1. YAZARLAR

  2. Demiray Oral

  3. Mütareke basınından bildiriyorum
Demiray Oral

Demiray Oral

Yazarın Tüm Yazıları >

Mütareke basınından bildiriyorum

03 Mayıs 2010 Pazartesi 15:33A+A-

Cumartesi akşamüstü Kadıköy’de Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndaydım.

Hepsi kombine kart sahibi olduğu için haftalar ilerledikçe tanıdık hale gelen tüm simalar tribünü doldurmuştu.

Kısa yoldan tanımlamak gerekirse, “hepsi okumuş çocuklar” diyebiliriz bizim tribün için.

Aynı zamanda çoğu orta yaşa merdiven dayamış, meslek sahibi, dünyada neler olup bittiğini takip eden insanlar.

Mahşerî kalabalıkta epey yukarılardaki koltuğuma doğru hafta sonu trafiğindeki araba misali dura kalka ilerlemeye çabalarken bir yandan da tanıdıklarla selamlaşıyordum.

Şampiyonluk havasına rağmen kiminle merhabalaşıp iki satır konuşsam hep aynı buruk, neye isyan edeceğini bilemeyen ruh hali vardı.

Kimi “lanet olsun”, kimi “yeter artık”, kimi “Tıpkı Nefes filmindeki gibi karakol komutanı bile çarpışarak şehit olmuş” diyordu.

İnsanların içine yeni nefret tohumlarının serpilmeye çalışıldığı böyle anlarda kitle ruhunun nasıl bir şey olduğuna daha önceki senelerde tanıklık etmiştim.

Tek tek konuşsan tamamen farklı şeyler söyleyecek olan tribündeki o okumuş çocuklar, Dağlıca ve Aktütün saldırılarından sonra adeta başka birisine dönüşmüşlerdi.

Medyanın günlerce süren gazıyla Kuzey Irak’ın bir ucundan girip ötekinden çıkmamız gerektiğine iman etmişler ve “Yönetim Irak’a otobüs kaldır” diye tezahürat yapmışlardı.

İşin en ironik yanı, Irak’ta müsait bir yerde inmek isteyen tribündeki o genç erkeklerin birçoğunun dünyanın en uzun yüksek lisans, doktora ve mastırlarını yapıp, askere gitmemek için ellerinden gelen çabayı göstermeleriydi.

 Her neyse, bu kez Tunceli saldırısı haberi henüz çok sıcak olduğu için mi, yoksa son birkaç senede yaşanan değişimin etkisiyle mi bilmiyorum aynı ultra milliyetçi hava yoktu ortada.

Tamam, yine “şehitler ölmez vatan bölünmez” klasiğine destek atıldı; hatta her tezahüratı ıslıklarla kesilen rakip Eskişehirspor taraftarı aynı sloganı haykırınca ayakta alkışlandı filan ama...

Hava eskisi gibi değildi işte.

Maç başlamadan önce geçen sürede, tribündeki ruh halini gösteren terazinin “Neden ölüyor bu çocuklar?” kefesi, “şehitler ölmez” kefesine ağır basıyordu.

Evet, herkes öfkeliydi ama kimse silâhaltına alınmaya hazır gönüllü asker kıvamında değildi.

Sonra maç başladı ve doğal olarak her şey 90 dakikalığına ertelendi.

Ertesi gün bu yazıya oturmadan önce Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un sözlerini dinledim radyoda.

“Tunceli’deki saldırının altında nedenler arayanlar utansınlar, Mütareke basını bile böyle değildi” diyordu.

Kısaca, “Neden ölüyor bu çocuklar” diye kimse sormasın istiyordu.

İyi de zaten senelerdir böyle olmadı mı?

Başbuğ’un da hâlâ kullandığı ifadeyle, “terörle bir yere varılmaz” basınıyla yaşamadık mı?

Nereye geldiğimiz ortada.

Geçen hafta Şemdinli’den gelen bir şehit haberine dikkat ettiniz mi?

Şehit olan er Selman Özay’ın babası Rahim Özay kendisinin de 1985’te Şemdinli’de askerlik yaptığını ve PKK operasyonlarına katıldığını söylüyordu.

Yani Türkiye’de artık Güneydoğu’da ikinci kuşak savaşıyor.

Babalarının askerlik yaptığı yerlerde oğulları şehit oluyor.

Aradan çeyrek yüz yıl geçti ama Türk ve Kürt gençleri birbirlerini öldürmeye devam ediyor.

Sonra da ordunun komutanı çıkıp, saldırının altında nedenler arayanların mütareke basınını bile arattığını söylüyor.

Diyor ki Başbuğ, “Elinizde en ufak bir bilgi yokken TSK’yı hatalı göstermek hainliktir.”

Ne şahane bir mantık değil mi?

Basın soru sorma görevini yerine getirince; “Niye 12 saat o karakola yardım gitmedi” diye sorunca “hain” oluveriyor.

Soru sormayı geçtim, basının elinde bilgi olunca, o bilgileri yayınlayınca neler olduğunu bu memleketteki herkes gördü.

Dağlıca ve Aktütün saldırıları konusunda ordunun doğru söylemediği ortaya çıktı.

Askerlik yapmamak için kendini vurdu denen erle ilgili yalan söylendiği belgelendi.

Kâğıt parçası denen evrak kapı gibi belge çıktı.

“Bu boru başka boru” şarkısını söylediğiniz Poyrazköy’de bulunan LAW silahlarına girmiyorum bile...

Peki, yarın çıkıp Tunceli Sarıyayla Karakolu saldırısıyla ilgili yapacağınız açıklamaya inanmamızı bizden nasıl bekliyorsunuz?

Bir şey söyleyeyim mi?

Hani bizim gibi gazeteleri “mütareke basınını bile aratmakla” suçlamışsınız ya...

Valla siz de sözüne güvenilir, halkına doğru söyleyen bir orduyu acayip aratıyorsunuz!


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT