapan Putin Kime Ne Mesaj Verdi?

Yazısında Putin’in Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi olarak görülen Prens Selman’la verdi samimi pozu değerlendiren Gürkan Zengin, bunun tesadüf olmadığını belirterek verilmek istenen mesajı irdeliyor.

04 Aralık 2018 Salı 14:37A+A-

Gürkan Zengin’in Serbestiyet.com’da yayımlanan konuyla alakalı yazısı (03 Aralık 2018) şöyle:

Prens Selman’la ‘Çak’ Yapmak

Muhammed bin Selman’ın  gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölüm emrini verdiğinden dünyada herhalde pek az kimsenin şüphesi kalmıştır. Durum böyle olduğu halde Rus lider Vladimir Putin’in Prens Selman ile herkese göstere göstere ‘çak ’ yapmasına şaşıranlardansanız Rus liderini yeterince tanımıyorsunuz demektir.

Vladimir Putin uluslararası sahnede hem kendini öne çıkartmayı bilen hem de sembollere önem veren bir lider. Bunun hem ikili görüşmelerinde hem katıldığı zirvelerde sayısız örneği var. Dolayısıyla çak  görüntüsü dünyaya yayılmışsa Putin öyle istediği içindir.

Vladimir Putin 2000 yılından bu yana, yani 18 yıldır dünya siyaset sahnesinde baş roldeki aktörlerden. Hatta eğer yanılmıyorsak sahnenin en kıdemli aktörü de o. Bu uzun zaman dilimi bizlere kendisini öteki liderlerden ayrıştırmak için hiç bir ‘fırsatı’ kaçırmadığını gösterdi.

Peki vahşice işlenmiş böyle bir cinayetin azmettiricisi olduğu neredeyse ‘sâbit’ hale gelmiş, hatta diyebiliriz ki ‘suç üstü yakalanmış’ biriyle böyle samimi pozlar vermek sıkıntılı bir durum değil mi? Pek çok lider Muhammed bin Selman’dan uzak durmaya gayret ederken Putin neden onunla çak yapıyor?

Bu sorunun cevabı bellidir: Putin dünyaya “Ben farklıyım, güçlüyüm ve kimseye de aldırmam” mesajı veriyor. Bir tür meydan okuma. Soğuk Savaş’tan yenilerek, gururu kırılarak çıkmış ‘Rusya’yı ayağa kaldıran adam’ olarak  Putin’in Rusya’nın başına geçtiği 2000 yılından bu yana vermeye çalıştığı temel mesaj hep aynıydı: ‘Rusya hâlâ bir süper güçtür.’

Tabii G-20 zirvesinden yansıyan bu görüntüyü sadece bir ‘imaj çalışması’ olarak nitelendirmek resmin tamamını anlatmaya yetmez, zira işin bir de  Putin’in dünya siyasetine bakışını ve bu bakışla birebir örtüşen Rus stratejik zihniyetini yansıtan boyutları var. 

 ‘Rus ayısı’nın dünyaya bakışı

‘Ayı’ metaforundan hareket etmek Rusya’nın uluslararası alandaki hamlelerini anlamak ve anlatmak için gayet işlevseldir. Ruslar bu benzetmeden rahatsızlık duymaz, bilâkis memnun olurlar, zira ‘ayı’ Rusların  millî sembollerinden biridir.

Deniz Ülke Arıboğan son kitabı ‘Duvar’da Soğuk Savaş’tan sonraki Rusya için şu ifadeleri kullanıyor:  “ Yaralanmış, örselenmiş ve gururuyla oynanmış bir ayının, mağarasından çıkıp da ortamına geri döndüğünde barış ve huzur saçan bir sirk maymununa dönüşmeyeceğini ormandaki herkes biliyor”

Rus stratejik mantığını oluşturan faktörler içinde temel insani değerler,  demokrasi, hukuk, vicdani sorumluluk gibi şeyler yoktur.Ruslar ‘küresel bir güç’ olarak dünyadaki bütün rekabet alanlarına kim kazanıyor, kim kaybediyor merceğinden bakar. Kremlin’de kararlar sadece kazan – kaybet mantığı içinde alınır. Örnek olarak belirtelim, Rusya Ortadoğu’da barış ve istikrar arayışlarıyla, bölge halklarının özgürlük ve refah talepleriyle ilgilenmez. Libya’da ne kaybettiklerini, Suriye’de ne kazandıklarını düşünür, nihai muhasebeyi buna göre yaparlar.

2002 yılında Rusya’nın dümenine geçen Vladimir Putin’in uyguladığı politikalar bu insani boyuttan yoksun bakışın sayısız örnekleriyle doludur. Gürcistan’a saldırıp Osetya’yı bu ülkeden kopartırken de Ukrayna’ya saldırıp Kırım’ı işgal ederken de yaptığı buydu. Dünyayı sadece öteki küresel aktörlerle bir rekabet alanı olarak gören, bu alanda kıyıcı bir  ‘güç oyunu’ oynadığını düşünen ve bu oyunda kendisini herhangi bir uluslararası hukuk normuyla bağlı görmüyen bir anlayış.

Vladimir Putin bu agresif dış politikayı elindeki muazzam enerji kaynakları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki veto kartı ve askeri gücü üzerinden yürütüyor. 

Kremlin’in Bir Gözü Petrol Fiyatlarındadır

Kremlin bilhassa kriz bölgelerindeki politikalarında iki şeye bakar: Bir gözü sahada elde edeceği kazanımlardaysa , diğeri mutlaka sahadaki gelişmelerin uluslararası enerji piyasalarındaki yansımalarındadır.  Rusya dünyadaki doğal gaz rezervlerinin üçte birini, petrol rezervlerinin beşte birini kontrol eden bir ülke. Rus ekonomisi neredeyse bütünüyle  petrol ve doğal gaz satışından gelen paraya bağlı olduğundan Rus diplomasisinin öncelikli hedeflerinden biri petrol ve doğal gaz fiyatlarının yüksek kalmasıdır. Bunu sıcak bölgelerde harareti yüksek tutmaya gayret ederek yaparlar. Bir Türk diplomatı Libya krizi devam ederken bize, Rus muhataplarınının krize süreklilik kazandırma gayretinde olduklarını, dahası bunu kendilerine samimi bir ortamda itiraf ettiklerini anlatmıştı. Çünkü Ruslar o kriz sayesinde yükselen petrol fiyatlarının  birkaç ay daha öyle kalmasının Rus ekonomisini rahatlatacağını düşünüyorlardı.

Rusya 2011’den sonra Suriye krizinde Beşar Esed rejimi aleyhine hazırlanan BM Güvenlik Konseyi kararlarını ard arda veto ederken de, - ki BM tarihinde aynı konuda üç kez veto kullanılmasının örneği yoktur- 2015’te başta Halep olmak üzere pek çok şehri okul, hastane demeden ağır bombardıman altına alırken de hep insani boyutu olmayan o stratejik mantıkla hareket etti.

Vladimir Putin- Donald Trump: Madalyonun İki Yüzü

Vladimir Putin’in Muhammed bin Selman ile verdiği görüntü esasen Amerika Başkanı Trump’la aşağı yukarı aynı zihni koordinatlarda durduğunu gösteriyor. Bu bakış, ‘para ya da stratejik kazanımlar insan hayatından, vicdani sorumluluktan veya hukuktan daha değerlidir’ şeklinde özetlenebilir.

 Kimin kimi öldürdüğü ya da kaç yüz bin kişiyi katlettiği önemli değildir, ‘eğer diktatör benim adamımsa onu sonuna kadar desteklerim’ mantığı hem Amerika hem de Rusya için geçerli.   Putin, önce binler, on binler, sonra yüz binlerce insanı katleden Beşar Esed’in arkasında nasıl durduysa Trump da Suudi Arabistan’daki kendi diktatörünün arkasında öyle duruyor. Trump ve Putin’in aynı madalyonun iki yüzü olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Bu anlamda Arjantin’deki çak fotoğrafında eksik olan kare Donald Trump’tı.

Çak Fotoğrafı Putin’den Trump’a Bir Jest

Kaşıkçı’nın ölüm emrini verdiği anlaşılan Veliaht Prensin bu zirvede  meşruiyet arayışı içinde olduğu, Amerika’nın onu yeniden uluslararası toplumun aile fotoğrafına sokmaya çalıştığını biliyoruz. Putin’in Prens Selman ile verdiği bu görüntüyü ‘Trump’a bir jest’ diye yorumlamak da mümkün.

Kulislerde Trump’ın bu jesti asıl Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklediğine dair haberler dolaştı. Neyse ki Erdoğan buna yanaşmadı, aksi bir davranış Türkiye’nin bu cinayetin aydınlatılması sürecinde uluslararası alanda kazandığı bütün prestiji sıfırlardı. Tayyip Erdoğan için ‘itibar kaybı’  olacak bir görüntü Putin için ‘itibar malzemesi’ olabiliyorsa bu durum iki ülkenin izlediği politikalardaki farkın sonucudur.  Bir başka deyişle,  insan ve vicdan boyutu güçlü, ‘değer’ odaklı bir dış politikayla ‘insani boyuttan yoksun’  güç odaklı bir politikanın farkıdır bu.

Vladimir Putin’in Arjantin’deki G-20 zirvesinde Muhammed bin Selman ile çak yapması bu sebeple  şaşırtıcı değil.

Donald Trump, Kaşıkçı cinayetinden sonra bile Prens Selman’ı savunmasını eleştirenlere,   ‘Suudi Arabistan çok iyi bir müttefik.  Onlarla 110 milyar dolarlık silah anlaşması yaptık, bir düşünün tam 110 milyar dolar. Bu silahları benden almazsa Rusya’dan alır, Çin’den alır” demişti.

Donald Trump haklıydı. Rusların dünyaya petrol ve doğal gazdan başka satabildikleri neredeyse tek şey silâh.   Putin, Suud silah pazarında daha büyük bir yer edinmek için hiç bir ‘fedâkarlıktan’ kaçınmaz. Nitekim Kaşıkçı krizi boyunca Moskova’dan yapılan açıklamalarda hep Suud yönetimine destek vardı. Kremlin, bunu Muhammed bin Selman’ın ‘Amerika’nın adamı’ adamı olduğunu bile bile yapmıştı.  Bir gazetecinin katledilmesi için emir vermiş olması Putin’in nezdinden ancak bir ‘vak’a-yı âdiye’dir. Kaldı ki muhalifleri katletme emri vermek eski bir KGB subayı olarak Vladimir Putin’in yabancısı olduğu bir suçlama da değil.

Putin ve Muhalifleri Katletmek

Aleksandır Litvinenko veya Sergei Skripal ismini hatırlayan var mı?

Aleksandır Litvinenko 2006 yılında iki Rus ajanı tarafından Londra’da zehirlenerek öldürülen eski bir Rus casusu. Litvinenko uzunca bir süredir aslında İngiliz dış istihbarat servisi MI6’ya çalışıyordu.

İngiliz makamlarının yaptığı soruşturmaların sonucunda Litvinenko’nun büyük ‘çok büyük bir ihtimalle’  Rus istihbarat servisinin başındaki Nikolai Patrushev’in (siz bunu Vladimir Putin diye okuyun) emriyle öldürüldüğünü ortaya koymuştu.

Putin, İngilizlere çalışan eski ajanını affetmemişti.

İngilizlerin o zaman Rusya’nın üzerine gitmemesinin sebebi nasıl açıklanmıştı biliyor musunuz? Rusya’nın o sırada “IŞİD ile mücadele oynadığı rol”

Bugün de Suudi Arabistan’ın İran’a karşı izlenen stratejideki kritik rolü’ bahane ediliyor.

Sergey Skripal de tıpkı Aleksandır Litvinenko gibi eski KGB ajanıydı. İkili oynuyordu. O da bu yıl içinde çok büyük bir ihtimalle Rus istihbaratı tarafından ortadan kaldırıldı. ‘Canım onlar casus, istihbarat örgütleri karşı tarafa çalışan adamlarını öldürür’ diyebilirsiniz.  Ortadan kaldırılanlar sadece istihbaratçılar değil. Arkadiy Babçenko’dan Anna Politkovskaya’ya kadar pek çok Rus muhalif gazetecinin öldürülmesinde Rus gizli servisinin parmağı olduğundan kimsenin şüphesi yok.

Hasılı Rus lider Putin, eski istihbaratçı veya gazeteci fark etmez muhaliflerin ortadan kaldırıldığı devlet operasyonlarına alışıktır, bunları ‘vak’ayi âdiye’den görür.  Tabii Ruslar bunu Suud istihbaratının kendilerine ‘Kaplan’ diyen amatör katillerinin yaptığı gibi her adımları takip edilebilecek şekilde, görüntü vererek, ses kayıtları bırakarak yapmıyor.

İşin özeti şu: Dünya siyasetinde deyim yerindeyse ‘orman kanunları’ hüküm sürüyor.  Türkiye, güneyinde ülkesinin konsolosluğunu kasap dükkanına çeviren Prens Selman gibi adamlarla, kuzeyinde hak hukuk tanımaz vahşi bir ‘Rus ayısı’yla ve tepesinde de her an nereden dalacağı belli olmaz bir yırtıcı Amerikan kartalıyla uğraşmak zorunda.

Bu mahlûkatın hüküm sürdüğü bir âlemde ‘değerli yalnızlık’ politikası sürdürmek zor zenaat vesselam.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum