1. YAZARLAR

  2. Melih Altınok

  3. O DHKP-C’den bir PKK çıkmaz
Melih Altınok

Melih Altınok

Yazarın Tüm Yazıları >

O DHKP-C’den bir PKK çıkmaz

22 Mart 2013 Cuma 00:28A+A-

PKK’nin varoluşuna dair iddialar muhtelif.

Kimilerimiz onu Kürt sorununun doğurduğu bir sonuç olarak görüyor.

Diyarbakır Tabutluğu’ndan, anadil yasağından bahsediyor.

Kimilerimizse onun, vesayet rejiminin varlığını meşrulaştırmak yani, Kürt sorununu “diri” tutmak için derin devlet tarafından kurulduğunu söylüyor.

PKK’nin kuruluş aşamasındaki MİT’in rolünden söz ediyor. Örgütün kurulur kurulmaz devleti değil, silahlı mücadeleyi reddetmelerine rağmen büyük başarılar elde eden diğer muhalif Kürt grupları hedef tahtasına oturmasını delil olarak sunuyor.

Öcalan bile Pilot Necati gibi şaibeli isimlerle olan ilişkisini reddedemiyor. MİT ile ilişkilerini inkâr etmeden “Onlar beni kullanmaya çalıştı ama ben belli etmeden onu kullandım” diyor. Vs.

Ben de derin devletin PKK’nin sahneye çıktığında etkisi olduğunu düşünenlerdenim.

Ne var ki bu kanaatim, özellikle 90’lardaki ceberut devlet politikası nedeniyle PKK’nin Kürt sorunuyla özdeşleştiği, ciddi bir taban bulduğu gerçeğini görmezden geldiğim anlamına gelmiyor.

Israrla ve umutla desteklediğim çözüm sürecinde bu ve benzeri eski defterleri açmak yerine, aktörlerin müzakerenin inşasındaki “bugünkü sicillerine” odaklanmak taraftarıyım.

Şimdi yaptığım da bu amaca hizmet etmek için bir girizgâhtı. Zira unutmayacağımız ancak ötelediğimiz bu tartışmayı, silahlı mücadeleyi terk etme iradesi gösteren PKK’nin yerine ikâme edilmeye çalışılan yeni aktörleri deşifre etmek için zaman zaman hatırlamak zorundayız.

Evet, DHKP-C’den bahsediyorum. Çözüm sürecine dair umudun yaygınlaşmaya başlamasına koşut olarak PKK’nin durgunlaşmasıyla küllerinden “doğurtulan” nam-ı diğer Dev-Sol’dan.

90’lardaki sansasyonel eylemleri ve görece toplumsal desteğinin ardından suskunluğa gömülen DHKP-C yeniden sahnede.

Polislere yönelik saldırıları, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ndeki intihar eylemi, sokaklardaki hareketliliği ve son olarak AK Parti’ye yönelik “karakteristik” saldırısı.

Bu saldırılar öylesine kör gözüm parmağına ki, hareketin, milli güvenlik devleti paradigmasını ıskartaya çıkartan çatışmasızlık ve müzakere sürecinde PKK yerine ikâme edilmeye çalışıldığını en apolitik kesimler bile görüyor.

Kimilerinin iddia ettiği gibi DHKP-C’nin bu hareketliliğini, yalnızca hareketin inisiyatifinde gelişen bir “rol çalma” girişim olarak görmek de olanaksız.

Zira hepimiz biliyoruz ki, ABD Büyükelçiliği saldırısının yanı sıra başkentin göbeğinde AK Parti Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı gibi stratejik noktaları vurmak, “resmî destek” olmadan imkânsız.

Ancak enseyi karartmaya gerek yok.

Birincisi, artık başka bir Türkiye’de yaşıyoruz. Halkın tek ve resmî temsilcisi olan parlamentonun içinden çıkan ve yekpare devlet algısındaki taşeron rolünden sıyrılıp “muktedirleşen” bir siyasal iktidar var.

Dolayısıyla da bu kirli ittifaklara karşı sessiz kalmanın dönüp kendine vuracağını biliyor.

Kısa süre içinde de DHKP-C’nin PKK’nin yerine tedavüle sokulması girişiminin son ve acemice denemesi olan bu saldırılar, bağlantıları ile birlikte kamuoyuna açıklanacaktır.

Bu oyunun tutmayacağının bir diğer garantisi ise, Türkiye halkının 30 yıllık savaş süresince ayak oyunları literatürünün bir hayli genişlemesi.

Ve hepsinden önemlisi, sahnelenen bu oyunun başrol oyuncusunun aceleye getirilmesi.

Zira DHKP-C’yi rolüne hazırlayan, bir zamanlar PKK’nin arkasında olan resmî ideolojinin arkaik unsurları olsa da, onun içinde büyüyüp gelişeceği bir toplumsal zemin yaratmakta naçar kalacakları açık.

Bu iş, romantik solcuların ve yeni müttefikleri merkez medya elitleriyle kotarılacak kadar basit de değil.

Hülasa sponsorların zenginliği gişenin garantisi değil.

*

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT