1. YAZARLAR

  2. Yıldız Ramazanoğlu

  3. Pınar Selek davası
Yıldız Ramazanoğlu

Yıldız Ramazanoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Pınar Selek davası

09 Mart 2010 Salı 13:42A+A-

4 Mart 2010. İnsanlar bir kez daha basın toplantısıyla masumiyetine yürekten inandıkları bir kadına tanıklık etmek için bir araya geldi.

Pınar Selek yıllardır "Mısır Çarşısı bombacısı" olarak takdim edildikçe sayısız insanın içi titredi, vicdanlar isyan etti. Birileri küçümsedi bu hali, 'her suçlunun, onun suçsuz olduğuna inanan dostları olabilir' paranteziyle bu tanıklık beyhude ve anlamsız kılınmak istendi. Peki kararlılıkla ve gittikçe çoğalarak haykıran bu insanlar neye işaret eder, "Pınar Selek nedir" tam olarak?

O artık Türkiye'de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını gösteren bir ayna. Bu aynada parçalandı birçok önyargı, kör nokta, kara yazgı. Kimilerinin fikir üretirken bir yandan da steril ve temiz kalmak, elini riske bulamamak, çamur diye zalimane işaretlenen insanların meselelerini kurcalamamak, bazen cafcaflı asfaltlarda yürüyüp görünmek, tekinsizlik baş gösterince izini kaybettirip emniyetli kuytulara çekilmek gibi içgüdüleri vardır. Pınar hiçbir hesap kitap yapmadan, genç bir kadının olanca geniş yüreğiyle çamurlara girdi dizlerine kadar. İçimizde işte insan! denmeyi hak eden böyle pervasız bir resim belirmesine yol açtığı için yıllar geçtikçe yanındaki saflar dağılmak yerine sıklaştı. Herkes kendi içindeki yücelikle buluşmak, özlediği insanı benliğinin içinden çekip çıkarabilmek için tanıklığa gidiyor, Pınar Selek için yola çıkmak böyle içe dönük bir yönüyle.

Sokrates'e "Böyle ölüm cezasının eşiğine gelen bir hayat yaşamaktan utanmıyor musunuz?" diye sorduklarında "Hayır!" demişti, "en sıradan adam bile hayatını ölüm ve yaşam ihtimallerini hesaplayarak geçirmemelidir. Düşünmesi gereken tek şey, yaptığı işin iyi mi yoksa kötü mü olduğudur; yani iyi bir adam mı yoksa kötü bir adam olarak mı yaşadığıdır".

Onu mahkum etmek isteyenlere, buradan hareketle bütün muhaliflere, vicdanın dikenli yolunda ilerleyenlere gözdağı çıkacağını umanlara bildirmek lazım ki etrafındaki bu dostluk halesi boşuna değil: Yüce gönüllülük ve alçakgönüllülük en yalın haliyle nasıl bir insanda buluşur, bunu gördüklerinden kopamıyor insanlar. Bu bir insan hakkında müstesna bir ortaklaşmadır.

Korunacak bir kariyeri, parlak bir prestiji, zor kazanılan unvanları, dünyevi çıkarları bir insanın hakkının iadesi yanında hiçe sayan biri o. Adaletten daha çok korunmaya layık bir şey olmadığına inandığından başına geldi bunlar. İsimler, unvanlar, çıkarlar fani, adalet ise baki idi. Sevgili Hilal Kaplan'ın Taraf gazetesinde hatırlatması iyi oldu. Başörtülü kadınların haklarına dikkat çekmek için örtülü fotoğraf çektirip kimsenin kınamasına aldırmadan basın toplantısı yapan birkaç kadından biriydi o. (Diğerlerini de saygıyla analım yeri gelmişken: Nuray Mert, Nazlı Ilıcak, Leyla İpekçi, Ülkü Özakın)

Onu ilk kez televizyonda görmüştüm. Kelepçelenmiş olarak götürülürken kinden öfkeden eser barındırmayan kendinden emin duru ve yalın yüz ifadesiyle.

Aradan geçen yıllar boyunca suçlu olduğuna dair hiçbir delil bulunamadı. O itham edilirken "bombayı o verdi, ben koydum" diye ifade veren adam beraat etti. Mısır Çarşısı bombacısı iddiasını ısrarla dile getirenlere karşılık, bütün bilirkişi raporları onu akladı, iki kez beraat etti. Yakınlarda Yargıtay 9. Ceza Dairesi, davayla ilgili temyiz incelemesini tamamlarken, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Pınar için verdiği beraat kararının bir kez daha bozulmasına karar verdi. Daire, Selek'e eski TCK'nın 125. maddesi kapsamında 36 yıl ceza verilmesi gerektiğine hükmetti.

Onun insanlara güveninin bir an bile sarsılmaması, iyilerin çoğunlukta olduğu bir dünya hissiyatını, eksilmeyen çocuksuluğuyla muhafaza edebilmesi, gördüğü işkencelere, ağır haksızlıklara rağmen adalete inancının dışarıda kalanlar kadar bile zedelenmemesi inanılmaz bir insanlık hali, çok kıymetli.

Onunla yeni tahliye olduğu zamanlarda evlatlarını, eşlerini faili meçhullere veren kadınlarla bir buluşmada tanışmıştık. İlk kez gördüğü kadınları kucaklamasındaki candanlık dikkat çekiciydi.

Bir buluşmamızda Beyoğlu Ülker sokağındaki travestilerle ilgilenmeye başladığını söylemişti. Yüksek lisans tezini bu konuda hazırlayacaktı. Fakat bir de gördük ki onları araştırma nesnesi olarak görmek yerine mesafeleri hızla aşıp, uğradıkları şiddete karşı mücadele etmeye başlamış. Yaşamlarını derinlemesine anlamak, hayatlarını kazanabilecekleri düzgün birer iş edinmelerini sağlamak için çırpınıyordu.

Bir gün Beşiktaş DGM'de yaptığı savunmayı ayakta dinlemiştik gelenlerin çokluğu yüzünden. Hangi suçlu insan elde fırsat varken, ülkeyi terk etmek yerine on iki yıl boyunca azimle ve inançla kendini savunabilir?

Toplumun çöpe atmaya çalıştığı insanlarla, travestiler ve sokak çocuklarıyla çöp kutusuna atılan işe yarar malzemeleri toplayıp sanat atölyesinde esere dönüştürüyor ve satıyorlardı. Bu yolla Taksim'deki atölyede, bu sevgi ve dayanışma halesi içinde, kimi travestiler fuhşu bırakmıştı, kimi çocuklar da tiner koklamayı. 'Birlikte dirildik, çiçek açtık, hatta kök saldık!' dediği insanlar.

'Barışamadık' kitabını yazmak için bu ülkenin en konuşulamaz meselesine, Kürtlerin acılarının kaynağına el atmıştı. Barışın yollarını açmak, tıkanma noktalarını işaretlemek için yaptığı çalışma haddi aşmak olarak görüldü. Bir kadın olarak kadın meseleleriyle sınırlı kalmak yerine kontrolden çıkmış, varlığının dışına taşmıştı birilerine göre.

Sonra Kadınlar Birbirine Yürüyor organizasyonu, Yola Çıktık belgeseli. Onları İstanbul'dan Anadolu'ya uğurlarken ellerinde yüzlerce mektup birikmişti kadın hikâyelerine, şiddete, ayrımcılığa, hayallere, rüyalara dair.

Bütün sorunlarımızı iyi niyetli en küçük bir çabayla aşacağımıza inandı, bizi de inandırdı. O bir akademisyen, sosyolog ve yazar. "Masa başında değil sahada çalışıyor, insanlara dokunacak, sevgisini merhametini bire bir verecek enerjisi var, toplumun bütün katmanlarında dolaşıp yaralı insanlarla empati yapma, onlarla dibe inme gücü verilmiş ona" demiştim bir tanıklık yazısında.

Toplumsal olarak "iyi biliriz" ittifakı var hakkında. Bahsi geçen suçu işlediğine dair hiçbir delil yok. Bu genç kadın daha fazla incitilmemeli, ailesi daha fazla acı çekmemeli, o sadece Allah'ın özenle yarattığı, gafillerin ise şiddetle yaklaştığı kullarına el uzattı, varlığını armağan edercesine.

İnsanlara karşı böyle ölümcül bir suç işlemesi, karıncayı incitmesi gayri mümkün. Hepimiz tanığız.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT