1. YAZARLAR

  2. Abdullah Sayar

  3. Neo-Conlar Yenildi, Emperyalist Politikalar Sürüyor!

Neo-Conlar Yenildi, Emperyalist Politikalar Sürüyor!

Ocak 2007A+A-

Önceki ay ABD'de gerçekleşen ara seçimlerde liderliğini Yeni-Muhafazakarların (Neo-conlar) yaptığı Cumhuriyetçiler, önemli bir seçim yenilgisi yaşadılar. Kongre'de 12 yıldan bu yana ilk kez az bir farkla da olsa Demokratlar üstünlüğü ele geçirmiş bulunuyorlar. Demokratlar kendilerini destekleyen bağımsızlar ile birlikte Kongre'de çoğunluğu ele geçirdiler.

Son seçim yenilgisi Cumhuriyetçilerin gelecek başkanlık seçimleri için Yeni-Muhafazakar bir aday göstermeyeceklerini kesinleştirdi. Bu ise şu anlama geliyor: Bir süredir kan kaybeden Yeni-Muhafazakarlar yani meşhur "şahinler" iktidardan tasfiye edilme sürecine girdiler. Bush'un iki yıl sonra görev süresinin dolması ile birlikte Yeni-Muhafazakarların ABD siyasetindeki üstünlüklerinin tümüyle sona erdiğini göreceğiz.

İçlerinde "Müslüman demokrat" yorumlar yapmayı pek sevenlerin de bulunduğu pek çok isim açısından bu yeni durum; ABD'nin Ortadoğu ve İslam politikasında kritik bir değişimi ifade ediyor. Bunlara göre Yeni-Muhafazakaların gitmesi ile ABD, Ortadoğu ve dünya üzerindeki tahakküm sürecine son verecek ve yakın dönemde uyumlu, AB ve "Ilımlı İslam" ile ortaklık kurmaya hazır bir ABD göreceğiz. Verilen imaj bu!

Peki Müslümanların; Demokratların egemenliğindeki bir senato ile yahut da iki yıl sonra yapılacak başkanlık seçimlerinde Yeni Muhafazakar olmayan bir ismin Beyaz Saray'a oturması ile ABD'nin dünyaya dönük emperyalist politikalarının kökten değişeceğine dair söylemlere inanmasının yeri var mı?

Şurası kesin görünüyor: Yeni-Muhafazakarlar gidecek ve yakın dönemde ABD liderliğinde yeni siyasetçilerden oluşan yeni bir yönetim göreceğiz. Bu ise pek çokları açısından yeni bir dönem olarak algılanacak. Esasen Pentagon kaynakları da bunu umuyorlar.

Pentagon son birkaç yıldır dünyada artan ABD karşıtlığına dair anketler ve raporlar yayınlıyor ve bu mesele üzerine analizler yapıyordu. Pentagon yetkilileri dünya halklarının ABD'ye karşı yükselen öfkesinin sürdürülemez bir durum olduğunu gördükleri için alternatif politikalar üzerinde çalışıyorlardı. Dünya halkları arasında hızla yükselen ABD emperyalizmi karşıtlığını; "Bush karşıtlığı"na çevirerek durumu şahsileştirme bu politikaya çokça hizmet etti.

Şimdi aynı kaynaklar ABD'nin son beş yılda tüm yaptıklarını Neo-con adı verilen ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen bir kliğe yükleyerek emperyal politikalara karşı oluşan tepkiyi tehlike seviyesinden düşürmek istiyorlar. Bunun siyasal jargondaki adı kontrollü gaz alma!

ABD'nin Afganistan işgali ile başlayan süreçte ABD'nin yönelimine, başında oturan Paul Wolfowitz, Donald Rusmfeld, George W. Bush gibi Yeni-Muhafazakar isimlerin öncülük yaptıkları ortada. Bu politikacıların savunduğu taktik ABD'nin hegemonik gücünü ölçüsüzce kullanmasını, işgal etmesini, toplama kampları kurmasını, katletmesini öngörüyordu. İşgal sonucunda son dört yılda sadece Irak'ta 650 bin kişi öldürüldü! Şimdi iktidardan düşen Yeni-Muhafazakarlar ile birlikte bu dosya kapatılmak isteniyor! Bu ise aynen Pinochet'in ölmesi ile Şili'deki katliamların üstünün örtülmesi gibi bir uyanıklık eseri.

Neo-conlardan Önce Herşey Güllük Gülistanlık mıydı?

ABD'nin geleneksel müttefikleri içerisindeki pek çok kişi ABD'nin dünya çapında nefret uyandıran barbarca politikalarının tek sorumlusunun Yeni-Muhafazakarlar olduğunu düşünüyor. Bu geleneksel muhafazakarlar içerisinde AKP gibi daha ılımlı bir yönetim altında ABD ile Müslümanların işbirliği yapmalarının mümkün olduğunu düşünen, "medeniyetlerin diyalogu" türü emperyalist projelere eklemlenmeye hazır girişimleri olan pek çok Müslüman da bulunuyor. Bunlara göre ABD'nin şahinleri aslında, Büyük Ortadoğu Projesi'nin başarılı olmasının önündeki en önemli engeldi. Ilımlı bir ABD yönetiminin öncülüğünde "Uzlaşmacı bir Ilımlı İslam" çizgisi ile işbirliği yapılarak BOP'un başarılı olabileceği, Ortadoğu'daki devrimci İslami güçlerin tasfiye edilebileceği, halkların Hizbullah, Hamas gibi İslami güçlere yönelişinin önlenebileceği düşünülüyor.

Oysa bu zihniyeti anlamak için yalnızca Filistin'e bakmak bile yeterli! Filistin'in bugün çektiği acıların büyük sorumluluğu "ılımlı ABD yönetimi" sayılan eski başkan Clinton döneminin "Demokrat" politikalarının ürünüdür. Adına "Oslo Barış Süreci" adı verilen süreç sayesinde bugün yeni katliamlar yaşanmaktadır; Doğu Kudüs'ün ilhakı yolunda geri dönülmez kayıplar verilmiştir; bugün Filistin'i yüzlerce kilometrelik getto duvarları sarmaktadır. Demokratların barış olarak vaat ettikleri şey on yılda çok da güzel "barışlar" doğurmuştur; Refah katliamı gibi!

ABD Yönetimi Pişman mı Oldu?

Şunu görmek zorunludur: Bugün Amerikan halkı ve yönetici elitinin Yeni-Muhafazakarları iktidardan düşürmesinin temel nedeni, bu politikaların gayri-insani, hegemonik, barbarca ve yanlış olduğuna kanaat getirmiş olmaları, bu politikaların dünyaya egemen olma hedeflerine karşı olmaları değildir. Yeni-Muhafazakarların gözden düşmesinin tek nedeni katliam politikalarının temel hedefleri noktasında başarısız olmasıdır! Amerikan halkına Irak'taki, Afganistan'daki kıyımlar ve katliamlar karşılığında ABD'yi, karşısında kimsenin duramayacağı ölçüde güçlü bir dünya imparatorluğu olarak görecekleri vaat edilmişti. Bu politika Ortadoğu'daki direniş sayesinde bugün başarısız olmuştur! Üstelik katliam ve işgal politikaları bırakınız ABD'yi daha da güçlendirmek eskisinden de zayıf hale getirmiştir. İşte bu yüzden Ortadoğu'daki İslami direniş tarihi bir direniştir!

Direniş, Yeni-Muhafazakarların politikalarını; fazlası ile maliyetli hale getirdi. Pentagon tarafından Kongre'ye Aralık ortasında sunulan bir raporda, Irak'taki Amerikan işgal güçlerine karşı son haftalarda yapılan saldırıların önceki üç ayda yapılan saldırılara nispetle % 22 artış göstermesi ve ölen Amerikan askerlerinin sayısındaki büyük artış bunun ispatıdır. Savaşın yüz milyarlarca dolarlık maliyeti Amerikan halkının sırtındaki vergi yükünü artırdığı gibi, tüm dünyada ABD karşıtı bir hissiyat oluşmuş; bu ise ABD pazar payının daralmasından Dolar'a olan talebin düşmesine kadar bir dizi tepkiyi tetiklemiştir. Tüm bunlar sonuçta ABD halkının aile ekonomisini doğrudan etkileyen sonuçlar doğuruyor.

Dolayısıyla ABD yönetimi ve halkı; hiçbir şekilde yapılan işgal ve katliamlardan pişman olmuş ve tövbe etmiş değildir. "Demokratlar" olarak ifade edilen parti; işgal ve yıkım politikalarına son verilmesini değil bu hegamonik ve emperyalist hedeflere ulaşmak için daha rafine, akılcı, ılımlı yöntemlerle yola devam edilmesini savunmaktadır. Bu ise direnişe sahip çıkan halklar açısından yeni işbirlikçilerin beslenmesi, yeni "ılımlı İslam" projeleri, yeni sahte "barış süreçleri", yeni "uyumlu işbirlikçiler", doğrudan işgaller yerine "örtülü işgal operasyonları" demekten başka bir şey değildir. Son seçimler Amerikan halkının hala George Bush'un Irak ve Afganistan'ı işgal etmesinin gerekçelerini haklı bulduğunu ve desteklediğini göstermektedir. Tek sorun işgal politikalarının başarısız olmasıdır!

Hatırlayalım: Demokratların eski lideri Al Gore daha Irak işgalinin ilk gününden itibaren "işgal politikalarını" hiçbir şekilde eleştirmedi. Aksine hep "Ordumuzu desteklemek bir vatanseverlik görevidir." diyerek işgali destekleyen bir tavrı sürdürdü. Demokratların tek itirazı işgal için daha rafine yöntemler uygulanması gerektiği noktasındaydı. ABD'nin hegemonik hedefleri için her şey mubahtı ama örneğin Irak'ın işgali için öncelikle BM kararı çıkartılmalı yahut da Avrupalı güçler ile daha yakın işbirliğine gidilmeli; hasılı geleneksel sinsi yöntemler uygulanmalıydı.

Emperyalist Politikalar Neo-conlarla Başlamadı!

Şunu hatırda tutmak zorundayız: ABD'nin dünya üzerindeki tahakkümü 2000 yılında George Bush'un başkan seçilmesi ile başlamadı. Bu tarih; emperyalist politikalarda sadece bir yöntem değişikliğine tanık olduğumuz bir sürecin başlangıcı idi. ABD ile ilgili sorun çok daha derin ve kurumsal bir sorundur! Sorun ABD yönetimi ve halkının; ABD'nin güçlü kalması ve ABD'de yaşayanların refahı uğruna tüm dünya halklarının sömürülmesini meşru görmesinde yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD'nin süper güç olarak ortaya çıkmasından bu yana gelip geçen tüm ABD başkanları, senatörleri ve yönetici elit; "ABD'nin kendi ulusal çıkarları adına dünyanın herhangi bir yerine istediği şekilde müdahale edebileceği" yani "yeryüzünün Kahhar ve Rezzak olan tek tanrısı olduğu" politikasını hep savundular. Bu başkanların Demokrat yahut Cumhuriyetçi olması hiçbir şeyi değiştirmemişti! Yeni-Muhafazakar siyasal çizgi; ABD'nin dünyaya bakışındaki geleneksel çizgiden radikal bir kopuş değildi; yalnızca emperyal politikalardaki şiddetin dozuna dair bir projenin adıydı.

Ayni müstekbir politikalar Avrupalı emperyalist güçlerce de paylaşılmaktadır. AB'nin Yeni Muhafazakarlara temel itirazı zulüm politikalarına değil, bu politikaları uygularken kendilerine de danışılmamasına ve pastadan kendilerine de pay verilmiyor olmasınadır. AB; ABD'nin Avrupa'ya danışmadan başına buyruk, sınırsız güç kullanarak İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan emperyalist paylaşımı bozduğunu ve Batı'nın dünyayı yönetmekte ortak gündem belirlemesi stratejisine aykırı davrandığını düşünmektedir. Zaten ABD'nin bugün Irak'ta, Filistin'de uyguladığı işgal ve katliam politikaları bir yüzyıl önce Avrupalı emperyalistlerin Hindistan'a, Afrika'ya, Uzak Doğu'ya uyguladıkları sömürgecilik politikalarının birebir kopyasıdır.

Ortadoğu'daki İslami Direniş ABD'yi Yenmiştir!

Evet; Yeni-Muhafazakarların iktidardan düşmesi önemli bir gösterge! Öncelikle Ortadoğu'daki direnişlerin başarılı olduğu, küresel istikbarı gerilettiğini göstermesi anlamında sembolik bir durumdur bu! Nasıl Lübnan direnişi katil Dan Halutz'un kellesine mal oluyor ise, Irak ve Afgan direnişleri de Rumsfeld ve ekibinin kellesine mal oldu! Bu durum "Ortadoğu'da yaşanan direniş midir, değil midir?" kafa karışıklıklarının ötesinde Ortadoğu'daki direnişin önümüzdeki yüzyılların kaderini çizen tarihi bir duruş olduğunu tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Direnişin içsel tüm sorunlarına, zikzaklarına ve fitne çabalarına rağmen başarılı olduğu görülmelidir!

ABD'nin Vietnam'daki yenilgisinin hafızalarda kalan sembolü, öfkeli Vietnamlı direnişçilerin kuşattığı ABD'li askerleri kurtarmaya çalışan Amerikan helikopterlerinin Saygon'dan birbiri ardında uçuşan sinekler gibi kaçtığı tabloydu. ABD on küsur yıl işgal ettiği Vietnam'dan arkasına bakmadan kaçıyordu! ABD'nin Irak'ta bir Saygon görüntüsünü yaşayıp yaşamayacağı henüz kesin değil yahut da bunu ne zaman yaşayacağı henüz belirsiz ama; kesin olan bir şey var: ABD, Irak başta olmak üzere Lübnan'da, Filistin'de, Afganistan'da ve tüm Ortadoğu'da İslami direniş karşısında yenilmiştir!

Bugün ABD liderleri yenilgiyi nasıl az kayıpla bitirebileceklerinin hesabını yapıyorlar. Pentagon'daki generaller şunun çok iyi farkındalar: Ordular en çok kaybı bozguna uğrayıp kaçarken verir!

Donald Rusmfeld'in yerine Savunma Bakanlığı'na getirilen Robert Gates geçtiğimiz ay, Irak işgalinin Amerika için büyük bir felakete dönüştüğüne dikkat çekerek, "Irak'taki başarısızlık bizi büyük bir felaketle yüzyüze getirecek, gelecek yıllarda Amerikalıları tehlikeye atacak ve güvenirliliğimizi yok edecektir." sözleriyle Amerika'nın ve Amerikalıların geleceğinin tehlikeye girdiğini itiraf ediyordu. Gates, kısa zamanda Irak'a gidip Amerikalı komutanlarla ne yapılabileceği konusunda açıkça ve dobra dobra görüşmelerde bulunacağını, komutanları dinledikten sonra Başkan Bush'a dürüstçe bir rapor vereceğini söylüyor.

ABD Savaş Bakanı Robert Gates, Aralık ayında Pentagon toplantı salonunda Bush, Kongre üyeleri ve Genelkurmay yetkililerinin de hazır bulunduğu birkaç yüz kişilik topluluğa hitaben yaptığı konuşmada  Amerikalıların çok zor durumda olduklarının altını çizerek, "Hepimiz Amerika'nın erkekleri ve kadınlarını tekrar evlerine getirmenin yollarını aramalıyız." demekteydi. Yani en az kayıpla geri çekilmenin yollarını düşünmeliyiz, diyor işgal ordusunun başkomutanı!

Peki ABD Kırk Yıl Sonra Vietnam'da Ne Arıyor?

Vietnam örneğinden gidecek olursak Bush'un son Asya ziyaretinde uğradığı ülkelerden birinin de Vietnam olması sembolik bir durumdur! ABD'yi yenmesinden tam kırk yıl sonra Vietnam bugün hala ABD'nin hegemonik egemenliği altında olan yerlerden biridir. Demek ki direnişin cephede başarılı olması işgalcilerin kökünü kazımak ve zulümatın değil adaletin hakim olduğu yeni bir dünyayı üretmek için yeterli olmuyor!

Bugün ABD yönetiminin yapmaya çalıştığı şey Ortadoğu'daki tüm ABD zulümatını Yeni Muhafazakarlara fatura etmeye çalışmaktır! Bush hala Beyaz Saray'da hüküm sürüyor olsa da; tarihin yeniden yazılması süreci, zihinlerin gerçekler hakkında karıştırılması çabaları Rumsfeld'in kurban edilmesi ile başlamıştır. ABD'li think-thankler insanoğlunun unutkan oluşundan faydalanmak istiyorlar. Bizlerin tüm katliamları, işgalleri Bush'un kellesinin de düşürülmesi ile, iki-üç adamın kurban edilmesi ile unutuverecek kadar aptal olduğumuzu düşünüyorlar! Kral öldü, yaşasın yeni kral diyeceğiz sanıyorlar! Pinochet'in cehennemi boylaması ile Şili halkının tüm katliamları ve işkenceleri unutmasını bekledikleri gibi!

Oysa ABD Neo-con politikaları uygulamasa da, hala devasa bir kurumsal ve fiili hegemonik güç içerisinde yüzüyor. BM başta olmak üzere tüm uluslar arası kurumların yegane otoritesi ve veto hakkı sahibi o! O ne derse o olur! Dolar hala dünyanın para birimi; hala Nijer'de bu yıl açlıktan kaç milyon kişinin öleceği ABD Merkez Bankası FED'in başındaki isme bağlı! ABD'nin kültürel, diplomatik, stratejik hegemonyası sürecek, doğal kaynaklar üzerindeki belirleyiciliği de! Hollywood dünyanın kültür üretme aygıtı olmaya devam edecek; Pentagon ise askeri teknolojinin ve silah satışlarının merkezi. Dünya hegemonyası yetmeyecek, önümüzdeki iki yıl içerisinde Ay yüzeyini de parsellemeye başlayacak NASA, sürekli ABD üsleri kurulacak Ay'a.

"İyi-Kötü-Çirkin" Filmini İzlemiş miydiniz?

Bu politikaya şüphesiz dünya çapındaki ılımlı emperyalist güçlerden de destek gelecek. Dahası İslam dünyasındaki Batı işbirlikçisi birçok hükümet de, ABD'nin dünya çağındaki imajını düzeltme operasyonuna gönüllü işbirlikçi olacak. İslam ülkelerinin üzerine çöreklenmiş yönetici elitler, Türkiye'deki gibi darbeci laik oligarşiler, "muhafazakar demokrat"laşmış tövbekar eski İslamcılar, "Amerikancı hocaefendiler" bu sürece eklemlenmekte hiç gecikmeyecek! BOP çöpe gitti ama onlar bizim adımıza, direniş adına, Ortadoğu halkları adına masaya oturup; ılımlı ortaklık projeleri üretecekler "ılımlı" emperyalistlerle. Oysa onlar ne Lübnan'da bir tek kurşun attılar ne Irak'taki direnişe bir kez olsun dua gönderdiler.

Yani özetle şöyle anlatalım: Kötü kovboylar gidecek, adalet dağıtan "ılımlı" iyi şerifler gelecek! Kasabanın meydanında kasabalılara az çektirmeyen kötü Rusmfeld'i ve eski şerif Bush'u vuracak kahramanımız ve yeni şerif o olacak. Zaten tüm Amerikan western filmleri de hep böyle bitmez mi?

Soru şu: Biz bu western filmini izleyecek miyiz? Milyonlarca şehidin kanı pahasına, çok acılar çekme pahasına ümmetin bugünlere getirdiği direniş ve uyanış; küresel müstekbirlerin yeni vaatleri uğruna yabana mı atılacak?

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR