1. YAZARLAR

  2. Şamil Tayyar

  3. Pınarhisar’daki Tayyip Bey’i arıyorum
Şamil Tayyar

Şamil Tayyar

Yazarın Tüm Yazıları >

Pınarhisar’daki Tayyip Bey’i arıyorum

28 Aralık 2009 Pazartesi 06:34A+A-

Ergenekon sanıkları Veli Küçük, Zekeriya Öztürk ve Muzaffer Tekin, “Operasyon Ergenekon” kitabımdan şikayetçi oldular. Savcılık, kitabın 192-303. sayfaları arasındaki bölümler için soruşturma açtı. Bu soruşturma daha sonra, soruşturmanın gizliliğini ihlal ve adil yargılamayı etkilediğim iddiasıyla davaya dönüştürüldü.

Eyvallah...

Dava başladı. Ne olduğunu anlayamadık, iddianameye aykırı şekilde davanın kapsamı genişletildi. Tüm kitap, dava konusu haline getirildi.

Buna da eyvallah...

Dava savcısı, 10 Haziran 2009 günü mütalaasını hakime sundu. Kitabın 76, 100, 101, 179, 183, 188, 194, 196, 199, 200, 201 ve 291. sayfalarında, yani 12 sayfada, Ergenekon soruşturmasında gizliliğin ihlal edildiğini öne sürerek, cezalandırılmamı istedi.

Şimdi burada dur...

Sözkonusu sayfalardaki bilgilerin neredeyse tamamına yakınının Ergenekon soruşturmasıyla uzaktan, yakından hiçbir ilgisi yok.

Eğer zahmet olmazsa, kitabı okuyanlar, o sayfalara yeniden bir baksın. Mesela; 179, 183 ve 188. sayfadaki tüm bilgiler, Malatya misyonerler cinayeti davasıyla ilgilidir.

76. sayfadaki MKE Raporu, 2006 yılı Mayıs başında Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalarla ilgili ekspertiz raporudur. O tarihte, henüz Ergenekon soruşturması açılmamıştı, gizlilik kararı da yoktu.

100 ve 101. sayfalarda, Danıştay cinayeti sanığı Alpaslan Aslan’ın 2006 yılı Mayıs ayında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde verdiği ifade yer alıyor. Aynı şekilde, o gün, Ergenekon soruşturması sözkonusu değildi.

291. sayfadaki telefon konuşmaları ise, Ergenekon’dan önce soruşturma başlatılan Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi üyeleri arasındaki telefon konuşmalarından ibarettir.

Çifte standart

Gördüğünüz gibi, suçlandığım bölümlerin çoğu, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili değildir. Sadece 194, 196, 200 ve 201. sayfalarda MKE’nin Ümraniye bombalarıyla ilgili raporu ve rapora dair analizler var. O rapor, aynı zamanda Ankara’daki Danıştay dosyasında mevcuttur, davayla ilgili de gizlilik kararı yoktur.

Hadi, diyelim, çok zorladın, bu dört sayfadan yakaladın!

O zaman sormak hakkımız değil mi? Aydınlık Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Zahide Ruhsar Şenoğlu’nu Ergenekon soruşturmasında gizliliği ihlal ettiği gerekçesiyle yargılarken “beraat” kararını nasıl verdiniz?

Aydınlık davasında önce savcı söz aldı, dedi ki: “Ergenekon (1) iddianamesi 2 bin 455 sayfa, 441 klasör de ek belge var. Ayrıca 13 aydır yazılı ve görsel medyada birden çok haber yayınlandı. Bu bilgiler aydınlatma ve bilgilendirmeye yöneliktir.”

Yani, gizliliğin lafı kalmadı, ayrıca bu bilgiler yararlı bilgiler!

Şimdi hakime bakalım: “Artık gizliliğin anlamı kalmadı. 2 bin 455 sayfa olarak yazılan iddianame göz önüne alındığında, sanığın yazdığı yazı iddianame içeriğinin tamamını kapsamıyor, sade

ce haber verme sınırları içerisinde gazetecilik görevini yapmıştır. Beraat...”

Bu arada 2. ve 3. iddianame çıktı, sayfa sayısı 6 bine ulaştı, klasör sayısı bini geçti, haber süresi 2 yılı aştı. Yani, hakimin, Aydınlık yöneticisiyle ilgili beraat kararı verirken “artık gizliliğin anlamı kalmadı” düşüncesini etkileyen sebepler en az üçe katlandı.

Ama o ne yaptı? Yöneticileri Ergenekon’da yargılanan Aydınlık Dergisi yöneticisini beraat ettirirken, bize 20 ay cezayı kesti.

Taammüden düşünceye ceza

Hakimin cezayı açıklarken kullandığı ifadeler ise gerçekten düşündürücüydü. Çok affedersiniz, dilim sürçtü, “çok ilginç” demek istedim. Malum, düşünmek suç...

Hakim dedi ki: 1-Kamuoyunu aydınlatma, uyarma ve eleştirme sınırlarını aştın. 2-Henüz sonuçlanmamış davada gizli belgeleri kitap halinde yayınladın. 3-Olayın güncelliği ile paralel olarak günlük haberler şeklinde yayınlamadın. 4-Sakince bilgi toplayarak zaman içerisinde yazdın.

Buna “hukuk”,  bize de “saygı duyun” diyecekseniz, hiç kusura bakmayın...

Yazmaya devam

Bir de bu cezanın ne anlama geldiğini ifade etmek istiyorum. Daha önce aldığım hapis cezasında olduğu gibi 5 yıl denetim altında olacağım. Karar tarihinden sonra taksirli suçlar hariç herhangi bir suçtan dolayı ceza alırsam, hakim, gerekçeli kararı açıklayacak ve o tarihte temyiz hakkı doğacak. Son sözü, Yargıtay söyleyecek.

Şu anda rafa kaldırılan ve indirilmesi için bir başka cezayı bekleyen toplam 35 ay hapis cezam oldu. Bonus gibi birikiyor. Sanıyorum, bu hızla, 100 ayı bulur.

Haklı olarak gönül dostları soruyor; bundan sonra ne yapacaksınız? Hiç merak etmeyin, bir çaresini buluruz.

Başbakan’a mesaj

Tabi bu arada hükümetin tutumu üzüncü vericidir. Ergenekon sürecinde gazeteci ve yöneticilere açılmış 4 bin civarında dava var. Mahkumiyet almış çok sayıda gazeteci cezaevi tehdidi altında.

Hükümet, gazetecilerin en çok yargılandıkları TCK’daki dört maddede cezaları daha da arttırmak için harekete geçti. O kanun çıkarsa, hükmün açıklanmasını geri bırakma, erteleme ve paraya çevirme ihtimali ortadan kalkacağı için gazetecilere doğrudan cezaevi yolu gözükecek.

Hazin olan tarafı ise bu değişikliğin Genelkurmay’ın talebi üzerine yapılmak istenmesidir. Başbakan’a naçizane tavsiyem, empati yapıp Pınarhisar’ı hatırlamasıdır.

Minnet duygusu

Farklı düşüncede çok sayıda gazetecinin basın özgürlüğünün namusunu koruma konusunda gösterdiği ortak hassasiyet karşısında bir gazeteci olarak minnettarım. Aynı acıları yaşayan Mehmet Baransu kardeşime de geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim. Benim sadık gönül dostlarıma da sonsuz sevgi ve muhabbetlerimi gönderiyorum.

STAR

YAZIYA YORUM KAT