1. YAZARLAR

  2. Adem Palabıyık

  3. Kürt sorununun çözümünde alternatif sosyoloji ihtiyacı
Adem Palabıyık

Adem Palabıyık

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt sorununun çözümünde alternatif sosyoloji ihtiyacı

06 Şubat 2011 Pazar 07:02A+A-

Sosyolojik manada yıllardır ortaya koymaya çalıştığımız hipotezler ya da kuramlar, Türkiye'nin sorunlarını çözmeye pek muktedir olamamışlardır.

Türk sosyolojisinin ortaya koyduğu hem teorik hem de pratik çalışmaların sosyoloji anlamında kütüphanecilik anlayışından öteye gidemediği de ne yazık ki ileri sürülebilecek bir yaklaşım olabilir. Devşirme bir sosyolojinin kavramlarını kullanarak kendi toplumumuzu anlamaya çalışmak hiçbir zaman başarı kazandıran bir perspektif sağlayabilmiş değildir. Kurduğumuz teoriler ya da oluşturmaya çalıştığımız kuramlar hep aşırmayla (birkaçı hariç) tamamlanmış ve aynı zamanda bu yaklaşımlar estetiksel anlamda da çekiciliğini yitirmiştir. Elimize düşen bir kavramı, sosyologlar olarak, sosyoloji yapma adına tüketmeden bırakmıyoruz ne yazık ki. Peki bir şey üretebiliyor muyuz? Evet demek zor. O halde ürettiğimizi sandığımız sosyoloji hem bize hem de bilime ne katıyor?

Osmanlı'da modernleşme her zaman ordu ile başlamış, Cumhuriyet'in erken dönemlerinde böyle devam etmiş ve neredeyse 80'li yıllara kadar aynı tarihsel süreçleri izlemiştir. Bu tarihsel sürecin diğer ilginç bir yanı ise Kürtlerin yoğun olduğu Doğu ve G.Doğu ile Türklüğün yoğun olduğu Türkiye'nin batısında, modernleşme olgusunun gerçekten daha farklı seyirler izlediğidir. Modernleşme adı altında, ilginç bir biçimde desteklenen aşiret liderleri ya da köy ağaları, yönetime bu yöntemlerle dahil edilmiş ve "siz huzuru sağlayın, devlet size her türlü imkanı sunar" anlayışı, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinin hemen hemen tüm dönemlerinde kabul görmüştür. Türkiye'nin batısı böyle bir tarihsel süreç yaşamış mıdır? Pek söylenemez. Batı, her zaman gözle görünür bir biçimde gelişmiş, feodal düzen ile hesaplaşmasını yapabilmiş ve "devlet bahşeden değil alandır" anlayışı, Batı geleneğinde yer edinme fırsatı bulabilmiştir. O halde şu sorulabilir; Kürtler Türkiye'nin batısında yaşasaydı, bu defa da o yöre az gelişmiş bir bölge mi olacaktı ya da 'Asala örgütü' tarafından mı destekleneceklerdi? Acaba böylesine bir tarihsel süreç yaşanmış olsaydı, modernleşmenin Türkiye'de yaşamış olduğu ikilik nasıl bir yol alırdı?

Türk sosyolojisi-Kürt sosyolojisi ve Kürt meselesi

Tüm söylenenlerden sonra yeniden Türk sosyolojisine dönecek olursak, bu sosyolojinin bölgede pek de çözümleyici olmadığı görülebilir. Sürekli olarak dışarıdan yapılan analizler ve sorunun kaynağına inilmeden oluşturulan klasik sosyolojik yaklaşımlar, Kürt meselesi ile uzaktan yakından alakalı görünmemektedir. O halde bir Kürt sosyolojisinin oluşturulması ve meselenin bu tür bir perspektiften ele alınması daha rasyonel bir yaklaşım olmayacak mıdır? Peki, oluşturulacak bu Kürt sosyolojisi, Türk sosyolojisinden farklı olarak hangi çözümlemeleri ileri sürebilir? Öncelikle oluşabilecek bir "Kürt sosyolojisinin" isim bazında bir çekiciliğinin olabileceğinden bahsedilebilir. Bizden olmayan ile bizden olan ya da ötekilik anlayışı göz önüne alındığında, "Kürt" ismi ile başlatılabilecek bir sosyolojinin imkânlılığından söz edilebilir. Bu şekilde başlayan bir sosyolojinin, özellikle entelektüel bir yanı da olmak zorundadır. Entelektüel söylem aynı zamanda akademik bir camia ile sürekli olarak paralellik arz ettiği için, bu söylem, ne örgütün dillendirdikleriyle ne de BDP'nin söylemleriyle benzerlik gösterecektir, lakin bu gerçekliklerden de bihaber olmayacaktır. Bu kavramsal çerçevede Kürtler ile alakalı olan meseleler hem öncesi ile ele alınabilir hem de sonrası için nasıl bir yaklaşım sergilenebileceği belirlenme imkânı bulabilir, yani sorunun tarihsel sosyolojisi de analiz edilmiş olur. Tabii bu entelektüel söylemde sadece akademi değil aynı zamanda halkın içerisinden de okumuş insanlar bulunmak zorundadır, yoksa halktan kopuk bir çözümlemenin yapılacağı endişesi ortaya çıkabilir. Aynı zamanda bu söylemin özellikle bölge adına iki önemli ayağı söz konusu olduğu ileri sürülebilir; bunların ilki din, ikincisi ise milliyetçiliktir. Kürt halkı içerisinde oldukça önemli işlevsel bir yapıya sahip olan din olgusu, oluşabilecek bir Kürt sosyolojisinin temel ayaklarından ilkidir. Dinin birleştiriciliği, pasif direnişçiliği ve şiddeti önlemeye meyilli olan yapısı Kürt sosyolojisinin öncelikli eylem aygıtıdır. Her ne kadar bir bilim olarak sosyoloji ile din arasında mesafeler olsa bile, din kadar eski olamayan bilimin (sosyolojinin), dini, ispatları konusunda referans alması kaçınılmaz olacaktır. Entelektüel açısından oluşabilecek Kürt sosyolojisinin diğer bir ayağı ise milliyetçiliktir. Kürt milliyetçi söylemi ve 'söyleyicileri' aslında, her milliyetçi ideolojinin gerektirdiği bir görevi yerine getirmekte, masal ve efsaneler kurmakta, gerçeği evirmekte, dönüştürmekte ve yeniden imal etmektedir. Bunu da ırkçılığa ve ayrımcılığa atfederek Türk modernleşmesi üzerinden yapmakta ve aslında "yol işaretlerini" farklı bir dil ile tekrar etmektedir. Fakat şu an Kürtler arasında fiili milliyetçilik hususu yerini nispeten düşünümsel ideolojiye bırakmıştır. İdeolojikleşmiş bir milliyetçilik, diktatörlüğe giden bir milliyetçilikten daha makul görülebilir. Milliyetçiliğin aslında hiçbir türü mazur görülemez ama düşünümsel bir milliyetçilik, fiili bir milliyetçiliğe yer ve zamana göre tercih edilebilir olmalıdır. Entelektüel bir sosyoloji imkânlılığına sahip olan bir "Kürt sosyolojisinin" örgüt ve BDP'den bağımsız bir yapı arz etmesi de beklenmeyebilir fakat bir ayağı din diğer ayağı ise düşünümsel milliyetçilik olan bir sosyolojinin, tam anlamıyla da örgütün etkisi altında olabilirliğinden de söz edilemez. PKK, halk ile devlet arasındaki ilişkilerin, gerginliklerin ya da çelişkilerin sonucunda oluşan, 1960'larda Türk radikal solunun 'ulusal demokratik devrim' tezinden esinlenen Kürt ulusal demokratik devrimi teziyle gerilla mücadelesine başlamış bir şiddet örgütüdür. Bu şiddeti, devletin otoritesine karşı önce kendini 'savunma', sonra 'denge kurma' ve 'saldırı' olarak üç aşamalı biçimde tanımlayan, daha sonra temsil ettiğini savunduğu 'Kürt halkı' ile rakip Türk ve Kürt örgütlere, sonra da devlete yöneltmiş, şiddet yöntemiyle sağladığı 'meşruiyeti' uluslararası alanda tanınmak için kullanmış bir yapı olarak ele alındığı için, oluşabilecek bir Kürt sosyolojisi tarafından dışlanabilecek bir ihtimal olarak görülmeyebilir. Fakat Kürt sosyolojisinin, bu iki yapıdan (PKK ve BDP) ayrıldığı temel nokta ise bu yapılardan uzak duran Kürtleri de içine alabilecek bir sosyal yapı geliştirebilmesidir. Türkiye'de önemli bir oranda Kürt nüfusu olduğu iddia ediliyorsa ve BDP, bu sayının çok azından oy alabiliyorsa, Kürt meselesinde eksik kalan ve kalmaya da devam edecek gibi görünen bu sorun ancak bir Kürt sosyolojisiyle analiz edilebileceği söylenebilir.

Kürt toplumu, sosyolojik anlamda sınıfsal, dinsel, siyasal ve kültürel bir analize Türk sosyolojisi ile her zaman tabi tutulabilir. Ama esas olan bu analizlerin yapılması değil, yapıldıktan sonra faydalı ve işlevsel hale gelebilmesidir. Kürt sosyolojisi, Kürt meselesi ile çok da alakalı olmayan ancak öyle gösterilen farklı uğraşlardan ziyade, temel sorunları anlaşılabilir, sunulabilir ve çözülebilir bir yaklaşım ile analiz edebilirse, bu çözümlemenin de Kürt halkı açısından öneminin büyük olacağı iddia edilebilir. Kürt halkının esas sorunlarının Türk sosyolojisi yerine Kürt sosyolojisi ile yeniden tanımlanması sağlanabilir. Böylelikle Kürt halkı ile alakalı olarak dile getirilen kuramlarla oluşturulan tuhaf ve ilginç yaklaşımlar daha iyi kavranılıp anlaşılabilir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT