1. YAZARLAR

  2. Fatma K. Barbarosoğlu

  3. “Model ortaklık" ne demekse!
Fatma K. Barbarosoğlu

Fatma K. Barbarosoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

“Model ortaklık" ne demekse!

07 Nisan 2009 Salı 03:55A+A-

Dünya, için imajların ve öykülerin düşeceği yeni bir sahne hazırlanıyor. Sahnenin sonunda dünyanın dörde ayrılacağını erkenden söyleyelim.

Üçüncü dünya ülkeleri kendilerini "iyi" hissedecektir muhtemelen bundan böyle. Çünkü oyunun sonunda, dördüncü dünya ülkelerinin isimleri bize çoktan ezberletilmiş olacak. Televizyonlarda arz-ı endam eden belgesellere bakınız lütfen. Afganistan, Pakistan belgesellerine.

Binlerce insanın kendi vatanında mülteci olarak yaşadığı Pakistan aşağı çekilirken, Hindistan'ın yükselişine dikkat buyurunuz lütfen.

11 Eylül'den bu yana itina ile –ki siz bu itinanın içine şiddetin bütün tonlarını ilave ediniz- hazırlanıyor dünyanın yeni sahnesi.

"Yeni sahnenin" ne kadar yeni olduğunu kavrayabilmek için önce dünyanın eski sahnelerini şöyle bir hatırlayalım.

18.yüzyılın ortalarından İkinci Dünya Savaşına kadar dünyanın sahnesi Avrupa idi. Avrupa, onca küçük coğrafyasını bir "kıta" olarak taçlandırmasını dünyanın sahnesi olmasına borçluydu. Yoksa Hindistan ülke olurken Avrupa niye "Kıta " olsundu? Sahneye İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya sığmakta zorlandı eski alışkanlıklarının depreşmesiyle. Esas kız, esas oğlan rolünü kapmak için birbirleriyle kıran kırana mücadele ederken ittifaklarını ya da çatışmalarını belirleyen sınır, Osmanlı Coğrafyası oldu.

Kıta Avrupa'sı birbirine karşı konumlanıp, İkinci Dünya Savaşının ateşini tutuştururken; Uzakdoğu'da Japonya iç karışıklığından faydalanmayı umduğu Çin için pek de dostça olmayan bir istikbal planları yapmaktaydı.

SSCB ve ABD ne yapıyordu 2.Dünya Savaşından önce?

Uyuyan canlılardı onlar.(Yeni ders kitaplarında tohum için bu tabir kullanılıyor.)

Uyuyan canlılar uyanınca neler olduğunu biliyoruz. Dünyayı paylaşıverişlerini.

İkinci Dünya Savaşından SSCB'nin çöktüğü 91'e kadar dünya sahnesini kırmızı bir çizgi ikiye bölüyordu.

Kalbi olanların kalbinde sızı olarak duran "Afganistan gerçeği", o günlerin acı hatırası olarak kilitli kaldı, sağır dünyanın katarakt inmiş gözlerinde. Çünkü Afganistan, kırmızı çizginin Sovyet askerleri tarafından ihlal edildiği "yer" di. Ülke ve vatan değil. "Yer".1979'da başlayan işgal ancak SSCB'nin çöküşü ile sona erdi.

İkinci Dünya Savaşının sonunda kurulmuş olan ikiye bölünmüş sahne, en önemli darbesini Afganistan üzerinden aldı.

1991'de SSCB dağıldı. Küllerinden doğmak için sahneden indi Rusya. Seyirci olmayı seçti bir süreliğine. İyi bir seyirci. Kendinde olanların listesini itina ile çıkardı. Sırtını yaslayacağı doğal kaynakları tekrar tekrar gözden geçirdi. ABD'nin tek kutuplu pozisyonlarına baktı. Para musluklarının ülkesine doğru akması için mutlak bir serbestlik tanıdı. "Rus mafyası" tabirinin duyulduğu bir döneme girilmişti.

"Birikim " tamamlandığında, Rusya oyuna geri dönmeye karar verdi. Onun için yeni sahne düzenine ihtiyaç var. Sahne tasarımı henüz tamamlanmadı. Yönetmeni biliyorsunuz bütün "en"leri kendinde toplayan, bütün "renk"lerin prensi Obama.

Oyunun ana fikri: Hiç kimse kendisi olarak kalmayacak.

Üçüncü dünya ülkelerinin bireyleri kendi devletleri üzerinden yürütemiyor ne vakittir, hiçbir siyasi, ekonomik ve hukuki ilişkisini. Vatandaş'ın kendi devletine ulaşması için hep bir aracıya ihtiyacı var. Şikayet edeceği bir ağabeye. Avrupa İnsan hakları mahkemesi gibi mesela.

Kültür faaliyetleri deseniz "komşu"da pişip bize de düşüyor. Fazlasıyla. Ve çoğu defa çöp olarak. Gezegenin bütün ülkelerinin tek bir komşusu var artık. ABD. Onun için herkes içerdeki seçimlerden önce "komşu"nun seçimleriyle ilgileniyor. Bizde pişen bir şey yok çünkü. Komşuda pişecek bize de düşecek.

Wallerstein "Bildiğimiz Dünyanın Sonu"nu kaç yıl önceden yazmıştı değil mi?

Bildiğimiz dünyanın sonu.

Ne ki, bizim "bildiğimiz" bir dünya hiç olmadı 19 yüzyıldan bu yana.

"Bildiğimiz" bir dünya olmadığı için, Obama'nın bir gece ansızın gelmesini, apar topar gelmesini "adam yerine konulmak" olarak okuyoruz. Başbakanımızın ne kadar mutlu olduğunu vücut dilini tekrar tekrar yorumlayarak dile getiriyoruz. Başkalarına değil bize geldi bize. Obama bize geldi. Başımız göklerde. Sırattan da geçtik, krizden de. Obama geldi ya. İlk bize geldi ya.

Kimi takdir edeceğimizi kime kurdele takacağımızı bilemiyoruz. O kadar mestiz yani. "İlle de baş başa görüşürsek görüşürüz" diyen muhalefet liderlerini pek onurlu buluyoruz. Obama da tek tek görüşmek isterdi elbet. Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Kürt milliyetçileri ve Türk milliyetçileri ile baş başa görüşmekten daha "verimli" ne olabilir ki!

Gezegenin başkanı eli boş gelmiyor. Herkesin kendine göre yorumlayacağı, yorumlaya yorumlaya bitiremeyeceği bir kavram armağan ediyor necip medyamıza: Model ortaklık.

Model. Tasarı yani.

Karşımızda Ermeni soy kırımına sahiden inanan bir başkan var. İmaj yönetimi ve hasar denetimi olarak Türkiye'de yapmış olduğu Ermenistan-Türkiye yakınlaşmasını, 24 Nisan'ı teğet geçecek yeni bir adım olarak görenleri acizane uyaralım. "Burada" söylenenler ile "orada" yapılanların farkına dikkat çekerek. Çünkü karşımızda "tüccar bir başkan"var. Afganistan için ödenmesi gereken bedeli, bütün ülkelere pay etmeye çalışan bir tüccar .

ABD'nin yeni enerji arayışları kimse için sır değil zaten.

Bu durumda biz bu sahnenin sahiden neresindeyiz?

Seçim sonuçlarını bile doğru dürüst okuyamayan, kendine kendine yontan aydınlar topluluğu; yerden bir karış yukarda olan her türlü mekanı, "dünya sahnesi" olarak kabul etmeye bunca gönüllü olduktan sonra, sahnenin neresinde olduğumuzun bir önemi var mı? Üstelik Obama'nın kendi ağzından "ortada" olduğumuzu da duyduktan sonra.

Hep beraber tekrarlayım şimdi. Model ortağız. Model ortağız.

Siz de kendinizi bitmemiş bir tasarı olarak görmeye hazır mısınız?

Bu satırların yazarı o kadar iyimser değil ne yazık ki.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT