1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Neden Rahmet Okunsun, Nasıl Ortak Değer Olsun?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Neden Rahmet Okunsun, Nasıl Ortak Değer Olsun?

14 Kasım 2017 Salı 09:50A+A-

Atatürk’ü Atatürkçülerin tekelinden kurtarmak” şeklinde özetlenebilecek milli bir strateji yürürlüğe sokulmuş durumda. Bu söylem ve gayretin ne kadar doğru, tutarlı ve faydalı olduğuna ilişkin birkaç itiraz dışında pek bir şey yansımadı kamuoyuna. Medyada Ortodoks Kemalistlerin ve onlarla bitişik nizam hareket eden sol-sosyalist çevrelerin alaycı yaklaşımlarını bir kenara bırakırsak ciddi bir eleştiri hatta kapsamlı bir şüphe dahi dile getirilemedi. Bu eleştiri ve tereddütlerin ifade edilememiş olması yokluğu anlamına gelmiyor şüphesiz.

Atatürk’ü Atatürkçülükten, Mustafa Kemal’i Kemalizm’den ayrıştırma gayretleri yeni değil ama kabul edilmeli ki içinde yoğun bir korku barındıran çıkış yolu arayışlarıydı. Atatürk çok iyiydi, çok güzeldi de çevresi ve yolundan gidenler mi Atatürkçülüğü tahrip edip kirlettiler? Despotik sapma, askeri darbeci karakter ve topluma karşı sergilenen zulümler 1938’de onun ölümüyle mi başladı? İyimserliğe, gönül bağışlamaya ve uzlaşma arayışlarına itiraz edemeyiz ama tarihi yeniden yazmak ne akla ve mantığa uyar ne de siyasal ve toplumsal hayatın adalet üzerinde inşa edilmesine hizmet eder. Siyasal iradenin niyetini, buradan ulaşmak istediği hedefi, bu açılımın sürdürülebilirliğini bir tarafa koyarak gücümüz yettiğince hakikati konuşmaya mecburuz. Ne kadar iyi niyetli olursa olsun hakikatin üstünü şu veya bu gerekçeyle örtmenin bedelleri hep ağır olmuştur çünkü.

Atatürkçülük Tahrif mi Edildi?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e milletin sonsuz hürmet duyduğu sıklıkla ifade ediliyor. Peki, Atatürk milletine sonsuz bir hürmet duyar mıydı? Benim bu milletle en küçük bir sorunum, hiçbir sıkıntım yoktur diyor muydu? Anlaşılan Atatürk adına sapmanın 1938’den sonra İnönü eliyle ve sonrasında 27 Mayıs’la birlikte bir silsile haline dönüşen askeri ihtilallerle oluştuğu iddiası yine alıcı bulacak bir miktar. Ancak şu sorunun cevabı önemli değil mi? Atatürk bu ülkeyi neden ölüm döşeğine düşünceye kadar Tek Parti rejimiyle yönetti? Milli Mücadele’nin en önemli simalarının kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı ilk fırsatta ve muvazaalı Serbest Fırka’yı 90 gün içinde boğma yoluna girdi? Kemalist Cumhuriyet’in halka dayanmak, halk için çalışmak ve halktan meşruiyetini almak gibi bir endişesi yoktu da onun için. Tepeden inmeci bir modernist cumhuriyet modeli diğer ülkelerde ne yaptıysa, nasıl zecri tedbirlere sarıldıysa Kemalist Cumhuriyet de benzerlerini yaptı en son vakte kadar.

Mustafa Kemal’i siyasal bir kararla tartışma konusu olmaktan çıkarmak ve bütün bir toplum için ortak değer haline getirmek kimileri için çok hoş bir proje olarak hızlıca sahiplenildi. Tarihten seçici bir takım modeller oluşturmaya heves etmek sıklıkla görülen bir şey olsa da genellikle iflasa sürüklenmesi fazla zaman almaz. Mesela Mustafa Kemal’in askeri başarılarını, ülkenin bekası yolunda sergilediği tavırlarını daha fazla nazara vererek toplumun kaderi üzerinde oynadığı yıkıcı rolleri nasıl gözlerden kaçırılacak? Üstelik bu işi yıkılan, yağma edilen bir medeniyeti ihya etme iddiasıyla yola çıkanların yapabilmesi mucize üstü bir iş olacağa benziyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tamlaması bir kurtuluş reçetesi olarak neşeyle telaffuz edenlere hatırlatalım: İsmet İnönü, Savuma Bakanı olduğu dönemde Fevzi Çakmak’a “Mustafa Kemal’e gazilik tevcih edelim” önerisinde bulununca Çakmak “erken” diye reddeder, bu tevcih dört ay sonra karşılanır. Mustafa isminden hiç hoşlanmazdı, Kemal’i bırakıp Kamal olarak değiştirdi adını. Son olarak Atatürk adını da millet veya Meclis vermedi, kendi seçti ve kendi verdirtti. Bunlar teferruat kabilinden şeyler gibi görülebilir ama perspektifi ve iş yapma tarzını gösterir.

Bu mu Şükran Duyacağımız Ulu Önder?

Türkçe Ezan ve Türkçe ibadet dayatması bizzat Atatürk’ün emriyle, mahkeme dayatması ve jandarma dipçiğiyle devreye sokulmuş bir despotizm örneğidir. Harf İnkılabı veya Şapka Devrimi adına sergilenen modern barbarlıkların doğrudan sorumlusu olan kişi henüz 1926’dan itibaren ülkenin hemen her yerine anıt heykellerini diktirmek üzere emir ve talimatla projeler yaptırmıştır. Küçük bir adli olaya karşı sergilediği tavır Org. Mustafa Muğlalı komutasında kurdurduğu İstiklal Mahkemeleri’ne “Menemen’i yakın” emrini ulaştırmak olmuştur.

Ali Şükrü Bey’in suikastla ortadan katledildiği günlerden Şeyh Said ve Dersim hadiselerine kadar yaşanan derin acılara, Türk Tarih Tezi, Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarına, ırkçı ve militer resmi bayram geçitleriyle dayatılan seküler hayat modeline değin hemen her şey ortada. Minnet duyulması istenen, şükran ifade edilmesi beklenen bu icraatlar mı? Bu acıları yaşattığı, toplumun İslami kimliğine, etnik vasıflarına Türkçü-Atatürkçü bir deli gömleği giydirmek üzere devletin tüm imkânlarını seferber ettiği için mi rahmet okumamız isteniyor? Yaklaşık 100 senedir bütün bir toplum saygı duruşuna mecbur kılınmamış, siyasal ve ideolojik sadakate mahkum edilmemiş gibi bir işaretle saygı, sevgi ve rahmet duygularıyla dolup taşmamız bekleniyor. Tuhaf bir biçimde bizden özenle seçilmiş birkaç hamasi olay dışında her şeyi unutmamız, hiçbir hesabın peşine düşmememiz ve tüm iddialarımızdan vazgeçmemiz bekleniyor. Tüm kişilik ve kimlik haklarımızdan soyutlanarak teslim olmaya davet eden bu teklife hiç tereddüt etmeden yüksek sesle hayır diyeceğiz elbette.

Kimse kusura bakmasın; CHP’yle, MHP’yle, Vatan Partisi’yle, Meral Akşener takımıyla, TÜSİAD’la, askeri cuntalarla, Emin Çölaşanlarla Atatürkçülük yarışına girmem, giremem. Dileyen istediği modelde Atatürkçü olsun, nasıl işine geliyorsa öyle Atatürkçülük yapsın. Kimselerin elinden Atatürk’ünü, Atatürkçülüğünü almaya hevesim yok, sahiplerine mübarek olsun. Ancak şu ya da bu Atatürkçülük modelleri arasında seçim yapmaya kimseyi zorlamanın da âlemi yok. Milliyetçi, ulusalcı ve Atatürkçülük dozu arttırılmış siyasetin, medyanın, yargının, akademinin bu ülkeye ne gibi musibet ve belalar getirdiği hiç kimseye sır değil.

Lamı cimi yok; Atatürk demek Tek Parti ve faşist rejimleri model alan Şeflik rejimi demektir. İslami değer ve sembolleri kamusal alandan arındırarak seküler bir toplum ve ülke inşa etmek üzere devletin topluma karşı zorbalıkla iş görmesi demektir. Tarihi hakikatlere, toplumsal gerçeklere sadakat olmadan barış ve bütünleşme niyeti basit bir hayal olur ancak. Zulme ve zalimlere meyletmek yazmaz ki bizim Kitabımızda! Bu yüzden türedi ‘ortak değer’e rahmet okuma teklifinizi kabul etmem, edemem.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT

21 Yorum