1. YAZARLAR

  2. Rasim Ozan Kütahyalı

  3. Naipaul ve ırkçılık
Rasim Ozan Kütahyalı

Rasim Ozan Kütahyalı

Yazarın Tüm Yazıları >

Naipaul ve ırkçılık

24 Kasım 2010 Çarşamba 15:57A+A-

Nobel Edebiyat ödülü sahibi “Kendini İngiliz olarak gören Hintli yazar” Naipaul meselesi çok tartışılıyor bu aralar... Naipaul bir İslam düşmanı mı? Türkiye’ye “onur konuğu” olarak gelmeli mi, gelmemeli mi? tartışması etrafında çok şey yazıldı, çizildi...

Naipaul’ün eserleriyle ben de tesadüf eseri 10 yıl önce tanışmıştım... 2000 yılının şubat ayında Girne’de ikinci el kitaplar satan bir dükkanda Among the Believers:An Islamic Journey (Müminler Arasında) adlı bir kitap dikkatimi çekmişti ve satın almıştım. Naipaul’ü hiç tanımıyordum. Hemen o gece kitabı okumaya başladım... Kitap çok akıcıydı, çok lezzetli ve esprili bir dile sahipti ama aynı şekilde kitaptan ırkçı ve faşizan duygular yükseliyordu... Kötücül zekânın nasıl bir şey olduğunu Naipaul’ün dilinde görüyordunuz. İran, Pakistan, Malezya ve Endonezya insanlarını o “kötücül zekâ” ile ince ince aşağılıyordu aslen kendi de bir Hintli olan Naipaul ama aynı zamanda kudretli bir edebiyat adamıydı... Sömürgeleşmiş kalifiye bir beyin, efendisine tapan zeki ve sadık bir köle zihni vardı Naipaul’de... Among the Believers’ın dışındaki diğer eserlerinde de aynı şeyi görmek mümkündü Naipaul’ün... Kalifiye ve sofistike ama aynı zamanda kötücül ve ırkçı bir edebî zekâ ve çok koyu bir İslamofobya...

Yalnız burada dikkat edilmesi gereken bir şey var... Naipaul kimilerinin sunduğu gibi bir “İslam eleştirmeni” değil. Naipaul’ün İslam düşüncesine/ maneviyatına/ felsefesine/ doktrinine yönelik entelektüel tek bir eleştirisi yok! Naipaul’ün derdi doğrudan Müslümanlarla... İçine doğulan bir kimlik ve kültür olarak Müslümanlardan nefret ediyor Naipaul, yani Yahudilerden sırf Yahudi oldukları için nefret eden anti-semitizm ırkçı hastalığı gibi bir İslamofobya ırkçı hastalığına sahip Naipaul. Yani Richard Dawkins gibi bir adam değil. Hem İslam’ın hem de tüm dinlerin entelektüel karşıtı olan Dawkins de Türkiye’ye geldi, tutkuyla bağlı olduğu ateizmin propagandasını yaptı, basın da epey yer verdi. Buna yönelik tek bir itiraz da okumadım ben... Naipaul ise çok sevdiğim Gülay Göktürk’ün yazdığı gibi İslam dininin entelektüel bir karşıtı değil, adam bildiğimiz ırkçı, sofistike bir ırkçı... Amsterdam sokaklarında kadın pazarlayıp, uyuşturucu satan ama adı Muhammed olan insandan da sırf “Müslüman kimlikten geldiği için” nefret ediyor, İslami ilkelere tamamen aykırı bir hayatı olan kişinin suçlarını bile o “içinden çıktığı Müslüman kimlik”e bağlamaya çalışıyor. Naipaul budur... ABD’deki “zenci düşmanı” ırkçılık modelinin üst düzey sofistike ve kalifiye “Müslüman düşmanı” örneğidir...

Naipaul eğer Müslümanlara yönelik onlarca örneği verilebilecek satırlarının yüzde birini Yahudiler için söyleseydi şu an dünyanın hiçbir yerine gidemeyen bir adam olurdu, Nobel de alamazdı... Anti-semitizm (Yahudi-düşmanlığı) nasıl bir insanlık suçuysa İslamofobya (Müslüman-düşmanlığı) da aynı şekilde bir insanlık suçudur... Herhalde bu noktada herkes hemfikir. Mesele ırkçılık ve katliam övgüsü olduğu zaman orada ifade özgürlüğü biter ve “nefret suçu” eşiği başlar. Naipaul ile ilgili konuşulması gereken budur... Türk entelektüelleri eğer insanlık namına yararlı bir şeyi dünyaya gösterecekse bu noktadan hareket etmeli... Mesele “İslam eleştirisi/karşıtlığı” meselesi değildir mesele doğrudan ırkçılık ve nefret suçu meselesidir...

Hilmi Yavuz çok doğru bir tartışmayı başlattı bence. Hemen ardından Yavuz’a destek veren Salih Tuna’nın yazısı ise üslubundan ötürü birçoklarınca topa tutuldu. Bana göre Tuna’nın üslubu kendi içinde son derece tutarlı; çünkü İslamcı bir yazar olarak Salih Tuna mesele Yahudilere ve Hıristiyanlara yönelik “nefret ifadeleri” olduğunda da sert çıkış yapmaktan çekinmemiş bir adamdır. Mesela Kurtlar Vadisi dizisine kimi sözde “İslamcı”lar övgü yağdırırken, bu dizinin Yahudilere ve Hıristiyanlara yönelik düşmanca tutumlar içinde olduğunu ilk yazan adamdır Tuna. İsrail’in terör devleti zihniyetini sonuna kadar eleştirirken, İsrail’e çakmak için Tevrat’tan örnekler vermenin fecaat olduğunu ve “kutsala saygısızlık” olduğunu yazabilmiş bir adamdır. Zamanında “Mesele İsrail’in seküler terörist zihniyetidir, Yahudilerin inançları, gelenekleri ve kutsal kitabı değil” diyebilmiş Salih Tuna’nın Naipaul ile ilgili verdiği tepki de aynı ahlaki duyarlılıktan kaynaklanıyor...

Naipaul konusunda Nuray Mert’in bundan dokuz yıl evvel Radikal’de ve Virgül dergisinde yazdığı yazıları da atlamamak gerekiyor. Hakkını vermek gerekir ki Mert bu “Kendini İngiliz zanneden Hintli”nin “insanlık suçları”nı o zamandan gündeme getirmiş bir yazardı...

Yazıyı bir dedikoduyla bitirelim... Salih Tuna ve Nuray Mert’in Naipaul konusundaki ortak duyarlılığını ortak bir kitaba dönüştürecekleri söyleniyor. Duyduğuma göre eski günlere dönüp yeniden Tophane Asude’de buluşacaklarmış... Valla söyleyenlerin yalancısıyım...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT