1. YAZARLAR

  2. Cengiz Çandar

  3. PKK ve Anayasa Mahkemesi'nden çapraz ateş...
Cengiz Çandar

Cengiz Çandar

Yazarın Tüm Yazıları >

PKK ve Anayasa Mahkemesi'nden çapraz ateş...

13 Aralık 2009 Pazar 06:33A+A-

PKK'nın Reşa-diye saldırı- sının 'Demokratik Açılım'a yönelik bir provokasyon olduğunu yazdık. Yazı baskıya girmeden, bu kez Anayasa Mahkemesi'nin DTP'yi kapatma kararı geldi. Kimseden hukuk dersi almaya ihtiyaç yok.

PKK’nın Reşa-diye saldırı- sının ‘Demokratik Açılım’a yönelik bir provokasyon olduğunu yazdık. Yazı baskıya girmeden, bu kez Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma kararı geldi. Kimseden hukuk dersi almaya ihtiyaç yok.

Bu da ‘Demokratik Açılım’a yönelik bir ‘sabotaj’.

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun Yeşil Eşbaşkanı, kararı duyar duymaz, “Bu karar çok çiddi ve Türkiye’de demokratik açılıma sabotaj olarak değerlendirilebilir” deyiverdi zaten.

Reşadiye’de pusunun kurulduğu tarih, hafta başı, pazartesi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyanın en güçlü ve önemli devletinin karar odasına, Beyaz Saray’da ‘Oval Office’e adımı attığı sırada, Tokat Reşadiye’den -Şırnak’tan, Hakkari’den değil- 7 askerin şehit düştüğü haberi geliyor.

Zamanlamanın tümüyle ‘rastlantı’ olduğunu ileri sürebilir miyiz?

Peki, haftanın son günü, cuma, Anayasa Mahkemesi’nin, Başbakan Tayyip Erdoğan Amerika-Meksika gezisinden döndüğü anda, DTP’yi kapatma kararını alelacele almasına ne demeli? Kararda AİHM’in Herri Batasuna’ya ilişkin kararının esas alınmasına ne demeli? Sanki Türkiye İspanya kadar bu konuda bir ‘model’ ülkeymiş gibi, sanki Türkiye Kürtleri’nin anayasal hakları ile İspanya’da Baskların anayasal hakları arasında en ufak bir benzerlik varmış gibi.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in günler öncesinde, daha Anayasa Mahkemesi DTP’yi kapatma davasını görüşmeye başlamadan önce, Herri Batasuna’dan söz etmesi neyi düşündürüyor?

Kararın 11-0 çıktığına ve bütün bu işaretlere bakıldığında, Anayasa Mahkemesi kararının çoktan alınmış olduğu düşüncesi uyanıyor.

Zamanlamasına bakıldığında PKK’nın Reşadiye saldırısının kararının da hayli önceden alınmış olması da muhtemel.

***

PKK’nın HPG adını taşıyan silahlı gücünün Reşadiye’yi üstlenen açıklamasında, Reşadiye’nin bir ‘misilleme’ olduğuna değinilerek ‘Anakarargâh Komutanlığımız tarafından herhangi bir talimat verilmemesine rağmen, Dersim eyaletimize bağlı bir birimimiz kendi inisyatifiyle’ sözcükleriyle saldırının nasıl gerçekleştirildiğini belirtiyor.

Tokat’ın Reşadiye’si ile ‘Dersim eyaleti’ arasında coğrafi ilişki olup olmadığını anlamak için herhangi bir haritayı açıp bakmak yeter. ‘Söz konusu şahadetler ve Önderimizse her birimimiz kendi inisyatifini kullanma hakkına sahiptir’ şeklindeki açıklama neyi inandırabilir?

Söz konusu ‘inisyatif’in Başbakan’ın Washington’da Obama ile görüştüğü günün üzerine gölgesini düşürmesi ve ta Reşadiye’de meydana gelmesi... Bütün bunları birer hap gibi kolayca yutmalı mıyız?

Yoksa Şamil Tayyar’ın ‘Reşadiye’de pusuyu gerçekte kim kurdu?’ başlıklı Meksika’dan yazdığı yazıda gündeme getirdiği şu soruları mı sormalıyız:

“... Demokratik açılımın tartışıldığı ilk günlerde ‘Şahsım önemli değil, yeter ki demokrasiyi başaralım’ diyen Abdullah Öcalan’ın son dönemde süreci kendi ekseninde projelendirmek istemesi, sadece kişisel beklentilerle açıklanabilir mi?

Yakalandığı günden bu yana yaklaşık 11 yıldır kaldığı İmralı’da devletimizin derin yüzüyle tanışan ve teması eksik olmayan Öcalan’ın açılıma ilişkin konsept değişikliğinin bir sırrı olması gerekir.”

PKK’nın silahlı eylemlere geri dönmesi ve bunu Öcalan’ın hücre yüzölçümünde santimetre kare hesabı yapmak gibi ipe sapa gelmez gerekçelerle tırmandırması, Kürtlerin üzerinde hareket edebileceği ‘demokratik alanın boşaltılması’ anlamına geliyor.

PKK, hükümetin önüne ‘Ya benimle doğrudan görüşeceksin veya iç savaşa hazır ol’ dayatmasını koyuyor.

PKK’nın bu ‘yeni açılımı’nda, zaten ‘Demokratik Açılım’ süreci boyunca oynayacağı rol ve misyonu iyi belirleyemeden savrulan DTP’ye gerek yoktu. PKK açısından ortadan çekilmesinde isabet vardı.

***

Anayasa Mahkemesi’nin gelecek haftayı bekleyemeden yangından mal kaçırma süratiyle aldığı DTP’yi kapatma kararı da, devletin hükümet ya da Tayyip Erdoğan’ın kontrolü dışındaki bazı ‘birimlerinin kendi inisyatifleri ile’  aldığı karar ile ‘demokratik alanın boşaltılması’na yöneldiğini anlatıyor.

Hukuki nedeninin ne ve niye öyle olduğunu biliyoruz ama Anayasa Mahkemesi kararıyla Kürt siyasetinin en ılımlı ve sağduyulu ismi Ahmet Türk’ün siyaset dışına itilirken, diğer Eş Genel Başkan Emine Ayna’nın ‘siyaset serbestisi’ne sahip olması, Türk hukuk sisteminin dikkatlerden kaçamayacak bir ironisi.

Devletin tüm birimlerinin ‘Demokratik Açılım’dan hoşnut olduğu söylenemez. Türkiye’nin önünü açacak, bunu yaparken iktidar mücadelesine tutuştukları Ak Parti’yi güçlendirme ihtimali taşıyan süreçleri durdurmak, devletin bazı birimlerinin varoluş gerekçesi haline gelmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararını bir de bu yönden okumakta yarar var.

Kısacası, Türkiye demokrasisi, hafta başında Tokat Reşadiye’de, hafta sonunda Ankara’da ‘çapraz ateş’e tutuldu ve yara aldı.

Yara, ‘ölümcül’ mü değil mi; yakında göreceğiz...

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT