1. YAZARLAR

  2. Nuray Mert

  3. Lübnan ve ötesi
Nuray Mert

Nuray Mert

Yazarın Tüm Yazıları >

Lübnan ve ötesi

04 Ağustos 2009 Salı 04:41A+A-

Geçtiğimiz hafta, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Lübnan’a bir ziyarette bulundu, ben maalesef bu önemli ziyareti kaçırdım. Ziyaretin sebebi ve sonucu ne olursa olsun, Türkiye’nin bu düzeyde Lübnan siyaset sahnesinde yer almaya devam etmesi önemli. Ancak, Türk dış siyaset çizgisinin Ortadoğu konusundaki açılımı henüz medya ve kamuoyuna yansıyamıyor. Tam da bu nedenle, resmi düzeyde geçen gelişmeleri, ilginizi Ortadoğu’da olanlara, bu olanların bizimle ilgisine çekmek için, vesile etmeyi adet edindim.

Malum, Lübnan’da haziran ayı başındaki seçimler mevcut hükümet koalisyonunun kıl payı zaferiyle sonuçlandı. Lübnan siyasetine uzak olanlar veya temennileri doğrultusunda yorum yapanlar, bu sonucu, bu ülkede veya hatta bölgede ‘ılımlı’ güçlerin zaferi olarak takdim ettiler. Oysa, biraz yakından bakıldığında, seçim sonuçlarının seçim öncesindeki tabloyu hemen hiç değiştirmediği görülebilirdi. Nitekim, tam da bu nedenle, seçim sonrası Lübnan yeni bir belirsizlik dönemine girdi ve henüz hükümet kurulamadı. Bildiğim kadarıyla, Davutoğlu’nun ziyareti, tıkanan siyasi pazarlıklarda arabuluculuk arayışları ile ilgiliydi. Bu ziyaret, Türkiye’nin tüm tarafların güvendiği bir aktör olması açısından kuşkusuz bir dış politika başarısına işaret ediyor. Ancak, Lübnan’daki siyaset tıkanıklığının çözülme olasılığı mevcut değil.

Zira, Lübnan’daki sıradan bir koltuk, bakanlık, iktidar kavgası değil. Lübnan siyasetinin düğüm noktası, ‘Hizbullah örgütünün silahsızlandırılması’ konusu. Başını Hizbullah’ın çektiği muhalefet grubu, siyasi tablo ne olursa olsun, Meclis’ten bu yönde bir karar çıkma olasılığını bloke edecek bir teminat, veto gücü istiyor. Bu denge sağlanmazsa kriz çıkıyor, denge sağlandığı zaman da, Lübnan’da her şey kaldığı yerden devam ediyor.

Diğer taraftan, bu konu Lübnan’ın iç siyaset konusu olmaktan çok bölge dengeleri açısından fevkalade önemli. Zira, Hizbullah’ın gücünün kırılması, başta ABD olmak üzere Batı dünyasının bölgede gerçekleştirmek istediği tablo açısından kilit mahiyetinde. Hizbullah, bölgede İran ile ittifak içinde ve ABD karşıtı olan eksenin en önemli unsuru.

Ta başından beri, İsrail için tehdit oluşturmayan, Batı yanlısı bir Lübnan tasavvuru bir türlü gerçekleştirilemiyor. Nihayetinde, 1982’de, FKÖ’nün Lübnan dışına çıkarılması ardından, yeni direniş hareketi olarak güçlenen Hizbullah’ın silahsızlandırılması yönünde en önemli adım, 2004’te çıkarılan 1559 nolu BM kararı idi. Bu karar, o günden bu yana, Hariri suikastı ve ‘Sedir Devrimi’ girişimine rağmen hayata geçirilemedi. O gün bu gün, Lübnan’daki tüm kavga bu konu etrafında dönüyor.

Bu nedenle, Lübnan siyasetinde, en fazla beklenebilecek olan, geçici barışı sağlamaktır. Bu tıkanma, tabii Lübnan’ın ötesinde bölgeye ilişkin bir tıkanma. Ve ne yazık ki, bölgenin tüm kördüğümleri benzer bir kilitlenme içinde. Bölgenin en kronik sorunu, Filistin meselesinde, ABD’nin tüm çabasına rağmen, küçük bir başarı bile artık çok uzak bir ihtimal haline gelmiş vaziyette. Obama’nın Irak planının ufku fazlasıyla belirsiz. Öte taraftan, bir yanıyla, bu planın Türkiye’deki ayağı olan Kürt meselesi, Filistin meselesi gibi kronikleşme eğilimi gösteriyor.

Kısacası, bölgenin ufkunda umut vaat eden hiçbir gelişme işareti yok. Ve bu durum, öncelikle bu bölgede yaşıyan herkes için fazlasıyla ürtütücü. Zira, olaylara nereden bakarsanız bakın, mevcut durum sürdürülebilir bir durum değil. Şom ağızlılık etmek istemem ama, bu tür tablolar çok uzun süremez, o durumda da büyük patlamalar söz konusu olur. Umarım yanılıyorumdur.  

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT