1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Yaman

  3. Ne sadece aş ne de sadece kimlik
Hüseyin Yaman

Hüseyin Yaman

Yazarın Tüm Yazıları >

Ne sadece aş ne de sadece kimlik

12 Mayıs 2008 Pazartesi 05:05A+A-

22 Temmuz 2007 seçimlerinden bu yana en çok tartışılan konulardan biri de Kürtlerin gelecek seçimlerde kime oy vereceği meselesidir. Önce Demokratik Toplum Partisi daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılan kapatma davaları bu sorunu yeniden gündeme taşıdı. Yakın dönem Türk siyasal hayatında yaşanan parçalanma/dağılma ve bölgede uzun süredir devam eden "düşük yoğunluklu savaş" seçmen tercihlerinin önemli ölçüde değişmesine neden oldu. Türkiye'nin neredeyse bir asırdır karşı karşıya olmasına rağmen çözüm üretme konusunda başarısız olduğu ve daha çok "bekle gör" politikası güttüğü Kürt meselesi ve bununla ilgili olarak bölge halkının tercihleri, sadece basit bir oy verme davranışını değil, aynı zamanda halkın birlikte yaşama arzusunu göstermesi bakımından da ayrı bir anlam taşımaktadır.

21. yüzyıla girerken vizyonunu geliştirmeyen ve soğuk savaş döneminin davranış kalıplarını kıramayan Türkiye, birçok alanda olduğu gibi Kürt meselesinde de tutarlı davranamıyor. Ankara'nın yasakçı bir anlayışı değişmez ilke haline getirmesi, meseleleri önceden görüp çözümler üretmek yerine hadiseler karşısında anlık tepkiler vermesi, sorunları kavramadaki yavaşlığı ve kendisine yöneltilen her türlü talebe şüpheci ve ikircikli yaklaşımı, özgül ağırlığını ve etkinliğini azaltıyor. Bu tarz idare ve cari siyaset anlayışı Türkiye'nin etkinliğini azaltması yanında sonradan üretilen çözümlerin de anlamını yitirmesine neden oluyor. Meselenin tarihsel boyutu bir yana soruna isim verme konusunda dahi zorlanan ve sorunu görmezden gelmeye çalışan Ankara, bugün gelinen noktada düne göre daha iyi bir yerde değil. Ankara'nın çözüm üretme konusunda başarısız olduğu görülürken sorun bütün ağırlığıyla ülkenin önünde duruyor. Empati yapmayan, mesele karşısında serinkanlı tavrını kaybeden sistem, "ben ve öteki" yaklaşımıyla sorunların derinleşmesine neden oluyor.

Çok partili hayata geçilip serbest seçimlerin yapılmasıyla beraber bölge halkının tercihlerinin değiştiği görülmektedir. Bölge halkı 1950'li yıllarda DP'ye; 1960'lı yıllarda AP'ye ve CHP'ye; 1970'li yıllarda CHP'ye, 1980'li yıllarda Anavatan Partisi'ne oy vermiştir. 1970'lerin ikinci yarısında Diyarbakır Belediye başkanlığını Mehdi Zana kazanarak ilk defa bağımsız bir adayın seçim kazanacağını göstermiştir. 1990'lı yıllarda ise oylarının bir kısmını yeni kurulan HEP'e ve MSP geleneğinden gelen RP'ye veren bölge halkı, bu tarihten itibaren merkez sağ ve sol partileri terk etmeye başlamıştır. Bu terk edişte merkez sağın ve solun içine girdiği temsil krizi kadar bölgede yaşanan toplumsal ve siyasal değişmenin ve bu partilerin bölge halkına yaklaşımlarının da önemli tesiri vardı. 1991 genel seçimlerine SHP ismi altında giren Halkın Emek Partisi üyeleri, kısa bir süre sonra bu partiden de ayrılmış ve Kürt ulusalcılığını önceleyen bir politikanın sözcülüğünü yapmaya başlamışlardır.

80 öncesi dönemde daha çok ağa-şıh-cemaat tesiriyle hareket eden oylar, 1980 sonrası dönemde yaşanan toplumsal değişmeye bağlı olarak görece daha bireysel hareket etmeye başlamıştır. Ancak bu defa da örgüt baskısının devreye girdiği görülmektedir. 1980'li yıllara kadar ülke geneliyle uyumlu bir seçim coğrafyasına sahip olan bölge, 1990'lı yıllarla beraber tercihlerini değiştirmeye başlamıştır.

1994 yerel seçimleri bölge için tam bir milat olmuştur. Dönemin egemen havasının da tesiriyle siyasal tercihlerin yakın dönemde değişmemek üzere yeni bir yola girdiği görülmektedir. Yerel seçimler öncesi HEP'in yerine kurulan Demokrasi Partisi (DEP), 12 Şubat 1994 Tuzla tren istasyonunda patlayan bomba sonrası yaşanan siyasal gerginlikler nedeniyle 27 Mart 1994 yerel seçimlerini boykot etmiştir. Bölge halkının bu seçimde Refah Partisi'ne kitlesel bir destek verdiği görülürken başta Diyarbakır, Batman, Muş olmak üzere birçok il ve ilçe merkezinde bu parti, seçimleri birinci tamamlamıştır. Yerel seçimlerden yaklaşık bir buçuk yıl sonra yapılan 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde bölgede merkez sağ ve sol partilerin oyları düşmeye başlamış ve bu partiler, bölgede ciddi bir temsil krizi içine girmişlerdir. Genel seçimlerin gölgesinde yapılan 1999 yerel seçimleriyle bu partilerin bölgedeki desteklerinin sembolik düzeye indiği ve HEP'le başlayan çizginin bölgenin tek partisi konumuna geldiği görülmektedir. Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), bu seçimlerde başta Diyarbakır olmak üzere, Batman, Hakkari, Muş, Van, Siirt gibi illerde belediye başkanlıklarını kazanmıştır. 3 Kasım 2002 seçimlerine DEHAP olarak giren ve ulusal seçim barajının altında kalmakla birlikte 1999'da ele geçirdiği üstünlüğü koruyamayan DTP için 22 Temmuz 2007 seçimleri hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Bu seçimlere çok fazla anlam yüklemenin doğru olmadığını kabul etmekle birlikte bölge için bu oy dağılımının gösterdiği temel gerçeklik bölgede Kürtleri temsil etme iddiasındaki DTP'nin artık yalnız olmadığıdır. AKP, bu bölgede ülke ortalamasının üzerinde bir oy oranına ulaşmıştır. Bugün için bölgede Adalet ve Kalkınma Partisi'yle Demokratik Toplum Partisi'nden oluşan ikili bir parti sistemi mevcuttur. Son seçimlerde başta CHP olmak üzere MHP ve DP gibi partilerin bölgede % 2-5 aralığında bir oy oranına sahip oldukları gözlenmektedir.

Kürtlerin temsilcisi olma iddiasındaki partiler, HEP'le başlamıştır. Bu partinin kapatılmasıyla DEP, HADEP, DEHAP'la devam eden çizgi günümüzde DTP ile sürmektedir. DTP için açılan kapatma davasında nasıl bir karar çıkacağı bilinmemekle birlikte son tahlilde yaşananların parti kapatma konusunda çözüm olmadığı aşikârdır. Pratikte olan, eski tabelanın indirilip yeni tabelanın asılmasıdır. Son genel seçimlerde DTP'nin Doğu ve Güneydoğu'daki oylarının önemli bir kısmını AK Parti'ye kaptırdığı tespit edilmektedir. Mart 2009'da yapılacak yerel seçim sonuçlarını görmeden böyle bir yargıda bulunmak için henüz erken olmakla birlikte AKP, Doğu ve Güneydoğu'da DTP'nin tekeline son vermiş görünmektedir. DTP bölgede zemin kaybederken AKP mevzi kazanmaktadır.

DTP başta Diyarbakır olmak üzere güçlü olduğu Ağrı, Bingöl, Bitlis, Batman, Van, Adıyaman, Kars, Mardin gibi yerlerde son seçimde ciddi kayıplar yaşarken Hakkari, Muş, Iğdır, Tunceli ve Şırnak'ta ise oylarını kısmen de olsa artırmıştır. Bu sonuçlar Kürt ulusalcılığı üzerindeki DTP egemenliğini sarsmış görünmektedir. Bölgede yaşanan normalleşme, kimlik siyasetine olan ilginin azalmasına ve daha yaşamsal ihtiyaçların öne çıkmasına neden olmaktadır. DTP'nin seçmen desteğini Türkiye geneline yayamaması, bir bölge partisi görüntüsü vermesine neden olurken bu durum partinin çağdaş açılımlar yapmasına da engel olmaktadır. Aynı gelenekten gelen partilerin bir etnik parti olarak değerlendirilmesi bu partilerin ideolojik olarak dar ve sorunlu bir yola girmesine neden olmuştur. Bu durum, Kürt partilerinin çağdaş bir partinin taşıması gereken niteliklere sahip olmasının önüne psikolojik bir engel koyarken; bölgede de desteğini yitirmesine neden olmuştur. DTP'nin PKK ile arasına net bir çizgi koyamamasının bu partinin desteğinin azalmasına yol açtığı öne sürülmekle birlikte bu yargıyı destekleyecek veriler elimizde bulunmamaktadır.

DTP ne kimlik siyasetiyle var olmaktadır ne de onsuz. Bu bağlamda kimlik siyasetine yaptığı vurgunun yanında modern bir parti olmanın gereklerini de yerine getirmeli ve insanların gündelik hayatlarına dair sorunları çözmeye de talip olmalıdır. DTP'nin bölgedeki en büyük ve en güçlü rakibi konumundaki AK Parti'nin durumu ise aş ve iş sorunlarına yaklaşımı ve din konusuna yaptığı vurgu kadar Kürt meselesi hakkında da farklı bir dil ve siyaset geliştirmesine bağlıdır. AKP'nin mesele karşısında ne kadar reformist ve ne kadar liberal olduğunu zaman gösterecektir. AKP hakkında açılan kapatma davası, bu parti için yerel seçimler öncesi ciddi bir handikap oluştururken görünen odur ki bölgede DTP ve AKP egemenliğini sarsacak yeni bir parti henüz bulunmamaktadır.

Bölgede yaşanan bu temsil krizi demokrasimizin temel sorunlarından birini oluştururken söz konusu partilerin bu durumu yok varsaymaları ayrı bir tartışmadır. Geçmiş tecrübelerin gösterdiği odur ki bölge halkı ne salt kimlik siyasetine oy vermekte ne de hizmet ve aş/iş konusunda verilen vaatlere sonsuz destek vermektedir. Bu noktada yıllardır çeşitli sorunlar içinde yaşayan halk, yerel seçimler üzerinden ayrı bir kavganın tarafı yapılmamalı ve iradesine ipotek konulmamalıdır.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT