1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. 'Masumiyet karinesi'nin tersten anlaşılması
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

'Masumiyet karinesi'nin tersten anlaşılması

05 Mart 2011 Cumartesi 00:49A+A-

Bugüne kadar bu ülkede "masumiyet karinesi" kavramının tersten anlaşıldığına dair birkaç yazı yayımlamıştım. "Yeni gözaltılar" nedeniyle bu yöndeki kanaatim daha bir kuvvetlendi. Biliyorsunuz, bu karine "medeni" ülkelerin, yani "doğal durum"da yaşamayan dünyanın olmazsa olmazlarından birisidir. Bu dünyanın "a priori"si toplumu oluşturan bireylerin "masum" olduğunun ilanıdır.. Yani "Aksi ispat edilmedikçe herkes masumdur." Çünkü "medeni" dünya tanımı gereği "masum olmayanlar"ın bir araya geldikleri dünya değildir. İnsanlar birbirlerinin "masum" olduklarını "a priori", yani peşinen kabul ettikleri için "savaş"ın hakim olduğu "doğal durum"u terk etmiş ve medeni bir hayat tarzını benimsemişlerdir.

"Aksi ispat edilmedikçe her insan masumdur" ilkesinin tersinden okunması ise şöyledir: "Aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum değildir." (!) Tersten okunan bu "ilke" de "doğal durum"un, "savaş"ın düsturudur.

Tarihte totalitarizm bu ikinci hali benimsemiştir. Stalinizm ya da Nazizm örneklerinde olduğu gibi.

"Son gözaltılar" bana masumiyet karinesinin bu tersten okunan halini hatırlatıyor. Niçin bu kanaate vardığımı açıklayayım:

"Gözaltıların gerekçelerine ait bilgileri ne yazık ki yargıdan değil, dedikodu içerikli gazete ve internet haberlerinden öğrenmeye başladık. / Devam eden ve ne zaman karar aşamasına gelecekleri kestirilemeyen davaların iddianameleri Tolstoy romanlarına taş çıkartacak kadar hacimli ve ayrıntılı. / En kötü durum da ülkenin sağlıklı, özgürlükçü ve sivil demokrasiye sahip olmasını isteyen kesimlerin, bu davalar ve gözaltılar konusunda bir nevi taraf olmak durumuna itilmeleri değil mi?" (Mehmet Barlas, Sabah, 4 Mart 2011)

Barlas haklı. Bakın mesela önümdeki gazete haberine: "Ergenekon soruşturması kapsamında Oda TV'deki aramada ele geçirilen bir belge, Deniz Baykal'ın CHP Genel Başkanlığı'ndan uzaklaştırılması için kullanılan 'kaset' tezgâhının arka planına ışık tutuyor."

Görüyorsunuz, hani öyle adetten olduğu gibi cümlenin sonunu "iddia edildi" gibi yumuşatmaya yönelik ifadeler yerleştirme yöntemlerden de hepten vazgeçilmiş. Gazete basbayağı, gizli bir soruşturmaya ilişkin bilgiler aktarıyor. "Işık tuttuğu" söylenen iddia belki de gerçeği yansıtıyor, bilemeyiz. İyi ama bu "ışık" kaynağının olmaması gereken yerde yer alabildiğini nasıl açıklamalı?

Bu gidişin iyi olmadığını söylemek hakkımız ve görevimizdir. Son derece muğlak suçlamalarla eli kalem tutan insanların ev ve işyerlerinin aranıp gözaltına alınmalarına mazeret yetiştirmeye çalışmak hiç mi hiç ikna edici bir tutum değildir. Gözaltılardan birinin gerekçesinin "halkı kin ve nefrete teşvik etmek" olduğu söyleniyor. Ortada söz konusu teşvikin somut delilleri konmadan ve "istimi arkadan gelsin" mantığıyla bir insanın hürriyeti engellenebilir mi? Bu anlayışın varacağı yer "masumiyet karinesi"nin "Aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum değildir" şeklindeki tersten okunmuş hali değil midir? Ev ve işyeri aramaları ve gözaltı kararları için ortaya mutlaka suç teşkil eden açık-seçik bir fiilin konması gerekmez mi?

Bu çerçevede Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın hangi açık-seçik fiillerinden dolayı arama ve gözaltına tabi tutulduklarını –gerçekten- birinin bize anlatması gerekiyor. Nedim Şener, Hrant Dink Cinayeti'nin aydınlatılması yönünde yayımladığı yazılarından benim de sırasında alıntı yaptığım bir gazeteci. Gözaltına alınmasına sebep -gazetedeki köşesinde bizzat duyurduğu gibi- söz konusu cinayete ilişkin yaptığı yayınların kimilerine verdiği "rahatsızlık" ise bu ülkedeki ifade özgürlüğü büyük tehdit altında demektir. Ahmet Şık, Nokta dergisinde beraber olduğum gibi üniversitede kapı komşumdur. Şık'la birlikte Ergenekon üzerine "Kırk Katır Kırk Satır" adlı kitabı yayınlayan Ertuğrul Mavioğlu (Radikal) bakın ne güzel söylemiş: "Ergenekon'u anlaşılır kılmak için kitap yazdık. En önemli özelliği 'derin devlet', 'kontgerilla' ve 'JİTEM'le hesaplaşılmadığını göstermekti. Demek ki Ahmet'in Ergenekoncularla derdi vardı. Soruyu tekrarlayalım: Böyle bir haberci duruşundan, haberci geçmişinden Ergenekoncu çıkar mı?" Aydın Engin'in (T24) Şık'ın gözaltına alınması gerekçesine ilişkin değerlendirmesini de aktarayım: "Ergenekon yapılanmasının temeli olan 'Darbe Günlükleri'ni gün ışığına çıkaran gazeteci Ahmet Şık, Ergenekon üyesi öyle mi? Buna kargalar bile gülmez."

Kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak "bağımsız" çalışan "Yargı", "Aksi ispat edilmedikçe hiç kimse masum değildir" kanaatine mi vardı nedir?

Son söz olarak da, çok özel olduğu tekrarlanan bu ülkenin, yargısının "Özel Yetkili" faslını kaldırmasının zamanının çoktan gelip de geçtiğini hatırlatayım.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT