1. YAZARLAR

  2. Abdulhamit Bilici

  3. Kürt gladyosu
Abdulhamit Bilici

Abdulhamit Bilici

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt gladyosu

13 Ağustos 2008 Çarşamba 05:03A+A-

Kangrenleşmiş sorunları cesurca ele alan Abant Platformu'nun bu yılki konusu Kürt meselesiydi. Toplantının ilk gününde konuşulanları bizzat dinledim. Daha sonra da bir kulağım oradaydı.

Farklı çizgilerden Türk ve Kürt kökenli isimlerin katıldığı ve önemli tebliğlerin sunulduğu toplantıda en dikkat çeken husus, Türk katılımcıların özeleştirideki cesaretiydi. Ev sahibi Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar, öyle bir konuşma yaptı ki, ertesi günkü bütün gazete başlıklarını o belirledi.

Çünkü vali, bölgede 9 yıl çalışmış bir devlet adamı sıfatıyla çuvaldızı Türk devletine batırdı. Neler söylemedi ki... Üzerini örterek hiçbir problemin çözülemeyeceğini; Türklerle Kürtler arasına ayrılık tohumunun 12 Eylül'de atıldığını; bu dönemde 50 kişinin idam edildiğini, yüzlerce faili meçhul ölüm yaşandığını hatırlattı. Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan işkencelerle açılan yaraya köy boşaltmaların tuz bastığını anlattı dertli dertli. Sorunları sıralamakla kalmadı. Demokrasi krizimizin adını da koydu: Sayıları 3 bini geçmeyen ve 'bürokratik elit' denen grupla halk arasındaki savaş.

Türk'ün Türk'e eleştirisi valinin konuşmasıyla sınırlı kalmadı. Türk aydınlardan bazıları, resmî ideolojiyi eleştirdi. Bazıları, 1980 darbesi ürünü anayasayı. Bir kısmı ise Diyarbakır Cezaevi'ndeki insanlık dışı muameleyi gözler önüne serdi.

Türk katılımcıların özeleştiri ve diyalog arzusu öyle güçlüydü ki, Selçuk Üniversitesi'nden bir akademisyen Kürtlerin çektiği acıyı aşırı duygusal bir üslupla anlatan Kürt Avukat Rojbin'e dostluk adına beyaz zambak sundu. Ama bütün çabalara rağmen Kürtçü hareketin en etkin damarı DTP, bu toplantıyı protesto etmeyi tercih etmişti.

Dikkat çekici diğer husus, Türk'ün Türk'ü kıyasıya eleştirdiği bu ortamda Kürt kökenli katılımcıların da aynı cesaretle bir özeleştiri performansı sergilememesiydi. Devletin yanlış politikalarını eleştirmeleri normaldi. Ama Türklerin bu eleştiriyi hakkıyla yapmaya başladığı bir yerde Kürtlerden beklenen Kürtler adına yapılan yanlışları gündeme getirmekti. Onlardan beklenen, terör başta olmak üzere Kürtler adına izlenen yanlışları eleştirmeleri ve en ağır ifadelerle kınamalarıydı. Sağcısı, solcusu, İslamcısı, ülkücüsü, Türk ve Kürt'ü ile herkesin mağdur olduğu acı olayları sürekli deşmek yerine, olumlu ve proaktif bir Kürt siyasetinin nasıl olabileceği konusuna kafa yormaktı. Ancak o zaman ortak bir zemine ulaşılabilirdi. Sadece Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören veya dağda hayatını kaybedenlerin acısına odaklanmak ve binlerce şehidin acısını unutmak bizi bir yere götürebilir miydi?

Üstelik bugün, 12 Eylül'ün ilkel şartları da Kürtlerin yaşadığı mağduriyetlerin çoğu da geride kalmıştı. Kürtlerin asıl konuşması gereken konu, demokrasi karşıtı Türk gladyosu Ergenekon'un elebaşlarının hapse atıldığı ve demokrasi için çaba harcayan AK Parti hakkında kritik karar için Anayasa Mahkemesi'nin toplanacağı günün akşamında Kürtler adına hareket eden bir örgütün neden Güngören'i kana buladığıydı? Tam demokrasi adına rahat nefes aldığımız bir dönemde, aynı örgütün neden Selimiye Kışlası'nı hedef aldığı, neden Kemah'ta 9 askeri şehit ettiğiydi?

Türkiye'nin gladyosuyla hesaplaştığı bugünlerde Kürtlerin de kendi gladyosunu sorgulaması şart. Tüm Kürtlerin, Ergenekon-terör örgütleri ortaklığına iyi bakması; PKK içindeki 'genç subaylar' kimmiş, Öcalan ile hangi Ergenekoncular görüşmüş gibi detayları didik didik etmesi gerekiyor.

İsterseniz, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli Oğuz isimli askerî yetkili ile Öcalan'ın ismi belirtilmeyen avukatı arasında geçen ve Ergenekon iddianamesinde yer alan diyaloğu birlikte okuyalım:

Avukat: Bu gelişmeyi Öcalan'a bildirelim mi?

Oğuz: Kameraya yakalanmadan uygun bir diplomatik üslupla söyleyin. Bu metni vermeyin.

Avukat: İmralı'ya ÖKK hükmetmiyor mu? Neden "Kameraya yakalanmayın" diyorsunuz?

Oğuz: Kameraya alınan görüntüler Genelkurmay Başkanı'na gidinceye kadar en az beş daire başkanının elinden geçiyor. İmralı'da olan bir tek biz değiliz. MİT de var, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri istihbaratı da var. Bu sürece karşı olanlar da var. Bunu Genelkurmay Başkanı'na karşı kullanmak isteyenler olabilir. Biliyorsunuz Çevik Bir gitti ama onun ekibi var.

Avukat: Anlayamadım. Çelişkili geldi. Çevik Bir, Genelkurmay 2. Başkanı idi. Siz de Genelkurmay adına, ÖKK adına konuşuyoruz, diyorsunuz.

Oğuz: Biz sizi protokolden sonra ÖKK'nin 2. Başkanı'na götüreceğiz. Karargâhta görüşeceksiniz.

Türkler nasıl Ergenekon ile hesaplaşıyorsa, bir an önce Kürtlerin de kendi gladyosuyla yüzleşmesi ve "Edi bese-Artık yeter" demesi gerekmiyor mu?

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT