1. YAZARLAR

  2. Bejan Matur

  3. Kürt sorunu ve muhayyel masa
Bejan Matur

Bejan Matur

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt sorunu ve muhayyel masa

05 Haziran 2009 Cuma 02:32A+A-

Kürt sorununun çözüm yöntemleri konuşulurken yaklaşım farklılığı dikkat çekiyor.

Önce Cumhurbaşkanı, ardından Başbakan, daha sonra AK Parti Diyarbakır milletvekilleri İhsan Arslan ve Abdurrahman Kurt'un söyledikleri, devletin diğer organlarından gelen mesajlarla birlikte değerlendirildiğinde önemli bir eşikte olduğumuzu gösteriyor. Devlet cenahında alışılmış tavrın dışında, ezberlerden vazgeçildiği yönünde işaretler var.

DTP cenahında durum farklı. Genel Başkan Ahmet Türk'ün olumlu çıkışı bir yana, DTP'li diğer bazı vekillerin "muhatap biz değiliz, Öcalan'dır" sözleri, Kürt sorununu bir pazarlık konusu olarak gördüklerini düşündürüyor. Kürt sorununun acılı geçmişini unutmak istemeyen bu kimseler açıkça dile getirmese de, iktidara dair bir müzakere beklentisi içindeler.

Bu aslında tanıdık bir refleks. Son 30 yılda Kürt sorununda 'zor kullanma' dışında bir yöntem önermeyen devlet ilk kez bir iyileştirme niyeti sergileyince, bu uğurda canı yanmış çoğu kimse bir masanın etrafında konuşulacağını hayal ediyor. Bu romantik beklentiyi bir pazarlık masası olarak değil de, çözüm zemininin farklı bir yorumu gibi görmekte fayda var.

Devlet açısından durum göründüğü kadar zor değil. Çözüm kararı aldığında, yanlışlardan dönmenin zor olmadığını TRT Şeş deneyimi ile kanıtladı. Çözüm yönteminin küçük bir prototipi niteliğinde olan TRT Şeş örneğinde devlet, kendi kuruluşu olan TRT'de 24 saat Kürtçe yayın başlatırken herhangi bir muhatap aramadı. Herhangi bir pazarlık süreci yaşanmadan adım atıldı. Yayınların kalitesi elbette tartışılır ama bu Cumhuriyet tarihinin önemli bir adımı olması gerçeğini değiştirmedi.

Burada daha meşakkatli görünen; çözüm yöntemlerini bir pazarlık konusu yaparak, sanal bir masa hayali kuranların beklentileri. Olmayan bir masaya yüklenen anlam ve beklentiler, atılabilecek her adımı kilitleyecek güçte çünkü. Belki de zihinlerdeki masa kurgusundan başlamak gerekiyor; masa dediğiniz mekanizma tüm demokrasilerde olduğu gibi seçim sandığının yanı başında kurulur. Kürt sorununda masayı asıl belirleyecek olan, kan deryası kuruduktan sonra yapılacak seçimlerdir. Masada kimin oturacağını da elbette Meclis sıraları belirler. Böylece meşruiyet de bir sorun olmaktan çıkar.

Binlerce insanın öldüğü, öldürüldüğü bir cehennemde, bir müzakere masası var mı yok mu, varsa o masaya kim oturacak tartışmasına girmek doğru olmadığı gibi, ahlaki de değil. Çünkü bu mantık insan hayatının kutsallığına gölge düşürür. Kürt sorununun çözüm sürecinde sergilenen yaklaşımlar, geleceği kimin kazanacağının ipuçlarıyla dolu. Kazanan ya Türkiye demokrasisi olacak yahut iki tarafın pazarlıkçıları. Üçüncü bir seçenek yok.

Deniz Baykal'ın bile çözüm sürecine dahil olmaya çalıştığı şu günlerde, mevcut iyi niyetleri "masanın muhatabı kim olacak?" sorusuna feda etmek, nereden bakılırsa bakılsın hazindir. Gazetelerde her gün sıralanan "yapılması gerekenler" listesinin herhangi bir maddesi için dahi muhatap aramaya gerek yok. Devlet bunların tümünü koşulsuz yerine getirecek kudrette hissetmeli. Kaldı ki, şiddetin tamamen durmasına yönelik yapılacak düzenlemelerin herhangi biri için dahi pazarlığa gerek kalmayabilir. Çünkü şiddet ortamını yaratan devasa devlet aygıtı, kendisinde devrim yaparak yürüdüğü yolu değiştirmek niyetinde olduğu izlenimi veriyor.

Bugün için Türklerin de Kürtlerin de son bulmasını istediği bir şiddet var. Bu şiddetin durdurulması gerek. 'Şiddeti durdururum ama karşılık olarak şunları istiyorum' demek, şiddetin bir yöntem olarak rüştünün ispatı anlamına gelir.

Şiddetin açtığı yaraları sarmadan, ölen binlerce insanın yasını tutmadan bir demokrasi inşa edilemez. Dolayısıyla önce herkes kendi şiddeti ile yüzleşmeli.

Bu yüzleşme, iktidarın pay edildiği bir masanın etrafında olmayacağına göre, masa arayışlarını en azından seçimlere kadar ertelemek gerekiyor.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum