1. YAZARLAR

  2. Murat Aksoy

  3. PKK Öcalan'a rağmen savaş istedi
Murat Aksoy

Murat Aksoy

Yazarın Tüm Yazıları >

PKK Öcalan'a rağmen savaş istedi

19 Ağustos 2011 Cuma 00:45A+A-

Türkiye Ağustos 2009'dan bu yana Kürt sorunu konusunda birçok zihinsel duvarın yıkılmasına yol açan bir sürecin içinde. İsmi iki kez değişse de özünde Kürt sorununu demokratik süreç içinde çözmeyi önceleyen demokratik açılım, başladığa tarihe kadar atılandan daha fazla olumlu gelişmeye son iki yılda yol açtı. Düşünün yıllardır 'terörist başı', 'bebek katili' olarak anılan Öcalan'la devletin görüşmesini dahi toplum kabullendi. 12 Eylül 2010'daki Anayasa değişiklik referandumundan önce muhalefet 'devlet-Öcalan görüşüyor' tezi AK Parti'ye karşı siyasi malzeme olarak yapılmasına rağmen toplumda karşılığını bulmadı. Çünkü toplum Batısı ile Doğusu ile sorununun çözülmesini istiyor.

Bu yönü ile demokratik açılım süreci toplumda Kürt sorununa, Kürtlere karşı var olan zihni kalıpların yıkılması yönünde önemli bir işlev görmüştür. Özellikle geçtiğimiz yılın Haziran ayından itibaren başlayan eylemsizlik süreci toplumun algısının değişmesinde çok önemli bir faktör olmuştur. Bu açıdan şunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Türkiye eğer Kürt sorununu çözecekse bunun ilk adımı eylemsizliğin kalıcı hale gelmesi yönünde atılmalıdır. Ki bugün eğer Kandil'e yapılan operasyon Türkiye genelinde destek görüyorsa bunun nedeni son iki ay içinde PKK'nın şiddeti yeniden yükseltmesinin yarattığı iklimdir.

Hükümetin başlattığı demokratik açılımın içinin boş olduğu ve bu süreçte çözüm konusunda somut adımın atılmadığı sıkça yapılan bir eleştiri. Ancak görünürde somut adımlar olmasa da açılım süreci ile; i) psikolojik iklimi oluşturma, ii) yasa değişikliğini zorunlu kılmayan ve bu yönü ile de sessizce yapılan iyileştirmeler, iii) İmralı'daki görüşme süreci ile başta olmak üzere ciddi mesafe alındığını düşünüyorum. Elbette herkes için tatmin edici olmayabilir ancak hiç kimse de çıkıp bu süreçte hiçbir şey yapılmadı diyemez.

Bugün yaşananlar, hükümet tarafından başlatılan açılımdan rahatsız olanların artık bunu alenileştirmesidir. Ki süreç boyunca sürekli müdahale ettiler. Özellikle seçim sürecine girildiğinde bu müdahaleleri arttı. PKK içinde yaşanan süreçten rahatsız olan grubun kendi ilan ettikleri eylemsizlik kararına rağmen eylem yapmaları, bu grubun DTK ve BDP üzerinden apolitik tavır takınmaları, başta alternatif Cuma olmak üzere, çadır eylemleri vs. Bütün bunlar siyaseti reddeden hamleler ve bugünlerin geleceğini belli eden gelişmelerdi.

Kırılma noktası: 14 Temmuz 2011

PKK içindeki açılım karşıtları son adımı 14 Temmuz 2011'de attılar. Elbette bu tarih, tesadüf değil, mesajı olan bir tercihti. 14 Temmuz 1982'de Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek'in başlattıkları ölüm orucunun yıl dönümünde Silvan'de 13 askerin öldürülmesi, Diyarbakır'da DTK'nın alelacele toplanarak 'demokratik özerlik' ilan etmesi büyük kırılmanın tarihidir. Üstelik bu kırılma, Abdullah Öcalan'ın "devletler önemli anlaşmalar yaptık, 15 Temmuz'un hükmü kalmadı" açıklamasından ve BDP'nin Meclis'e dönmeye en yakın olduğu zamanda peş peşe yaşandı. Bütün bunlar Öcalan'a rağmen örgüt içindeki şahinlerin iradesi ile oldu.

Gerek üst düzeyde 2009'dan sonra yaşananlar gerekse alt düzlemde son 6-7 ay içinde yaşadıklarımız geçmişte yaşadığımız bir sürece çok benziyor. Bütün bu yaşananlar açıkça Türkiye'yi yeniden 1993'e döndürme girişiminden başka değildir. 1992'nin ikinci yarısında başlayan temaslar sonucu çözüme çok yaklaşmıştık. Ancak ne olduysa 15 Mart 1993'te ilan edilen ateşkesin iki mimarından önce Eşref Bitlis sonra da Turgut Özal şüpheli biçimde öldü. Ardından Bingöl'de silahsız 33 erin şehit edilmesi hem ateşkesin sona ermesi hem de Türkiye'de karanlık bir tarihin başlamasıyla sonuçlandı. 1993, yaşananlar tarihsel bir perspektiften bakıldığında bir 'örtülü darbe yılı'dır.

Ancak 2011 şartlarında Türkiye'nin yeniden 1993'e dönmesine imkan yoktur. Hem Türkiye şartları, hem de dünyada yaşanan büyük değişim bağlamında. İki Türkiye arsında her açdan büyük farklar var. En önemlisi Kürt sorununu bir demokrasi sorunu olarak gören ve demokrasi yoksunluğunun yarattığı sorunları bilen bir hükümet ve Başbakan vardır.

Bu gerçeğe rağmen PKK içindeki sertlik yanlıları ve naların sivil uzantıları hükümetin samimi olmadığını ve sonuç olarak kendilerini tasfiye edileceği kaygısını taşıyorlar. Öcalan'la yapılan görüşmeleri oyalama olarak görüyorlar. Hükümetin adım amadığı gerekçesi ile şiddeti yükseltiyorlar. Bunu. yapanlarn görmediği şu; Türkiye'deki değişim ve dünyada yaşanan süreç, artık Türkiye'nin geçmişteki gibi Kürtleri (ve diğer farklılıkları) inkar eden, yok sayan politikalara devam edemeyeceğini söylemektedir. Yani Türkiye 2011 dünyasında Kürtleri yok sayan onların haklarını inkar eden bir politika izleyemez. Türkiye'nin Kürt sorununu demokrasi dışı bir yöntemle çözme şansı yok.

Bu yüzden 14 Temmuz'dan sonra PKK'nın bütün barış çağrıları boşluğa söylenmiş sözler olacaktır. Son olarak Çukurca'da yaptıkları eylem bunun göstergesidir. Önceki gece Kandil, Zap ve diğer noktalara yapılan hava saldırıları artık terörle mücadelede başka bir safhaya geçildiğini söylemektedir.

Selehattin Demirtaş'a çağrı

Bu zor süreçte BDP'ye büyük görev düşmektedir. yaşanılan süreç parti olarak var görülen ama siyasi olarak görünmeyen BDP'ye siyaseten çom önemli bir şans sunuyor. Bu şansın ne kdar farkna varacaklar göreceğiz. BDP bu şansı bir an önce Meclis'e gelip yemin etmekle ve PKK tarafından kaçırılan asker ve sağlık görevlerini kurtarmak için adım atarak yapabilir. Buradan BDP'ye ve Selahattin Demirtaş'a bir çağrı yapalım. BDP'lilerin başbakana sıkça hatırlattıkları bir çağrı var; "Kürt sorununu çöz tarihe geç". Bu şans aynı şekilde Selahattin Demirtaş için de geçerli. O da içine girdiğimiz karanlık tüenlden çıkış konusunda risk alıp somut adamlar atabilir ve çözüme katkı sunarsa o da tarihe geçebilir. Aksi taktirde onun içinde "sırandan siyasi bir figürandı" demekten başka bir şey yapamayacağız.

Dündenitibaren Türkiye terörle mücadele konusunda başka bir sürece girmiştir. Daha aktif ve sonuç alıcı bir terörle mücadele dönemi başılıyor. Ama bu süreç Kürt sorunu konusunda atılacak demomratikleşme adımlarına engel olmamalı. Kürt sorununun çözümü konusunda yapılacak olanlar bellidir.

Bundan sonra yapacakları yüzde 50 oy alan AK Parti hükümeti siyasi sorumluluk alarak yapmak zorundadır. Bunlar; i)PKK şiddetine sınır ötesine geçerek karşılık vermek değil (bu terörle mücadele işi) tersine ii) ülke içinde demokratikleşme ve yeni anayasa sürecine hız vermek -ve belki de TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırmak-, iii) sınır içinde konuşlanmış terör unsurlarının etkisiz hale getirilmesi, iv) sınır güvenliğinin arttırılarak sınır geçişlerinin izole edilmesidir.

Bu süreçte AK Parti'ye en büyük destek ve onu daha demokrat olmaya zorlayacak olanlar Türkye'de değişimi taşıyacak olanlardır. Bunların içindeki Kürtlerin, özgürlükçü demokrat Kürtlerin sayısının artması bu süreçte her zamankinden daha önemlidir.

YENİ ŞAFAK 

YAZIYA YORUM KAT